Yavaşça gözlerimi araladım. Gözlerimi açtığımda karşımda beyaz bir tavan vardı. 2 saniye sonra birisi kafasını uzattı ve rahatladığını belli edercesine ohladı. Sonra kafasını önümden çekti. Ona doğru başımı çevirdim. Uzun boylu, kumral, kahverengi gözlü, taş bir çocuktu. Benden bir iki yaş büyük gibi duruyordu. Sanırım bu bir rüya ve ben birazdan uyanacağım. Bu ne be?! Böyle taş çocuklar gerçekten var mıydı?! Yok canım kesin rüya bu.
Ben bunları düşünürken o hala bana bakıyordu. "Sonunda uyandın. İyi misin?" diye sorduğunda her ihtimale karşı rüya mı değil mi diye ölçmek için bileğini elime aldım. Ancak elleri ellerimden kayıp giderken etraf dönmeye başladı ve gözlerimi araladım. Karşımda beyaz bir tavan vardı ve yatakta yatıyordum. Kendi yatağım olmadığını anlamam uzun sürmedi. Ve bir de elimde birinin eli vardı.
-Sonunda uyandın. İyi misin?
Yavaşça bakışlarımı elin ve sesin sahibine çıkardım. Ve bum. İşte o çocuk. Birden rüya mı gerçek mi olduğunu algılayamadım. Parmaklarımı nabzına götürdüm. Ah atıyor. Aman Allahım bu gerçek!! Gözlerini kısmış anlamadığını gösteren bakışlarla bana bakıyordu. Ve ben tabiki de bir şey olmamış gibi elimi bileğinden çekip "Sen kimsin?" diye sordum. Anlamadığını umuyorum. Ki "Seni hastaneye getiren adamım." dediğinde anlamadığını anlamış oldum. Ya da anladı da anlamadığını düşünmem için anlamamış gibi yapıyordu. Ay benim akl- Bir dakika ne hastanesi?!
"Ne?! Ben hastanede miyim? Ben niye hastanedeyim?" diye cırlarcasına sordum.
"Ben sana çarptım. Yani korna çaldım ama kulağında kulaklık varmış duymadın." dedi benim aksime sakince."Haa peki." dedikten sonra anında gözlerim irice açılmıştı. Çarptım mı dedi o? Verdiğim tepkiye güldüğünde "Ne gülüyosun be?!" diye çıkıştım. Aynı zamanda da kırık çıkık var mı diye kendimi kontrol ediyordum.
Sinirim bozulmuştu. Ve o hala gülmeye devam ediyordu. Haha çok komik. Cevap vermeyeceğini anladığımda derin bir nefes alıp "Şuan çok kararsız kaldım." dedim.
Gülüşü durup dudakları normal halini aldığında "Ne için?" diye sordu.
"Bana çarptığın için sana kızmalı mıyım yoksa hastaneye getirdiğin için teşekkür mü etmeliyim? Bilemedim." dedikten sonra omuzlarımı silktim. "Belki de öldürmeliyim ha ne dersin?" diyip canice sırıttığımda boş boş yüzüme baktı. Bozuntuya vermeden gülerek "Sakin ol tamam öldürmeyeceğim hadi acıdım." dediğimde güldü. Bi gülme be sen de.
"O zaman başlıyorum ben." dediğimde kafasını salladı. "Korna çalacağına dursaydın ben şuan burada olmazdım. Senin yüzünden kim bilir ne kadar merak etmiştir canım dedem. Bundan sonra daha dikkatli ol. Ve insanlık yapıp beni hastaneye getirdiğin için teşekkür ederim. Bazıları hiçbir şey olmamış gibi bırakıp gidiyorlar. Sen öyle yapmamışsın. Sağol tekrar. Ama yine de daha yavaş gitmelisin. Ya daha kötü şeyler olsaydı o zaman bu şekilde kurtulamazdın biliyorsun değil mi? Neyse ki olmamış. Yani tabiki de senin için söylemiyorum. Sonuçta benim sağlığıma bir şey olurdu. Ve ben de seni şikayet ederdim. Senin açından da kötü olurmuş ama bu umrumda olmazdı. Yani bilirs-"
"Tamam! Yeter. Kafa bu be." diye çıkıştığında cümlem yarıda kalmıştı.
"Tamam be sustum." diye söylendim. "Hem kendi çarpıyor, hem de bana bağırıyor. Hasta." diye mırıldandım ki duyduğuna emindim.
Kötü kötü bakışlar atıyordu ama tabii ki de altında kalmayacaktım. Ben de ona ters ters baktım. Sonunda pes edip gözlerini başka yöne çevirdiğinde zafer kazanmışcasına sırıttım. Bakışları tekrar beni bulduğunda eski soğuk yüz ifademe geri döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİKOLATALI SÜT
Jugendliteratur"Bence sen nedenini biliyorsun." dediğinde kafamı itiraz edercesine sağa sola salladım. Bu kez kaçmasına izin vermeyecektim. +Hayır. Bilmiyorum. Nefesini bıkkınca dışarı üfledi. Neden bu kadar inat ediyordu ki? Sadece söyleyeceğin iki kelime. Söyle...