KASIT

2 0 0
                                    

"Bu ne ya! Bu ne, diyorum hanımefendi! Ne yazıyor burada? 'Cihan Karaca'nın, Selin Karaca'nın biyolojik babası olmadığı tespit edilmiştir.' Ne bu? Manyak mısınız lan siz?"

Bankodaki kız elini, kolunu nereye koyacağını bilememişti. Panikle telefona sarıldı. Kulağı ahizede, gözü bende, "Beyefendi, lütfen sakin olun. Bir yanlışlık varsa mutlaka düzeltilir," dedi, "Ben yetkililere haber veriyorum şimdi."

Hışımla çıktım oradan. Arabaya bindim. Bugün için sözleştiğimiz otele geldim. Ah kahpe! Ah aptal kafam! Ya şüphelenmesem? Tut sen, hiç aklımda yokken. Şeytan işte. Millet başkasından çocuk yapar, kocasına kakalarmış. Adamın ruhu bile duymazmış. Ne hayatlar varmış da haberim yokmuş.

Gönül alkolün etkisiyle, o gece o konuşmayı nasıl yaptığının, gözlerimin içine bakarken aklımla nasıl alay ettiğinin, yemek masasında bulunan aile dostumuz Sedat'la bakışmalarını yakaladığımın farkında değildi. İçime kurt düşürmüştü.

Otele geldim. Danışmada işlemleri halledip yukarıya çıktım. Girdiğim oda bir yıl dönümü kutlaması için oldukça gösterişli hazırlanmıştı. Tavana yapışmış, sabırsızca kıpırdanan kırmızı balonlar. Kapıdan yatağa uzanan rengarenk gül yaprakları, balkonda dört tarafı kamelyalarla donatılmış bir masa. Masanın ortasında yakılmayı bekleyen bir çift mum ve bütün İstanbul'u ayakları altına alan bir manzara.

Bundan dört hafta önce ayarlamıştım her şeyi. Onuncu yılımıza yakışır bir sürpriz yapacaktım. "Ben değil siz arayacaksınız eşimi. Ben otele giriş yaptıktan sonra spor salonunda hafif bir baygınlık geçirdiğimin haberini verecek, gelince de beni odaya aldığınızı söyleyerek onu oraya yönlendireceksiniz tamam mı?" Kafalarını olumlu anlamda sallayıp tebessümle dinlemişler, bol bol not almışlardı.

Bir o tarafa bir bu tarafa arşınladım odayı. Etrafımdaki cümbüş midemi bulandırıyordu. Beynim uyuştu. Bacaklarım artık vücudumu taşımaz oldu. Camın önünde duran mermer sehpanın yanına yığıldım. Gırtlağım parçalanırcasına kustum. Baygın halde bir süre öylece kaldım. Yarım saat geçti geçmedi, oda kartının kapı kilidine okutulduğunu duydum. İnce bir sinyal sesi di-dit. Kapı açıldı.

Gönül içeri girdi. Karşılaştığı ambiyans karşısında afalladı. Sürpriz zannettiğini yüzünden anlayabiliyordum. Ağzı yukarı doğru kıvrılıp geri indi. Beni görünce kolundaki çantayı fırlatıp yanıma koştu. Panikle dizlerinin üzerine çöktü.

"Cihan ne oldu? Hayatım iyi misin? Dur. Gel şöyle. Hay allah, ne oldu ya böyle? Yavaş. Üstün başın batmış yahu. Kalk canım."

Koluma girdi. Sertçe itmiştim onu. Tek kelime edecek halim yoktu. Cebimden test sonucunu çıkartıp suratına fırlattım. "Ne oluyor?" dedi. Eğilip yavaş hareketlerle kağıdı aldı. Okudu. Yüzünü izliyordum. Şaşırmadı. Gözleri kısıldı. Kafasını kaldırdı. Elinde tuttuğu kağıdı yüzüme doğru salladı.

"Selin için dna testi mi yaptırdın?"

"Evet yaptırdım."

"Ve Selin senin kızın değilmiş öyle mi?"

Titriyordum. "Sen söyle Gönül, öyle mi?"

Bakışlarını odanın içinde gezdirdi. Balonlara, masaya, çiçeklere baktı. Ellerini uzattı. Kollarıma dokundu. Yaklaştı. Yüzümü ellerinin arasına aldı. "Sakin ol," dedi, "Otur konuşalım. Sandığın gibi bir şey değil. Kazaydı. Çok yalnız bırakmıştın beni. Yeni evli sayılırdık. Gel otur. Anlatacağım." Yalan, demedi. Yanlışlık olmuştur, demedi. İçim küfleniyordu.Vücudumun bütün kontrolünü kaybetmiştim. Arabalara süs diye konulan sallabaş köpekler gibi titriyordum. Zorlukla "Selin kimin kızı?" diye fısıldadım. Sustu. Gözleri doldu. "Sedat'ın..."

Eskiyen ŞeylerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin