Bir karanlık odanın içinde yalnızca acı ve çaresizlikle dolu bir dünya vardı. Kafamda dönüp duran sorgu işaretleri, ruhumu kemiren korku ve bedenimi saran acı... İşte böyle bir yerdeydim, işkencelerin içinde kıvranıyordum.Hayatımın bu karanlık noktasında, geçmişimle yüzleşmek zorundaydım. Gece, geçmişimdeki hataların hayaletleriyle dolar dolardı. Geçmişimi hatırlamak bile acı veriyordu, ama kaçamazdım. İçimdeki yara hiç kapanmıyordu.
Bir zamanlar, masumiyetim ve umut dolu bir gelecek vardı. Ama o gün geldiğinde, her şey değişti. Bir hata, bir yanlış adım, ve hayatımın kontrolü elimden kayıp gitti. O andan itibaren, hayatım bir kabusun içine dönüştü.
İşkencelerim, sadece bedenimi değil, aynı zamanda ruhumu da parçalıyordu. Gece uykularım kaçardı, gözlerim yaşlarla dolardı. Ne zaman gözlerimi kapatsam, geçmişimdeki karanlık anılar beni yakalardı.
Zamanla, içimdeki acı daha da derinleşti. Acı, beni kemiren bir yılan gibi her gün biraz daha büyüyordu. Ruhum, kırılmış cam parçaları gibi dağılıyordu ve ben çaresizdim.
Ama bir gün, en dip noktadayken, bir ışık gördüm. O küçük ışık, umudun kaybolmadığını hatırlattı bana. Kendimi kaldırdım ve yürümeye başladım, acıya rağmen. Çünkü artık pes etme zamanım değildi.
Geçmişimin hayaletleriyle yüzleşmek zorundaydım. Hatalarımı kabul etmeli ve affetmeliydim. Bu benim için zorlu bir yolculuktu, ama her adım attıkça içimdeki acı biraz daha hafiflemeye başladı.
İşte şimdi, bu yazıyı yazıyorum. İşkencelerin içinde kıvranmış olsam da, artık aydınlık bir gelecek için umut doluyum. Geçmişimi unutamam, ama onunla barıştım. Artık ileriye bakma vakti. Belki de bu yazı, birilerine benim gibi olanlara ışık olabilir, umudu yeniden yeşertebilir.
İşte böyle, işkencelerin içinde kıvranırken bile umut var. Ve bu umut, bizi yeniden doğurmaya yetecek kadar güçlü.