2

351 28 55
                                    

"of özür dilerim, özür dilerim." kaç defa özür dilemesine gerek olmadığını söylesemde ısrarla buna devam eden ve aynı zamanda kaşıma buz tutan çocuğa karşı derin bir iç çektim.

"sana sorun olmadığını söyledim fang. bir şeyim yok ki sadece görüntüsü kötü, acımıyor bile!" dememle birlikte gülmeye başlayan fang'e kaşlarımı çattım.

"neye gülüyorsun?"

"hiç." dedi, "sadece tatlı görünüyorsun."

"ne."

"tatlısın diyorum." dediğinde yüzüme buz tutan elini kendimden uzaklaştırdım ve "off ne saçmalıyorsun ya?" diyerek ayaklandım.

iltifat edilmesine (tabii bu bir iltifatsa) alışık olmadığım için şu an kıpkırmızıydım sanırım.

fang'in elinden buzu aldım ve kaşıma tuttum tekrardan.

"hadi sen git maçına devam et." dediğimde, "ama kendimi suçlu hissediyorum ed bırakta yardım ediyim."

"topu bilerek benim yüzüme atmadın değil mi? o halde suçlu değilsin. hem ed derken? ne ara bu kadar samimi olduk acaba?"

"şu andan itibaren."

"öyle mi?"

"hmhm öyle."

bir anda kendime gelerek "biz neyin atışmasını yapıyoruz amına koyayım? hadi maçına git artık." diyerek onu odadan kovdum ve sonunda gitmesini sağladım.

o gittikten hemen sonra odaya giren gus ile bakıştık. imalı imalı bakıyordu bana.

"neden öyle bakıyorsun?" dediğimde "birileri utanmış sanki." diyerek kıkırdadı.

"hm evet öyledir kesin." diyerek konuyu kapatmaya çalıştım ama başka bir zaman konunun elbette açılacağını biliyordum.

siktir edip gus'ın elinden tuttum ve onu sahanın etrafındakı seyirci koltuklarından birine oturtup yanına da kendim oturdum.

beraber maçı izlemeye başladık.
gus arada abisinin ismini söyleyerek bazen de takımımızdaki diğer oyuncuların ismini söyleyerek tezahürat ediyordu.

bense bazen sadece elimdeki buzu yüzüme bastırmakla ilgileniyor bazen takımımıza tezahürat ediyor arada ise fang'i izliyordum...

sonunda maç bitmişti kazanan takım bizim takım olmuştu.

leon koşarak kardeşinin yanına gelmiş ve saçlarını karıştırmıştı. "senin desteklerin sayesinde kazandık bücür!"

gus kıkırdamış ve "kazanmanıza çok sevindim abiciğim! ama edgar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim sanırım. kendisi fang kaybettiği için biraz üzülmüş gibi duruyor." demişti.

"hey! öyle bir şey yok."

"evet ya biraz kötü duruyorsun edgar." demişti yanımıza gelen sandy.

"hani yüzüme top geldi ya sayın gerizekalılar, ondan böyle olabilir miyim acaba?" diyerek kendimi açıklamaya çalışmıştım.

"he doğru lan. fang yüzüne top atmıştı dimi."

"günaydın sandy. o zamanda mı uyuyordun yoksa amına koyayım?"

"sanki her dakika, her saniye uyuyan birisiymişim gibi konuşuyorsun ya edgar haha so funny yani."

"şey... öyle birisi değil misin zaten aşkım?" dediğinde leon, ben de gülmeye başlamıştım.

"ya of kes boşu adam. yürüyün hadi colt ve brock durakta bizi bekliyorlar." sandy konuştuğunda hepimiz durağa doğru yürümeye başladık.

gus birden omzuma dokundu. ona döndüğümde kursun yanında ki parkı göstererek "şuraya gidelim mi?? lütfen, lütfen, lütfen, lütfen..." diye devam ederken "tamam tamam gidelim." diyerek susturdum onu.

"yaşasın!!" diyerek sevindiğinde, "çocuğum sen liseye gidiyorsun farkındasın değil mi..." diyerek tepki gösterdim. ama bu şekilde çok şirindi tabii bunu inkar edemezdim.

"evet ama lise bire gidiyorum yani hala küçüğüm."

dediğine kıkırdadım ve bu sohbeti daha fazla uzatmayarak parktaki salıncağın birisine bindim.

gus da yanımdakine bindiğinde bir süre orada oyalandık, bu tarafa doğru gelen otobüsü görene kadar.

diğerleride görmüş olacak ki bize sesleniyorlardı.

koşarak otobüse bindiğimizde colt, brock, leon, sandy -pardon sandy uyuyordu- ve otobüs şoförünün sert bakışlarına maruz kaldık.

kendimize bir yer bulup oturduğumuzda colt bize kızmaya başlamıştı.

biz otobüse yetişemediğimiz için şoförden beklemesini istediklerini, şoför ise durakta kimse olmadığı için beklemeyeceğini söyediğinden aralarında ufak bir tartışma yaşanmış. bizim yüzümüzden.

o sırada yanımıza oturmak için yaklaşan brock, otobüsün bir anda hareket etmesi ile elindeki telefonuyla beraber yere kapaklanmıştı.

colt bir anda kaltı ve brockun elinden tutup onu yerden kaldırdı.

"lan telefona bir şey oldu mu?!?"

brock şaşırmış ve hafif sinirli bir ifade ile colt'a baktı.

"lan ben burada yere düşüyorum sen gelmiş telefon soruyorsun piç." dediğinde hepimiz gülmeye başlamıştık -brock hariç tabii- sonra o da gülmeye başlayınca ortam yumuşamış normal bir şekilde yolculuğumuza devam etmiştik.

evimin önüne geldiğimizde gus da dahil herkese veda edip evime girdim.

yorgun hissettiğim için biraz dinlenmeye karar verdim.

yatağıma uzanıp kulaklıklarımı taktım ve cavetown'un devil town şarkısını açıp uykuya daldım.

naber nasılsınız

fıc nasıl gıdıyo guzel mı???
guzel dıyın (lutfn)😞😞

of neyse babay😖🤍

futbol kursu | fangarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin