Merhaba! Yine buradayım çünkü hikaye biraz devam etsin istedim, daha çok baştayızz. Bu yüzden bir bölüm daha atıyorum bu hafta. İyi okumalarr!!
Bölüm şarkısı: UP (INNA)
--------------------------------------------------------------
Kapım beş kez tıklatıldığında bu kez gitmek için hazırdım. Üzerimde her zamanki gibi yeşil ama daha kolay ilerleyebilmek için bu sefer bir tulum vardı. Çantamı yine yanıma alacaktım ama şimdi içine bir şey daha eklemiştim, el feneri. Ona ihtiyacım olacaktı. Kovuktan dışarı çıktım ve kapının önünde bekleyen Lorey'i gördüm.
"Hızlanmışsın bakıyorum"
Saatime baktım.
"Sen de erkencisin bakıyorum. Daha güneş bile doğmadı"
"Bu benim için iyi bir şey peri"
Bu saatte benim hazır olmam bile saçmaydı. Aslında uyuyacaktım ama sabah giyinmekle uğraşmak istemiyordum ve işte o yüzden hazırdım.
"Hadi oyalanma da gidelim tünellere, çabuk"
"Neden bu kadar acelecisin?"
"Çünkü periler her an tünelden çıkabilir"
"Tamam, yürü o zaman"
Tek kaşını havaya kaldırdı ve alaycı bir gülümsemeyle bana baktı.
"Sen ne zamandan beridir beni tersliyorsun yaa?"
Dayanamayarak gülümsedim.
"Şu andan beri"
"Buna çok alışmasan iyi edersin küçük peri çünkü seni terslemek benim görevim"
"Nedenmiş o?"
"Çünkü seni öldürebilecek güce sahibim"
Kaşlarımı çattım.
"Beni sürekli tehdit ederek bana bir şey yaptıramazsın!"
"Aslında yaptırabilirim"
"Ne yazık ki yaptırabilirsin, şimdi yürü"
Bir kahkaha koparsa da yürümeye başladı.
Tüneller Gloria Ormanı'nın yakınlarından başlıyordu ve eğer doğru yolu seçersek Palith'e giderlerdi ancak yanlış yoldan gidersek İuria'nın içinde dönüp dururduk.
Eskiden Palith ve İuria çok iyi anlaşan iki ülkeydi. Bu yüzden de Palith'teki tüneller İuria'nın da içinden devam ediyordu. Fakat sonradan İuria halkı yerin altından çıkmış ve ağaç evlerde yaşamaya başlamışlardı. İuria ve Palith artık tamamen düşman haline geldiğinde ise yerin altında bir peri bile yaşamaz olmuştu ancak tünellere ve oradaki evlere dokunulmadı. Biz tünele doğru ilerlerken bunu düşünüyordum. Şu an Lorey ile düşman konumundaydık, ki zaten de öyle gibiydik ama... Birbirimize bir zararımızın dokunmaması garipti. Sonunda kapıya gelmiştik. Hapishanenin girişine benziyordu, tek farkları bu kapı daha belirgindi diğerine kıyasla. Lorey kulbu tuttu ve kendime çekti.
"Hazır mısın küçük peri?"
Başımla onayladım.
"O zaman gidelim"
Kendini ip merdivenlere bıraktı ve aşağıdan bana baktı.
"Gelmiyor musun?"
Buna benzeyen o öteki çukur ile ilgili anılarımı zihnimden silip attım.
"Geliyorum"
Kapıya doğru ilerledim ve ipe tutundum. Birkaç adım attıktan sonra kapıyı kendime doğru çekerek kapattım.
"Neden böyle bir şey yaptın şimdi peri?"
"Ne oldu ki?"
"Işığımız gitti!"
"Zaten geceydi Lorey ayrıca sen ışık sevmezsin!"
"Ama sen göremeyeceksin!"
Göremeyeceğini bile bile dalga geçer gibi gülümsedim.
"Gerçekten fener getirmedin mi?"
"Neden getireyim? Benim ihtiyacım yok ki"
"Dengesiz..."
Çantamdan el fenerimi çıkarıp yakmamla karşımda bir silüet görmem bir oldu. Korkuyla yere düştüm. Tabii o sırada elimden fırlayan fener bir yana, ben bir yana...
"Aa!"
"Flora! Ne oldu?"
O kişinin Lorey olması beni rahatlatmıştı.
"Ayy senden korktum yaa!"
Elini uzattı.
"Zaten korkman gerekmiyor mu peri?"
"Senden korkmuyorum, sen bana zarar vermezsin"
"Neden vermeyeyim?"
"Çünkü ben de bir periyim ve zaten beni de diğerleri gibi kaçıracaklar"
"Hayır Flora, seni kaçırmayacaklar"
"Neden kaçırmasınlar?"
"Çünkü ortağımın kaçırılmasına izin vermem"
"Az önce benden kork diyordun"
"Hayır demedim öyle bir şey! Benim dediklerimi yap ve bana uyum sağla ama benden korkma küçük peri"
"Peki bu neden?"
"Çünkü senin de dediğin gibi, ben sana zarar vermem peri"
Bu tepkim kahkaha atmak oldu.
Gerçekten gülünç.
"O neden peki?"
"Çünkü sen benim ortağımsın ve senin zarar görmen demek benim seninle uğraşmam demek"
El fenerini yerden aldım ve Lorey'in havada kalan elini tuttum.
"Öyle olsun ortak"
"Hadi hadi çok konuşma da yürü peri"
Başımı "evet" anlamında salladım ve yürümeye başladım. Bir yandan da etrafı izliyordum. Bazı yerlerde kapılar vardı. Ve tabii birer tane de merdiven. Tüneller çok eskiden beri burada oldukları için bazı yerlerde taşlar aşınmıştı ve duvarlarda bazı resimler hatta bilmediğim bir dilde yazılmış yazılar vardı. Tavan, tahmin edebileceğiniz gibi fazlasıyla alçaktı, her taraf yıkıntılarla doluydu. Hâlâ İuria'daydık tahminimce. Arada bir karşımıza çıkan eski evler Palith'e varmadığımız fikrini doğruluyordu. İuria'daydık çünkü İuralılar yer altı evlerini terk edeli yıllar olmuşken Palith'in yer altı evleri hâlâ sapasağlam ve terk edilmemişti. Tünelin tavanından yere; taşlar ve bazen de su damlaları düşüyordu. Şu an bu mevsimde yağmur yağması neredeyse imkansızdı, belli ki önceden taşların arasına giren sular şimdi bizim üzerimize dökülüyordu. Vampirler burada nasıl yaşıyorlardı bilmiyordum. Burası çok havasızdı, umarım dayanabilirdim. Lorey ve doğre vampirler burada nasıl duruyorsa ben de öyle durmalıydım. Zaten daha şimdiden nefessiz kalamazdım fakat biraz daha burada durursam büyük bir sorun çıkartabilirdim. Yürümeye devam etsek de karşımıza hâlâ bir yol ayrımı çıkmamıştı. Yolların ayrılması Palith'e yaklaştığımızı belirtecekti ve biz bir yolu seçecektik. Sonucunda ise... biliyorsunuz. Ya İuria ya da Palith... Yaklaşık bi saattir yürüyorduk ve ben artık bu durumdan sıkılmaya başlamıştım, yaklaşık bi saattir konuşmuyorduk. Bu sessizliği bölmek istedim.
"Hâlâ bir yol ayrımına gelmedik"
Fenerin ışığı elimle birlikte titredi. Kolumun fazla yorulduğunu fark edip feneri diğer elime geçirdim.
"Nazlanacaktıysan hiç gelmeseydin"
Lorey'nin beni terslercesine söylediği bu söze karşılık verdim:
"Nazlanmıyorum, sadece hâlâ Palith'e gelmediğimizi söyledim"
"Karşına bak nazlı peri"
Ayaklarıma bakan gözlerimi karşıya çevirdim.
Sonunda!
Yol ayrımı!
Palith'e gelmek üzereyiz!
Doğru yolu seçersek tabii...
Gerçi Lorey yolu biliyordur nasıl olsa.
Uzatmadan...
Üç yolumuz vardı.
Sağ taraf,
Sol taraf
Ve tam ortadan giden taraf...
Lorey'ye döndüm.
"Nereden gideceğiz?"
"Bilmiyorum"
Nasıl bilmiyorsun?
Gözlerim açıldı.
Buraya nasıl geldin ki sen?
"Buraya nasıl geldin ki sen?"
"Yukarıdan"
"Neden!?"
Birden bakışları bana çevrildi.
"Her şeyi sorgulama peri!"
Kaşlarımı çattım ve ona en ters bakışımı attım. Ancak bir cevap vermedim çünkü yine beni tehdit ederdi. Yolların ayrıldığı noktaya iyice yaklaştığımızda durduk.
"Seçelim bakalım, sağ mı sol mu orta mı?"
"Ben seçmek istemiyorum. Aynı anda söyleyelim mi?"
"Tamam peri, peki"
"3,2,1"
"Sağ"
"Sol"
Birbirimize baktık ve aynı anda konuştuk:
"Orta"
"Orta"
Başımı salladım, oleri doğru adım attık ve sakince tünele girdik.
Burası daha soğuktu ayrıca daha havasız...
Ben buraya alışkın değildim, arada bir derin nefes almaya çalışıyor ve tulumumun yakasını çekiştiriyordum ama Lorey buranın haksızlığını pek umursamıyor gibiydi. Ben nefesimi kontrol etmeye çabalarken o ıslık çalıyor ve keyif alırcasına sallanarak yürüyordu. Fenerin ışığı bazen titriyordu fakat başka hiçbir şey değişmiyordu. Duvarlarda eski desenler, yerde kayalar, yağmur damlalarının yere düşerken çıkardığı sesler ve arada bir karşımıza çıkan yıkık dökük evler...
Artık sıkılmaya başlıyordum.
İçine girdiğimiz bu macera da artık çok saçma gelmeye başlamıştı.
Palith'te milyonlarca tünel vardı belki.
Ve biz Palith'e gelmemiş bile olabilirdik.
Başta Lorey'ye güvenmiştim ancak...
O yolu bilmiyordu ki!
Şimdi ise yanlış yoldaydık belli ki.
Ortalıkta canlı bir ev yoktu.
Palith'te olduğumuzu belli edecek hiçbir şey yoktu.
"Geri dönelim" de diyemezdim.
Çünkü emin değildim...
Belki de doğru yoldaydık ce Palith'e doğru gidiyorduk.
Anında gidemezdik sonuçta, ormanın içinden geçiyorduk.
Bacaklarım artık bedenimi taşıyamayacak hâle gelmişti. Kendimi yek kelimeyle "berbat" hissediyordum.
"Yeter artık çok yoruldum"
"Nazlanma dedim peri! Ben de yorgunum ama bak, senin gibi yapıyor muyum?"
"Sen benim kadar yorulmamışsındır zaten. Bir kere türüne bak; sen vampirsin, ben peri!"
"Bu neyi değiştirir?"
"Bir kere sen daha vahşisin, daha zor koşullara alışkınsın, kanımı emebilirsin"
"Sonunda kabul ettin"
İsyan ettim.
"Hiç reddetmedim ki!"
Güldüğünü duydum.
"Doğru peri, reddetmedin"
"Lorey"
"Efendim?"
"Nereye gidiyoruz?"
"Bilmiyorum öyle dolaşacağız, belki perileri buluruz diye"
Nefesimi yettirmeye çalışarak konuştum.
"Lorey"
"Efendim?"
"Buradan ne zaman çıkacağız?"
"Bilmiyorum, herhalde iki-üç saate çıkarız"
Zorlanarak nefes aldım ve tulumumun yakasını çekiştirmeye devam ettim.
"Lorey"
Bu sefer sinirli bakışları bana döndü.
"Efendim!"
"Boğuluyorum"
Her duygusunu yavaş yavaş gördüm yüzünde.
Önce anlayamadı, afalladı.
Sonra kaşları çatıldı,
Dudakları aralandı,
Daha sonra kafasına dank etmiş olacak ki gözleri açıldı.
En son ise anlayamayarak bana endişeli ve kısa bir soru yöneltti.
"Ne?"
Anlamadığından değildi bu sorusu, emin olmak içindi.
"Ne-nefes alamıyorum"
Önceden biraz da olsa ihtiyacım olan nefesi alabiliyorken şimdi hiç alamıyordum. El fenerini yere fırlattım ve yakamı daha sert çekiştirmeye başladım. Lorey ise önce yerden feneri aldı sonra çaresizce duvara doğrulttu. Ben nefesimi dengelemeye çalışırken o da bir kapo buldu ve koşmaya başladı. Az ilerdeki bu kapının merdivenlerinden çıkarak kapıyı açtı. Işık içeriye dolarak gözlerimi kamaştırdığında Lorey beni belimden iterek merdivenlere götürdü, çıktım. Bol oksijenle nefes almayı başarırken Lorey geldi ve yere yatmak için harekete geçtiğimde kesinlikle tanıdık olmayan bir ses duydum:
"Ne arıyorsunuz burada?"
--------------------------------------------------------------
Bu bölüm de bittii!!!
O zamann sorularr...Sizce sonda konuşan kişi karakter kartından kimdi?
Sizce Lorey neden tünelleri kullanmıyor?
Sizce Flora ve Lorey şu an nereye geldiler?
Sorularım bu kadardı lütfen cevaplarınızı yorumlara yazın. Bir sonraki bölümde görüşmek üzereee♡♡♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kainatın Kehaneti 1(Doğanın Hükümdarları)
FantasíaFantastik dünyalar ve Macera içerir!!!!