"Texas'a bir bilet ayırttım,
tekrar başlayacağımı düşündüm.
Bütün adreslerimi değiştirdim ve bütün arkadaşlarımla konuşmayı bıraktım.
Aşamadığım şeyden kaçabileceğimi düşündüm.
Kendimi tekrar aynı yerde buldum.Gittiğim her yerde, gölgem, arkamdan takip ediyor.
Nereye gitsem fark etmiyor, gölgem, beni buluyor.
Bunca zaman sonra farkına vardığım bir şey,
Gölgemden kaçamıyorum, gölgemden kaçamıyorum...""Yine mi o çocuk ve dans videosu?"
Bulutların koyu gökyüzünü aydınlatan yıldızları ve ayı kapattığı, rüzgarın usul usul estiği bir haftasonu akşamı genç yaşında yaşadığı onca zorluğa rağmen çok kısa sürede dans alanında büyük ödüller elde etmiş olan çocuk Kim Doyoung'un videosuna gözleri dolu bir şekilde kilitlenmiş olan So Junghwan, arkadaşı Watanabe Haruto'nun sesi ile girdiği bugdan çıktı ve ağlamaktan kızarmış gözlerini arkasında dikilmiş onu izleyen arkadaşına dikti.
"Psikolojine iyi gelmiyor bu." Haruto, videoyu ve bilgisayarı kapatıp Junghwan'ın karşısına oturdu, masanın üstüne. "Eve döndüğün zaman ne yapacaksın?"
"Bilmiyorum..." dedi Junghwan kısık bir sesle. Küçük yaştan beri sanata, resme büyük bir ilgisi vardı ve çok ustaca resimler çiziyordu genç yaşına rağmen. Okulda her derste oldukça başarılıydı. Özellikle de matematik alanında bir sürü ödülü vardı. Ailesi, tek oğulları So Junghwan'a ders ve eğitim alanında büyük başarılar elde etmesi için baya baskı kuruyordu. Yedi yirmi dört sadece ders başında görmek istiyorlardı oğullarını. Asla başka şeylerle dans, resim, müzik gibi aktivitelere vakit ayırmasını istemiyorlardı. Onlara göre bu tür aktiviteler zaman kaybından başka bir şey değildi.
Henüz küçük bir çocukken annesine gösterdiği ilk resmini hatırlıyordu hâlâ. Güzel bir çiçek çizmişti ve annesi bunu gördüğü anda kağıdı alıp onlarca parçaya ayırmıştı oğlunun gözleri önünde.
"Asla ama asla bir daha seni resim çizerken görmeyeceğim! BİR DAHA ASLA!"
O ses hâlâ kulaklarında yankılanıyordu. Tüm bunlara rağmen asla pes etmemişti. Okulda boş derslerde, teneffüslerde, evde tek kaldığında mutlaka resim yeteneğini ilerletmek için çizebildiği her şeyi çiziyor, videolar izliyor, hatta bazen çevresindeki insanları bile çiziyordu. Bu kadar gelişmişti ve ailesine resim çizerken yakalanmamaya epey özen göstermişti. Bugüne kadar şanslıydı tabi.
Junghwan, son iki aydır aynı okulda okuduğu dansçı Kim Doyoung'a karşı bir şeyler hissediyordu ve bu durum ister istemez derslerine yansımıştı. Her ders onu düşünmekten, onun danslarını resmetmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Dersleri için normalde ayırdığı beş saatlik çalışmayı bir saate kadar indirmişti. Pek tabii, öğretmenleri onun derslerdeki bu düşüşünü, dalıp gitmesini fark etmiş ve ailesine bildirmişti. Annesi de bugün oğlu sabah kurstayken odasını aramış, resim malzemelerini bulmuş ve hepsini çöpe atıp bir tanesini kocasına göstermek için saklamıştı. Oğlunun resimle uğraştığı için derslerinde gerilediğini düşünüyordu.
Akşam kocası eve dönünce ona bu sakladığı resmi göstermişti ve Junghwan o günün akşamı, babasından sağlam bir dayak yemişti. Yara bere içerisinde evden bir şekilde kaçmayı başarmış ve en yakın arkadaşı, aynı zamanda sıra arkadaşı, Haruto'nun evine sığınmıştı. Bilgisayarın başına oturmuş, Doyoung'un Shadow Of Mine şarkısı ile çektiği dans videosunu izliyordu kafa dağıtmak için ama onu izlemek ona iyi gelmiyordu şu an. Artık Doyoung'un bu güzel danslarını resimlerine dökemeyecekti...
"Ne yapacağımı bilmiyorum, Haruto... Re... Resim benim her şeyimdi, her şeyim... Hayatımda tanık olduğum her güzel şeyi kağıtlara dökmüştüm, boyamıştım ama annem..." Yutkundu, artık sesinin titremesine engel olamıyordu. "Her şeyimi elimden aldı..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Painter | Dohwan | TREASURE
Fanfic"Dönerken rüzgarlarında izledim seni, kanatların olmadan döndüğün eşsiz ruhunla çizdim seni. Sen kim bilemezdin Doyoung ama ben sevdiğimi biliyorum seni." "Attığım her ritmik adımda, geliyor aklıma o güzel çizimlerin. Ne büyük usta, hayran etti ken...