Bugün yeni bölüm için başlıyoruz. Merak etmeyin fazla ara vermeyeceğim bölümler için, unutmadım yani bunu çünkü unutmak mümkün değil.
Ben Mavi
Yeni Hayatım
Uzlaşmak için,
Belki de yaşamak için yeni hayatıma merhaba diyorum.Sokak aralarından iyi olur gibi bu ev,
Kaçmak, sığınmak değil,
Benim hayatım bu ev.Uzun bir ömür,
Kaçış üzerine hatıra gibi,
Kaçmak, sığınmak değil,
Benim hayatım bu ev.Şarkılar;
Buray: Al Senin Olsun Dünya
Hadise: Sıfır Tolerans
Oğuzhan Koç: Küsme Aşka
Buray: Sen Sevda Mısın?***
Hayatın bize sunduğu nimet miydi? Yoksa bize sona sürükleyen felaket mi? Eğer nimetse bu kadar dert yaşamaya gerek var mıydı? Neden nihai sona iyi sona ulaşamıyorduk. Eğer felakete sürüklüyorsa neden tanıştığımız insanlardan iyi raslantılarda vardı.
İnsan kayıp bir geçmiş miydi? Yoksa sonu belli bir gelecek mi? Bu varsayımlarda insan yaşayabilir miydi.
Ben neden şu an bu adama karşı yumuşuyordum, haksızlıktı. Sevmiyordum, en önemlisi tanımıyordum.
"Devran soysuzu! Ne ararsın sen kızımın yanında ha! Seni gebertirim, sen ne hakla kızımı tenha yerlerde sıkıştırıyorsun!" Al şimdi ne diyecektim ben ya, bu halde gördüler. Bana kızarlar mı? Vururlar mı beni? "Baba, dur baba. Suçum yok benim, sadece Emek'i almaya geldim, Devran Ağa'ya bıraktım ya ondan" önce doğru mu değil mi diye gözlerime baktı. "Kızım gözünün altında kiprik kalmış, al onu. Ha birde ben sana inaniyim, bu hırboya inanmiyim. Sen doğru dersin, hadi gel kızım" arkadan gülme sesi işittim, Aslı'ydı bu "Ne gülüyorsun kız he" bir an afalladı ama sonra düzeldi "Baba" kendi olduğunu onaylayan ses çıkardı "O kiprik değil, kirpik" kaşlarını dikti, uzun bir süre Aslı'ya baktı. Aslı ise gülmemek için zor durdukça hala gülüyordu "Her ne haltsa işte diyemiyorum ben, komiğ midir ki bu kızım" bende gülmeye başlayınca "Doğru komiğtir, gülelim fakat evde gülelim. Burda iki hırbo varken gülmeyin" birincisi Devrandı, ya ikincisi kimdi?
Aslı'ya döndüm birdenbire, gözlerini kaçırdı mahçupça. Ardından bana bakıp uzaktaki çocuğu gösterir göstermez çocukla göz göze geldiler, çocukla bakışıp duruyorlardı ki araya baba engeli girdi "Höst! Gavat ne bakiyisin sen benim gözel kızıma ha! Yürü Aslı, hayde sende Gamze'm" hamamdan çıkacaktık ki bir anda adımlarımız bıçak gibi kesiliverdi, ben yaptım ağağaağağağ
"Baba, böyle çıkmayacağız değil mi? Daha üstümüzü giyinmedik ya hani" bana baktı, sonra gözlerini kırpıştırdı. "Hadi hazırlanıp gelin o vağit, sizde kızlarıma bakmayın deyyuslar!" biz ise bu söylemine karşı Aslı ile el ele tutuşup gittik soyunma odasına doğru "Baba biz geldik, hadi gitmeyecek miyiz?" beklemelerini söyledi babam "Ee hani kızlar nerde?" Babam bizi işaret etti gözleriyle. Aslı arkasını döndü ve o adama seslendi "Abi biz giyineceğiz, kapı açılıp duruyor gelin kapıda bekleyin" kafasını salladı o çocuk "Ee tamam madem" yürümeye başladılar "Aslı, ben bunlarla tanışmadım" omzumdan ittirip soyunma odasına geçtik
"Anlatacağım ama önce bir giyinelim" başımı salladım bu sözüne karşı, güzelce giyindik çünkü o kıyafetleri sevmemiştim zaten. "O abilerimiz, turuncu saçlı olan Ufuk abi. Siyah saçlı olan Kara abi ama Karan ismini de kullanıyor, yani arada şapka takar bu yüzden fark edersin. Diğer bir abimiz ise Bora abi ama buralarda Boran abi ya da Boran diye seslenirler"