"HAYIR, BIRAK! DOKUNMA BANA! KİMSE YOK MU?! YARDIM EDİN! LÜTFEN BİRİ DUYSUN SESİMİ! YARDIM EDİN!"
"Kes sesini çocuk!"
Doyoung yardım için yalvar yakar bağırıyordu. Tacizci Gwon denen herifin kolları arasında debeleniyordu. Ailesi iki günlüğüne şehir dışına gitmişti ve evleri ses yalıtımlı malzemelerden yapılmıştı... Dolayısıyla da birinin sesini duyup onu kurtarma şansı çok düşüktü. Adamın kollarını ittirmek, bacaklarına vurmak işe yaramıyordu. Başka bir şey yapmalıydı...
Gwon onu zorla yere yatırdı ve kollarını tutup üstüne çıktı. "Sadece uslu bir çocuk olmanı istiyorum, emin ol sen de bundan zevk alacaksın."
"SİKTİR GİT OROSPU ÇOCUĞU! ELİNDEN BİR KURTULAYIM, POLİSE GİTMEYEN PİÇTİR!"
"Kes sesini artık!"
Doyoung, karnına yediği darbeden ötürü afalladı ve bir anlığına zayıf düştü. Gwon da bu andan faydalanıp dudaklarına yapıştı. Tabi bu hareketi ile ç_küne tekme yemesi bir oldu. Gwon acı içerisinde o bölgeyi tuttu ve öğrencisinin üstünden kalkmak zorunda kaldı. Doyoung hemen yattığı yerden kalktığı gibi bir kez daha o bölgeye vurdu. Sonra da hızla kapıya yönelip evden kaçtı.Burkulmuş ayak bileği izin verdiğince hızlı koşmaya başladı. Canının ne kadar yandığının bir önemi yoktu, bir an önce o evden kurtulmak istiyordu. Yoldan geçen insanlar onu izliyorlardı, şu an ne kadar dağılmış veya zavallı göründüğünün bir önemi yoktu onun için. Babası yaşında bir adam az kalsın ona zorla sahip olacaktı ve eğer son hız koşmaya devam etmezse de bundan kaçamayacaktı. Geçen her bir saniye bileğindeki acı kat be kat daha da artıyordu. Ne kadar görmezden gelmeye çalışırsa o kadar fazla yanıyordu canı. Artık acı ve yaşadıklarının etkisi yüzünden gözlerinden yaşlar süzülmeye, içindeki koca yığını boşaltırcasına ağlamaya başlamıştı koşarken.
Nereye gittiğini, ne yapacağını bilmiyordu. O adamdan ne kadar uzağa gidebilirse o kadar iyiydi. Belki bir kafeye sığınırdı kısa süreliğine? Kendini güvende hissettiği zaman da Yoshi'nin evine giderdi ve ailesi gelene kadar onda kalırdı.
❀❀❀
Akşam saatlerinde hava kararmıştı, sokak lambaları tek tek açılıp karanlık sokakları aydınlatıyorlardı. Hava her ne kadar soğuk olsa da Junghwan, evde daraldığından biraz temiz hava almak için dışarı çıktı. Elleri montunun cebinde, başı eğik bir şekilde öylece yürüyordu kaldırımda. En yakın arkadaşı Haruto ona maddi, manevi her anlamda destek sağlamıştı ve ona borçlu hissediyordu kendini. Bir gün kesinlikle bunu ödemeliydi. Arkadaşı sayesinde yeniden resim çizmeye başlayabilecekti. Ama bir sorun vardı... Ailesi daha sıkı bir şekilde oğullarını izleyecekse resim malzemelerini nerede saklayacaktı? Evde saklayamayacağı kesindi...
Kafasını dolduran o kadar düşünceliydin, kurcalayan bir o kadar da soru vardı ki, sözde daraldığı için çıkmıştı ama dışarıda bile boğuluyordu. Mahallede son bir tur atıp yeniden eve dönecekti... Öncelikle yeni açılmış bir süper markete girip birkaç abur cubur almıştı (Haruto, o evden çıkmadan önce silah zoruyla -şaka- çok fazla ısrarcı davranarak belli bir miktarda paraya sahip bir kart vermişti.)
Aldığı çikolatalardan birini poşetten çıkarmış tam dönüş yolunda yiyecekken Junghwan, ona doğru koşan ve mahvolmuş bir durumda olan Doyoung'u gördü. Sendeliyordu, duvara tutunarak ilerliyordu ancak ona bile gücü kalmamıştı ve kendini yere atmıştı. Kıyafetleri terden ıslanmıştı ve saçları da darmadağındı. Sabah hastanede karşılaştıkları haliyle şu anki hali arasında epey fark vardı. Hemen yanına koştu ve yere çömeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Painter | Dohwan | TREASURE
Fanfiction"Dönerken rüzgarlarında izledim seni, kanatların olmadan döndüğün eşsiz ruhunla çizdim seni. Sen kim bilemezdin Doyoung ama ben sevdiğimi biliyorum seni." "Attığım her ritmik adımda, geliyor aklıma o güzel çizimlerin. Ne büyük usta, hayran etti ken...