Multideki tişörtle siyah bir pantolon giydiğini düşünün. İyi okumalar :)
***
-Kaç defa söyledim Kemal Bey gazetem zamanında elimde olacak diye. Ama yeter canım her gün her gün geç getiriyorsunuz. Birdaha olmasın rica ederim.
+Haklısınız Ahmet Bey. Kusura bakmayın. Birdaha olmayacak. Siz hiç merak etmeyin.
-Ben neden merak edeyim canım? Birdaha geç getirmeyin. Bakın bu sefer yine uyarıyorum. Bir dahaki sefere yöneticiyle konuşacağım.
Her zamanki gibi dedemin bağırışlarıyla uyandım. Her sabah en az 15 dakika boyunca Kemal Amca'yı gazetesini geç getirdiği için fırçalar ve ben de her sabah bu şekilde uyanmak zorunda kalırdım.
Oflayıp ayaklarımı yataktan aşağı sallandırdım. Bir süre boş boş halıyı seyrettikten sonra peluş terliklerimi giydim ve dolabımın karşısına geçtim. Bir siyah pantolonumu çıkardım. En zoru üstüne ne giyeceğimi bulmaktı. Askıları karıştırırken siyah, bolluğuna hayran olduğum bir tişörtü çıkardım. Üstünde beyaz iki göz ve dil çıkarmış bir ağız vardı. Bunu giymeye karar verip yatağın üstüne koydum. Kurbağalı pijamalarımı hızlıca üzerimden çıkardım ve üstümü giydim. Peluş terliklerimi yeniden ayağıma geçirdim ve odadan çıktım. Kapının yanından geçerken "Size de günaydın" dedim göz devirerek. Kemal Amca hafifçe gülümsemişti.
Mutfağa geçtiğimde dedem kapıyı kapatıp yanıma gelmişti. Her zamanki gibi müthiş hazırlanmış kahvaltı sofrasına baktım ve dedeme sarıldım. Her sabah farklı ve süper bir kahvaltıyla karşılardı beni. Hayattaki en değerli varlığım Ahmet Kıran benim tek ailemdi. Annem ve babam ben çok küçükken bir trafik kazası geçirmişlerdi. Hastaneye daha erken yetiştirilmiş olsalardı, şuan hayatta olabilirlerdi. Ancak geç kalındığından dolayı onları kaybetmiştim. Dedem de beni yanına aldı ve büyüttü. O gerçekten harika birisi. Ayrıca yaşına göre gayet fit ve yakışıklı da.
Son düşünceme gülümsedikten sonra önümdeki ekmekten bir parça koparıp dedemin kendisi gibi mükemmel sucuklu menemenine bandırdım. Bu adam nasıl oluyordu da bu kadar mükemmel yemekler yapabiliyordu hayret ediyordum gerçekten.
Sessizce kahvaltımızı yapıyorduk. Yemek yerken genelde konuşmazdık zaten.
Peynir, zeytin derken okula gitme vaktim çoktan gelmişti. Bomboş çantamı tek kol sırtıma taktıktan sonra converselerimi giyip evden çıktım.
Büyük ıssız sokakta yürürken cebimdeki son model (!) telefonum titredi. Arayanın kim olduğuna bakmadan açıp kulağıma götürdüm.
"Efendim ?" diyerek cevapladım.
"Nerdesin güzellik ?" dedi karşılığında. Arayan Pera'ydı.
+Okula doğru yürüyorum.
- Tamam parkın yakınlarına geldiğinde söyle de beraber gidelim.
"Tamam ararım Peroş." Gülüşü kulağıma doldu. Canım arkadaşımın gülüşü bile çok güzel be.
"Bekliyorum Lara çabuk ol bak. Geçenki gibi 54 dakika 32 saniye bekleyemem." dediğinde güldüm. Okula baya bir geç kalmıştık ama o gün uyukalmıştım ve uyandığımda dersin başlamasına 6 dakika vardı. Canım arkadaşım da beni beklemişti tabii ve şaka değil gerçekten saymıştı. Tekrar güldüğümde "Bana bak hiç gülme. Birdaha asla beklemeyeceğim. Tek başına gelir tek başına gidersin ona göre."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİKOLATALI SÜT
Teen Fiction"Bence sen nedenini biliyorsun." dediğinde kafamı itiraz edercesine sağa sola salladım. Bu kez kaçmasına izin vermeyecektim. +Hayır. Bilmiyorum. Nefesini bıkkınca dışarı üfledi. Neden bu kadar inat ediyordu ki? Sadece söyleyeceğin iki kelime. Söyle...