but you're here that's the thing

201 35 48
                                    

hyunjin düşünüyordu, seungmin yeniden onunlaydı ve olay da buydu sanki.

hyunjin birkaç şey daha düşünüyordu. seungmin ona onun seungmin'e olduğu kadar ilgili değildi sanki.

ama tek yaptığı kendisini bu iki durum hakkında fazla düşünmemeye zorlamaktı.

seungmin'e sormaya cesareti yoktu çünkü elinden kayıp gitmesinden fazlasıyla korkuyordu hyunjin. bir kez daha bir hata yapamazdı, bu sefer onu sonsuza dek kaybedecekmiş gibi geliyordu. hatalara iznin olduğu bir ilişki değildi onlarınki.

hyunjin'in mükemmel olması gerekiyordu ve bunu sağlamak için seungmin'in yaptığı hiçbir haraketi sorgulamaması gerekiyordu.

seungmin'e neden her onu öpmeye çalıştığında öpüşmelerinin bir saniye sürdüğünü soramazdı, ya da hyunjin ona her sarılmak istediğinde geri çektiğini kendinin.

şu an ise hyunjin, seungmin'in bacaklarının üzerine başını koymuş tavanı seyrediyordu. seungmin ise hiçbir şey yapmadan araya birkaç dakikalık aralar koyarak karşıda duran saate ve hyunjin'e bakıyordu. normalde hyunjin'in saçlarını okşar, dudaklarına dokunurdu.

hyunjin gözlerini kapadı birkaç saniyeliğine, o birkaç saniyede ise seungmin kendini daha rahat hissedebildi. baktığı yüzde ona nasıl başka birine karşı bir şeyler hissettiğini söyleyen adamın gözleri olmaması daha rahat hissettirdi. ona aşkla bakan gözleri acaba başkasına da böyle bakar mı korkusuyla seyretmemek rahat hissettirdi seungmin'i. bu rahatlıkla okşadı hyunjin'in yanaklarını sonraysa dudaklarını.

bunu yaparken başını geriye doğru atıp o da gözlerini kapadı, seungmin hayatında ilk defa aşırı ait hissettiği bir yerden korkunç bir derecede kaçmak istiyordu.

birbirlerine buna başlamadan önce bir daha gitmeyeceklerine dair milyonlarca söz vermişlerdi ve seungmin'in şu an tek isteği buradan kaçmaktı. sırf bu yüzden bile kendinden nefret ediyordu.

seungmin kendini sevgili olmalarından önce daha rahat hissediyordu kesinlikle, şimdi ise hyunjin'e yeniden sahipti ve kendisi kapının dışına çıkıp onu bu eve kilitlemek istiyordu. kapısının önünde senelerce nöbet tutmak istiyordu.

hyunjin'in koşarak kaçmasını sağlayan o hâline geri dönüyor gibiydi ve bundan hoşnut değildi seungmin. hyunjin ise bu sefer asla gitmezdi, seungmin onu bu eve kitlese tüm dış dünyayla iletişimini kesse bile yeterdi ona eğer seungmin'in dudaklarını, sarılışını, nefesini, kokusunu hissedebilecek ise. onun için tamamdı her şey, hyunjin, seungmin'in aşkına hiç olmadığı kadar muhtaç ve açtı. seungmin'in yanı başında olmasına çok ihtiyacı vardı.

kendisini en sevdiği oyuncağından şehir dışına çıktığı için uzak kaşmak zorunda kalmış bir çocuk gibi hissediyordu ama varsın ki seungmin hyunjin'in gözünde asla bir oyuncak olamazdı. sanki seungmin onun keneviriydi ve ondan asla kurtulamazdı. ama işte seungmin hyunjin için zararlı da değildi artık, olamıyordu. yaptığı her şey çok doğru geliyordu hyunjin'e. seungmin'in ağzından çıkacak her şeye inanacak, her dediğini yapacak durumdaydı.

birbirlerine yeniden çok aşıklardı ama hyunjin nefes almaya başlamışken seungmin nefesini kaybediyormuş gibi hissediyordu.

birinin gitmesi korkusuyla yaşamaya zaten alışıktı fakat bu korku hiç olmadığı kadar hissettiriyordu kendini. damarlarından kan yerine akıyordu.

the manuscript, hyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin