Haiii ben geldiim!
Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx
+++++
Falcı el falıma baktığında, ölümden ve karanlıktan başka hiçbir şey göremediğini söyleyince Taehyung beni çekiştirerek kaldırıp falcıdan çıkartmış ve tüm bunların saçmalıktan ibaret olduğunu dile getirip üzülmemem için kafamı dağıtmaya çalışmıştı.
"Taehyung... Özür dilerim..." diye mırıldandım aniden. Kaşları çatılırken yanımda yürümeye son verip tek bir büyük adımla önüme geçerek omuzlarımı sıkıca kavradı. "Neden özür diliyorsun Jungkook, yapma bunu."
Üzgün ve bitkin gözlerle onu seyrederken çatlayan dudaklarımı yavaşça araladım. "Beni öpmeseydin keşke..." dedim kuru bir sesle. Üzerimdeki bu kara laneti ona da bulaştırmıştım. Ve ben bunun öpücükle gerçekleştiği düşüncesindeydim, çünkü tam da öpüştüğümüz günün gecesinde kabuslarımız birleşmiş, o da benimle birlikte kabuslar görmeye başlamıştı.
"Beni öptüğün için bu lanet sana da bulaştı..." diye eklediğimde iç geçirerek beni kolları arasına alıp sıkıca sarıldı. "Umrumda değil tamam mı? Seni anlamak için empati kurmaya çalışıyordum, ama yaşadıklarının ne kadar ağır şeyler olduğunu şimdi kendim görerek daha iyi anlayabiliyorum. En azından kabuslarında bile senin yanında olmaya, seni kurtarmaya ve korumaya çalışıyorum ve bunu sağlayabildiğim için mutluyum."
Çenemi omzuna yaslarken kokusunu içime çekip gözlerimi yumdum. "Ben seni hak edecek ne yaptım..." diye fısıldadığımda yanağımdan öperek kollarımdan tutup hafifçe geri çekildiğinde gözlerimi araladım. Gözlerimi açar açmaz bakışlarımız buluştu, gözlerimin içine bakıyordu. "Siktir..."
"Ne oldu?" diye fısıldadım tedirgin bir şekilde. "Söylediğin bu son cümle... Bu Çin restoranının önü ve karşı sokaktaki graffitili duvar..." dedi derin sesi. Gözleri şaşkınlıkla kısılırken başını çevirip etrafına bakındı ve bakışları gözlerime geri döndü. "Sanki bu an daha önce yaşanmış gibi hissettirdi, hani geçen gün bana söylemiştin ya dejavu oldum diye. Şimdi bana da oldu... Bu sözleri tam da burada daha önce söylemişsin gibi hissettim..."
"Sana da mı oldu..." diye şokla fısıldadığımda başını olumlu anlamda salladı. "Sanki daha önce tanışmışız ve ilk kez karşılaşmamışız gibi bir his... Çok garip..." dedi derin sesi.
"Peki neden karaoke barda şarkı söylerken ve beni öptüğünde... Ben dejavu olduğumda sen de olmadın ve şimdi neden ben senin dejavu yaşadığın bu anı daha önce yaşamış gibi hissetmedim?" diye sorduğumda çenesini sıvazlayarak başını sağa sola eğip dudaklarını 'bilmiyorum' dercesine büktü.
"Sen hayatıma girdiğin günden beri her şey gittikçe garip bir hâl almaya başlıyor Jungkook, ama ne kadar garip ve korkutucu, kötü olsa bile umrumda değil. Sen yanımda olduktan sonra hiçbir şeyin önemi yok gibi hissediyorum ve yanında olmak bana iyi geliyor..."
-
"Jungkook, buradayız oğlum." Annemin sesi kulaklarımda uğuldarken yatağımdan kalktım. Her zaman açık bıraktığım lambam kapalıydı. Karanlığa gözümü açtığım için el yordamıyla ışığı aramaya çalıştım ama prize bassam bile açılmadı. Elektrikler kesilmişti.
"Anne ve baba, neredeydiniz? Sizi ne kadar merak ettim haberiniz var mı?!" diye bağırarak odamdan çıktığımda, alt katta da ışıkların yanmadığını gördüm.
Merdivenlere doğru yöneleceğim sırada, kulağımda soğuk bir nefes hissettim. Başımı çevireceğim sırada siyah bir silüet beni ittiğinde tutunamadan merdivenin basamaklarından yuvarlanmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BROKEN CLOCK • TAEKOOK ✓
FanfictionLise son sınıfı öğrencisi Jeon Jungkook her gün rüyasında farklı şekillerde öldüğünü görüyor, aldığı terapiler ve kullandığı ilaçlar işe yaramak yerine onu daha da kötüleştiriyordu. Sokakta adım atarken bile kabusları aklına geldiği için iyice ürkek...