25

61 5 13
                                    

7 Mayıs 1977

Bugün Hogsmeade'e gidecektik, kalenin hemen aşağısındaki bu şirin kasaba bahar aylarında daha da güzel oluyordu. Yine de sonbaharda içimizi ısıtan kaymakbirasının verdiği his kadar güzel değil. Sabah kahvaltıdayken çok ilginç bir şey oldu, Abelia'ya bir mektup ve zarf gelmişti. Fakat zarf bildiğimiz davetiyelerden bir zarf değildi, üzerinde Black mührü olan bir zarftı.

  "Bir günümüz bile normal geçmeyecek değil mi?" dedi Regulus ve Abelia zarfı tutarak Sirius ve bana gösterdi. White'lar da baloya davet edilmişti; Sirius, Regulus ve ben birbirimize bakıyorduk. Evden kimse bize bu konu hakkında hiçbir şey söylememişti. Abelia mektubu okumam için bana uzattı ve kendi davetiyeyi açtı, sesli bir şekilde okumaya başladım.

  "Elenor'a
        Bay ve Bayan Black bir incelik göstererek bu yıl yapılacak baloya ailemizi de davet ettiler. Balo gününden önce Dumbledore'un ofisindeki şebekeden eve geleceksin. Baloda ailemizi temsil etmeye çalış.
                                                     Catherine White"

  "Bu annen mi?" diye sordum ve Abelia başını salladı. "Bu çok iyi bir haber Abelia da içeride olduğuna göre evdeki casus sayımız 4e çıktı." dedi James ve Remus ekledi "Eğer şebekeden geçip evlerine gideceklerse biz Londra'ya nasıl ulaşacağız?"
"Off başaramayacağız işte!" dedi Marlene ve kimse bir şey demeden yemeğine odaklandı.

  Kısa bir sessizlik oldu ve Regulus yanımızdan yürüyen Pandora'ya seslendi. "Merhaba Panda! Bize katılsana." Pandora gülümseyerek durdu ve zarif sesi ile cevapladı "Teşekkürler Reg ama Profesör McGonagall'a ödevimi teslim etmeliyim." dedi ve bana doğru el salladı. "İşte en sevdiğim kızım. Nasılsın Pan?" dedim ve yanıtladı "Ben iyiyim Pole, asıl sizi sormalı. Hepinizin yüzü asık."
"Eh, kimseye görünmeden Londra'ya gitmenin bir yolunu bulursak mutlu olacağız." dedi Regulus ve Sirius sordu "Bir fikrin var mı?"
"İlginç... fakat. Uçacaksınız elbette." dedi Pandora, herkes anlamamış bir şekilde birbirine bakıyordu fakat Regulus, Sirius ve ben anlamıştık. Reg ayağa kalktı ve Pandora'ya sarıldı.

Kız gittikten sonra herkes açıklama bekler şekilde bakıyordu ve Regulus anlattı "Thestraller! Onlarla uçacağız, ormanda yaşıyorlar. Hepiniz onlarla gidebilirsiniz."

  "İyi de Abelia dışında hiçbirimiz onları göremiyoruz." diye yanıtladı Lily.

  "Aslında-" dedim ve durup düşündüm, Remus'da onları görebilirdi. Babasının ölümünü görmüştü, fakat daha önce canlı bir thestral görmediği için bilmiyor. Remus'a doğru baktım ve göz göze geldik, düşündüğüm şeyi anlamış olmalıydı ki "Görebilirim." dedi ve ona başımı salladım.

                                      ***

  Hogsmeade'e doğru yürüyorduk ağaçlar rengarenk çiçeklerle doluydu. Kasabaya indikten sonra Remus ve ben çapulcu haritasındaki geçitleri kullanarak ormana gidecektik. Üç Süpürge'ye girdik ve her zaman oturduğumuz masalardan birine oturduk. "Tamam, 3 saatimiz var. Birazdan Pole ve Aylak ormana gidecek, biz ise Minnie sorarsa oyalayabiliriz." dedi Sirius, James'e ve James başını salladı. "Geç kalmamaya çalışın, buradan ormana ulaşmak uzun sürer." dedi Lily ve Remus'a kalkmamız için işaret ettim.

  Kasabanın en uç kısmında muggle telefon kulübesinin yanındaki terk edilmiş gibi görünen o eve geldik. Bu geçidi hiç kullanmamıştık fakat varlığından haberdardık ve haritaya çizmiştik, aynı zamanda Bağıran Baraka'ya da açılıyordu. "Önden buyur." dedi Remus ve kapıyı ittirip içeri girdim, akşam güneşi evin içine doluyor ve biz yürüdükçe yerler gıcırdıyordu. "Bu olmalı." dedim Remus'a ve yerdeki eski halıyı kaldırdığımda bir kapak çıktı. Remus eğilip kapağı kaldırdı ve aşağı doğru ilerleyen merdivenleri gördük. Asası ile bir ışık yaktı ve arkasından gelmemi işaret ederek inmeye başladı. İnerken de halıyı çektim ve kapağı kapattım, şu an oldukça karanlık olmuştu.

  Merdivenden inip tünel boyu yürüdükçe karşımıza 2 yol çıktı, bunlardan birinin barakaya gittiğini tümelin sonunda görünen ışıktan anlamıştık ve diğerinden ilerledik. Biraz yürüdükten sonra güneş ışığı vurmaya başladı, kafamızı kaldırdığımızda bir ağacın içinde olduğumuzu gördük ve kenarlardaki basamaklardan tırmanmaya başladık, sırayla ağacın içinden çıktık. Gerçekten çok yorulmuştum fakat sonunda ormandaydık, thestrallerin bulunduğu lısıma doğru yürümeye başladık.

  Haritadan kafamı kaldırmadan yürüyordum "Ben bir şey göremeyeceğim, bu yüzden eğer görürsen anlamış oluruz." dedim ve Remus sordu "Tam olarak neye benzemeleri gerekiyordu?"
"İskelet gibi görünen atlar, siyah renkteler ve büyük kanatları var." dedim ve Remus durduğunda onun sağ yöne baktığınu gördüm. "Görebiliyormuşum." dedi sırıtarak ve yürümeye başladı. Bir tanesinin yanında durmuş olacak ki ona dokundu "Elini ver." dedi bana ve elimi ona doğru uzattığımda thestralin kafasına koydu. "Çok ilginç yaratıklar, göremiyorum bile, dışarıdan bakan biri için boşluğa dokunuyorum ama hissediyorum." dedim

  "Eh, sihir dedikleri şey de bu ya." dedi Remus ve thestralin üzerinde çıkıp oturdu, ona güldüm elini uzattı ve onu tutarak bende çıktım. "Havada oturuyorum." dedim ve beraber gülmeye başladık. "Thestrale benziyorsun." dedi Remus ben gülerken ve yanıtladım "İlginç ve korkutucu mu?"
"Fazla korkutucu." dedi sırıtarak ve güldüm, konuşmaya devam etti. "İlk tanıştığımızda böyle olduğunu düşünmüştüm." dedi
"Düşünceni değiştiren ne oldu?" diye sordum
"Sanırım onları gerçekten görmek... thestralleri yani." dedi ve anlamamış bir şekilde ona baktığımda devam etti.
"Onları herkes göremiyor, görselerdi de çoğu çok korkutucu bulurdu. Tıpkı seni tanımayan insanların hakkında düşündüğü gibi. Ama aslında evrendeki en sihirli yaratıklar."

  "Eh, onları görmek gibi bir yeteneğin var, sende sihirlisin." dedim ve başımı omzuna koydum birkaç dakika sonra saati kontrol ettim ve doğruldum. "Gitmemiz lazım." dedim ve atım üzerinden atladım, Remus'da arkamdan atladı ve düştü. Ona bakıp kahkaha atmaya başladım "Malikanenin önünde de böyle düşme Aylak."
"Hahaha, çok komiksin." dedi ve göz devirdi elinden tutup onu kaldırdım. Güneş ışığı bal rengi gözleriyle buluşmuştu.

  Tünelden geçtik ve tekrardan Hogsmeade'e geldik. Kasabanın içine doğru yürürken Zonko'nun önünde McGonagall'a bir şeyler açıklamaya çalışan James, Sirius ve Peter'ı görüp yanlarına gittik. "Sorun nedir Profesör?" diye sordu Remus
"Lupin! Polaris! İşte profesör, sadece Balyumruk'a şeker almaya gitmişlerdi." dedi James bize göz kırparak ve yanıtladım "Geciktiğimiz için üzgünüz, ayrıca maalesef ki istediğiniz şekerlerden hiç kalmamış." dedim onlara bakarak.
"Neyse, hemen şatoya dönün." dedi McGonagall ve yanımızdan ayrıldı, yürümeye başladık.
"Nerede kaldınız? Az kalsın kaybolduğunuz düşünülecekti." dedi Sirius
"İyi haber, Remus onları görebiliyor." dediğimde Peter ve James birbirlerine beşlik çaktı.

  "Minnie Zonko'nun önünde aldığımız şaka malzemeleriyle yapacaklarımızı duydu. Birkaçını iade etmek zorunda kaldık. Yine de Pati'nin cepleri hala dolu." dedi Peter ve Sirius dolu ceplerini gösterdiğinde güldük.

---------------
Yazar'dan
Günlerdir bölüm atamamıştım fakat şimdi yeni bölümle geldim. İyi okumalarr<3

The Noble and Most AncientHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin