Bölüm 1

4 1 0
                                    

Tolunay'ın içeri girdiğini fark ettim çünkü kapıyı zorlaya zorlaya bir tek o böyle açardı.

"Yine geçmişsin salondaki köşene, ne düşünüyorsun öyle kara kara canımın içi Derin'im benim?" dedi.

"Hiçbir şey, dalmışım öyle, televizyona bakakalmışım. Az önce bir kitap okudum, onun etkisinde kaldım sanırım biraz. Hoş geldin hayatım," diyerek cevapladım.

"Neden? Ne anlatıyordu da benim sevgilim böyle uzaklara daldı yine? Sanki hiçbir zaman dalmazmış gibi..."

"Doğmak üzerine bir kitaptı. Doğmuş olmanın sancısını anlatan değişik bir kitap... Aman boş ver," dedim.

Konuşarak yanıma doğru yürüdü ve önce gözlerimi sonra dudaklarımı öptü. "Doğmak çok da sorgulanması gereken bir şey mi? Bilmiyorum bir tanem. Olan olmuş diye düşünüyorum ben artık. Hem bunları önceden de konuştuk seninle. Sıkılmadın mı?" diye sordu, yanıma geçip ellerini saçlarımda gezdirirken. Bana sıkılmadın mı diyerek, kendisinin benden sıkıldığını söylüyordu aslında. Hem üzüldüm hem üzülmedim... Ama tek bildiğim, Tolunay eskiden bu tarz sorgulamalarıma uzun uzun devaplar verit, hatta evin balkonunda sabaha kadar beni bil. mohgim birçok konuda bilgilendirirdi. Mitolojiden bahseder, sosyolojiden bahsedet, siyasetten bahseder, felsefeden bahseder, antropolojiden bahseder, sanattan bahseder, sinemadan bah seder; beni bilgisiyle doyururdu. Eve ondan önce geldiğimde, onun bilgisine susat, o eve geldiğinde o suyu doya doya içerdim.

Zaten Tolunay la tanışma hikâyemiz de aslında tam hayallerimdeki gibi olmuştu. Üniversite son sınıftayken, okulun kütüphanesinde bitirme tezim üzerine çalışıyordum. O zamanlar evimin kirasını, okuldan arta kalan zamanlarda okulun çevre sindeki fast food restoranında yaptığım garsonlukla ödediğimden, çalışmak için en uygun yer orasıydı. Genelde yalnız oluyordum çünkü yalnız çalışmayı seviyordum. Bazen de yanımda üniversiteden arkadaşım, şimdi de beraber aynı ofisi paylaştığım Lidya oluyordu, beraber çalışıyorduk. Tolunay'la tanıştığımız gün yalnırdım ve harıl harıl çalışırken karşıma oturmuştu. Benim gibi o zamanlar çok utangaç olan bir kızın gözlerine dik dik bakmıştı. Görmezden gelmiştim çünkü bazen insanlar beni beğendiklerinde, o beğeniyle bakan gözleri bile kabullenemez dim. Sonra, seçtiğim psikoloji bölümü sayesinde, bunun koca bir değersizlik duygusu olduğunu öğrenmiştim. "O kadar harıl harıl çalışıyorsun ki, belki de sana çok yardımı dokunabilecek birini görmüyorsun," diyerek, gözlerini gözlerime kabul edeme yişimi anlamış olacaktı ki, ilk konuşmasını başlatmıştı. Gülerek cevaplamıştım. "Kusura bakma, yarına kadar bitirme rezimi yetiştirmem gerektiğinden dünyam durdu..." Öyle içten gülüm seyerek konuşmuştu ki Tolunay, sanırım şeytan tüyü denilen şey vardı onda. Hatta sonradan, okuldaki birçok insanın radarında olan ber çocuk olduğunu da öğrenmiştim. Ama benim aklımda Ladece üniversiteyi iyi dereceyle bitirmek olduğundan, o zamanlar benim radarıma takılamamıştı. Ama ben onun aklında yer etmiş olmalıydım.

O gün akşama kadar benimle beraber kütüphanede tam dört saat boyunca beklemiş, ben çalışırken o da karşımda yanında getirdiği kitapları okumuş (hatta birini bitirmiş) ve sonrasında beni salaş bir yerde yemeğe götürmüştü. Hem beni saatlerce beklemesinden etkilenmiştim hem de felsefe bölümünde oku- masından. Çünkü beklemek anlayıştı ve felsefe de hayatı anlamlandırma yolculuğu. Aslında beni etkilemesinin sebebi sa- dece bunlar da değildi, yalan söyleyemezdim. Tolunay'ın gür ve sarıya yakın saçları, sıcak gülümsemesi de gözlerimi boyamıştı. Salaş kıyafetleri, benim dışımda çok şeyi umursamaz duruşu bana kendimi değerli hissettirmişti. Çünkü sanki sadece beni görüyor, diğer şeylere karşı umursamaz davranıyordu. Gerçekten umursamıyordu da. Ama yine de benim için bilgi donanımı daha önemliydi. Çünkü neredeyse benim ilgilendiğim her konuyla ilgileniyordu. Ben ona Freud'un teorilerinden bahsedince, o da bana Antik Yunan'dan bahsediyordu. Ben ona cinselliğin doğasından bahsedince, o da bana hayvanların içgüdüsel davranışlarıyla insanların hayvanlarla olan benzerliğinden bahsedebiliyordu. Bilgi paylaşımımız bizi birbirimize yakınlaştırmış, seviştirmiş hatta daha sonrasında aynı evde yaşamamıza sebep olmuştu. Bizi tam iki sene de doludizgin götürmüştü. Arada çatırdamalar olsa bile mutluydum ama son zamanlarda Tolunay'ın akademisyenliği yüzünden üniversitede sürekli konuşup saatlerce öğrencilerine bir şeyler anlattığından, artık bana çok zaman ayıramaması ve ayırdığında da şu an olduğu gibi geçiş- tirerek cevap vermesi, beni üzüyordu. Eğer böyle devam ederse bunu onunla konuşacaktım. Hem o beni o gün kütüphanede saatlerce beklemişti... Ben onun böyle küçük bir anlayışsızlığının değişmesini mi bekleyemeyecektim?

SARSINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin