Baran'dan;
Pişmanlık daha önce hissetmemiş birinin bedenini yakıp kavurabilir miydi böyle? Kendimi mi kandırıyordum yoksa ben amacım uğrunda yaptığım, yapmayı istediğim şey için pişmanlık mı duyuyordum? Ne olduğunu anlamadığım o sikim his bedenimde varlığından haberdar olmadığım yerlerde dolanıyor. Sevmediğim şekilde bana insan olduğumu hatırlatıyordu.
Benim gibi bir adam pişman olamazdı, hele ki amacını gerçekleştiriyorken. İnsan başından beridir yürüdüğü yolun yanlış olduğunu düşünüp kendini ateşe atarsa geri dönüşü olabilir miydi ki? Bilmiyordum ama, bu yolun dönüşünde yanacaksam eğer. Yanmaktan başka bir çarem yoktu çünkü bu yolun sonunu göremiyordum.
Telefonumu kulağıma yaslayıp aramamın cevaplanmasını bekledim. Sigara dumanına boğulmuş odada sıcak hava terlememe neden olmuş saçlarımı ıslak gösteriyordu.
"Alo, buyur abi?"
Doruk kibar sesiyle konuştuğunda derin bir nefes verdim. Kesin ve net ses tonu dudaklarımdan ayrıldı.
"Plan falan yok Doruk, o kızı rahat bırakın."
Doruk şok olmuş şekilde küfür etti telefonun başında. Şaşırmasını kabul ediyordum, yıllardır uğraştığım amaçtan şaşmıştım ve o bunu kabul etmek istemeyecekti.
"Baran ne diyorsun sen amına koyayım? Kulağın duyuyor mu dediklerini?"
Dişlerimi sıkıp çenemi oynattım gergince, boynumu çıtlatıp aynı kararlılıkla konuştum.
"Dediklerimi duydun Doruk. Siktim planı, öldü."
Doruk telefonu yüzüme kapattığında gergin ifademle telefonu kulağımdan ayırdım ve masaya bıraktım. Okul saati gelecekti ve onu okulda görmekten başka çarem yoktu. Gelmek zorundaydı.
*okul saati, ilk ders.*
Miray'dan;
Uzun zaman sonra okula gelmek beni rahatsız etse de bugün gelmemin sebebinin sadece dersler olmayışı keyifli yerine getirebiliyordu. Bugün keyif alacağım çok şey olacaktı.
Yalnız oturabileceğim arka taraflara geçmiş içimde aldığım intikamın zafer hissiyatıyla dersime odaklanmıştım. Önlerde oturan Nehir'in nefret dolu bakışları bana dönüp bazen bakıyordu. Yüzünde ki bozulmuş ifade ona dahi bakmadan gülümsememe neden oluyordu. Bu gülümsemelerim oturduğu yerde ellerini sıkmasına neden olurken keyfimi yerine getiriyordu. Öğretmen dersten çıktığında asıl eğlencemin birazdan başlayacağı gerçeğiyle kendimi geriye yasladım, kollarımı karnımda birleştirip derin bir nefes aldım.
Ders Baran Hoca'ya aitti ve birazdan eğlencemin asıl kısmı başlayacaktı. Tek bir flörtöz hareketlerini gördüğümde biriyle başlatacağım komuşma tüm okula yayılacaktı. Baran Hoca'yı göndermenin en kolay yolu bunu idareye göndermekti. Hemde kendimi karıştırmadan.
Sırıtarak telefonumda videolar izlerken ders saatinin geldiğini fark edip geriye yaslandım telefonumu çantama atıp. Gelmesini umut ettiğim adam bir kaç dakika sonra kapının önünden içeri girdi. Baran Hoca bu sefer umurumda olmayan mavi gözlerle etrafa baktı. Beni gördüğünde saniyelik olarak duraksadı. Beyaz gömleğinden aldığı derin nefesi gördüm ve sırıttım. Bakışları üstümden çekildiğinde Nehir'e doğru ilerledi. Nehir gülümseyerek ona bakarken Baran Hoca göz göze geldikleri an başını çevirip tek bir tepki dahi vermedi. Buna en az Nehir kadar bende şaşırmıştım. Ne yapıyordu bu adam?
Dersini anlatmaya başladığında sınıfta ki sessizlik odaklanmaya çalışanların işaretiydi. Notlarımı alıp düzgünce dersimi dinledim. Bir açık vermelerini umut ediyordum ve ben istediğimi alacaktım. Teneffüste Nehir, Baran Hoca'nın yanına gidecekti. Bunu üçümüzde biliyorduk. Kimimizi heyecanlandıran şeyi, kimimizi geriyordu. Karakter meselesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZEY IŞIKLARI • (+18)
Teen FictionMavi gözlerinin keskin bakışları yüzümün her bir noktasını sahiplenir gibi talan ederken elleri üstümde ki formanın bel kısmını daha sert sıkıp kendine çekti; "Haddini bil küçüğüm." Dudaklarından dökülen kelimeler kalbimin atışlarının sekteye uğrama...