7

415 39 7
                                    

Andres işe tekrar dönmesi gerektiğini söylediğinde bende eve dönmüştüm. Ev yarın akşamki yapılacak davete hazırlanıyordu. Neymar'ın işini berbat etmiştim ve yanımda Andres olmayıp aklımı kurcalayan düşünceleri bir kenara itmediği için kendimi iğrenç hissediyordum. Yanında oturduğum büyükbaba bunu anlamış olmalıydı.
"Alex." dediğinde uzun süredir oynadığım bir parça saçı bırakmıştım. Ona baktım.
"Her şey yolunda mı?" İçten bir gülümsemesi vardı.
"Bilmem."
"Yolunda gitmeyen şeyler var yani." Yattığı yatakta oturmaya çalışıyordu. Ona yardım ettim.
"Sanırım."
"Torunumla mı ilgili? Yoksa akşam seni üzdü mü?" Kaşlarını çatmıştı.
"Akşam Neymar'dan beklenmeyecek kadar sakindi. Sonunda her şeyi berbat etsede ona kırılmadım." Parmaklarımı çekiştirip duruyordum.
"Bugün bir şeyler olmuş olmalı." Ellerime hafifçe vurdu ve gülümsedi. "Anlat bakalım."
"Aslında sorun bendeydi. Ben çizim yapmıştım ve ona göstermek için kapıyı çalmadan odasına daldım." Üzüntüm sesimin her tonunda belli oluyordu.
"Bunun için üzülmüş olamazsın. Sen ve o bir ilişkidesiniz. Haftaya sizin için bir düğün yapacağız. Odasına izinsiz girmeni sorun edecek kadar huysuz biri değil." Beni teselli etmek için elinden geleni yapıyordu.
"Sorun o değil büyükbaba. Toplantının içine daldım. O insanların önemli kişiler olduğunu söyledi. Bana bağırmasını sorun etmedim ama çizimimi yırttı. Bir daha şirkete gelmememi söyledi. Kötü olan şu ki ona kızamıyorum bile. O haklıydı." Ellerimi tutmak için uzandı.
"Eminim çabuk unutur. İçeri de toplantı olduğunu bilemezdin ki."
"Hayır büyükbaba. Bilebilirdim. Ya da kapıyı çalardım." Sıkıntıyla iç çektim.
"Büyükbabana güven. Aranızı düzeltebilirim. " dedi ve göz kırptı. Ona gülümsedim.
"Teşekkürler büyükbaba. Birazdan Doktor Heller gelecek. Gitsem iyi olur."  Ona sarıldım ve odadan çıktım. Aşağısı kalabalıktı. Nadine çok yoğundu. Bu yüzden sessizce odamıza gitmeyi tercih ettim. Neymar ve benim olan odaya. Çift kişilik yatak hâlâ aynıydı. Anlaşılan Nadine bu işe bir çözüm bulamamıştı. Yorgun bir şekilde kendimi üzerine attım. Gözlerimi kapattığımda düşünmekten bile korkuyordum. Bu günün bana verdiği en büyük hediye iyi bir arkadaş kazanmış olmamdı. Andres samimi biriydi. Hoşlandığımız şeyler aynıydı. Çok da kibardı. Neymar'la hiçbir özellikleri aynı değildi. Yine de Neymar'ı düşünmeden edemiyordum. Gülümsemesi dünyanın en güzel şeyiydi ve ben ona bunu tekrar kazandırmak için elimden geleni yapmalıydım. Evet, bunu yapmalıydım. Parlak bir fikrim olmadığı gerçeğine çarptığımda Lary aklıma geldi. Yarın akşamki davette olacaktı tabi ama sanırım yardımına bugün ihtiyacım vardı. Telefonumu elime aldım ve onu aradım.
"Lary senin eşsiz zekana ihtiyacım var." Heyecanla yatağın üzerinde bağdaş kurdum.
"Ben de iyiyim işte. Yarın giyeceklerime bakıyordum. Thiago çok beğendi." Gözlerimi devirdim. Bunu göremeyeceğini bildiğimden tepkimi sesli olarak dile getirdim.
"Oyalanmayı keser misin? Anlatıyorum."
"Anlat."
"Neymar ve ben kavga ettik. Suçlu olan tarafım. Sanırım onun gülümsemesini görmezsem öleceğim." Derin bir nefes aldım.
"Ah, güzel. Hiçbir şey anlamadım."
"Bugün Neymar toplantı yapıyormuş. Çizimimi göstermek için odasına izinsizce daldım ve tüm o önemli olduklarını söylediği insanların gözünde rezil oldum. Bana kızdı. Çizimimi yırttı. Şirkete gelmememi söyledi. Beni affetmesi gerek. Onu gülümsetmek istiyorum. Ama bir fikrim yok. Yardıma ihtiyacım var." Hızlı bir şekilde durumu özetledim.
"Bence başbaşa kalabileceğiniz bir yere gidin. Neymar bir erkek olduğuna göre zaten o ne yapacağını bilir." En yakın arkadaşım düpedüz bir sapıktı. Gülmeye başlamıştı.
"Git ve sapıkça planlarını Thiago'ya uygula."
"Uygulamadığımızı kim söyledi."
"Midemi bulandırıyorsun."
"Ah, peki  Bayan Santos size temas gerektirmeyen bir fikir bulalım." Sesi haylazlık yapmış küçük bir kız gibiydi.
"İsabetli karar."
"Ihmmm..." Bir dakika kadar sessiz kalmıştı. "Buldum."
"Çabuk anlat." Heyecanlanmıştım.
"Beraber film izleyin."
"Aman ne yaratıcı bir fikir? Neymar eminim seçtiğim filmi beğenmez." Hayal kırıklığına uğramıştım.
"Ona yemek yap."
"Yalnız değiliz ki. Ayrıca aşçının yemekleri çok daha güzel."
"Dışarı çıkıp bir şeyler yapın. Bir klübe gidip eğlenebilirsiniz."
"Eminim yorgun olduğunu söyleyip yüzüme bakmayacaktır."
"Ama sen de hiçbir şey beğenmiyorsun."
"Belki de başımın çaresine kendim bakmalıyım. Teşekkürler." dedim ve telefonu kapattım. Çok güzel. Telefonu uzağa fırlattım ve kendimi yatağa bıraktım. Her şeyi akışına mı bırakmalıydım? Kendimi affettirmek zorunda mıydım peki? O da en az benim kadar hatalıydı. Teması aşk olan defileye harika bir ürün çizmiştim. Belki de baş mankenin giyebileceği bir şeydi. Ama Neymar onu tek seferde yırtmıştı.
"Tanrım!"
Yatakta dönüp duruyordum. Hayal gücüm sadece kıyafetlereydi. Böyle bir durumda ne yapılırdı ki? Kapı açılınca hemen ayağa kalktım. Neymar gelmişti. Onu görünce bile gerilmiştim. Bir de ona sürpriz yapmaktan bahsediyordum. Yorgun görünüyordu ama kızgın değildi. Sesimi çıkaramamıştım. Kıyafetlerini almadan banyoya girmişti. Bu da odadan çıkmam gerektiğini gösteriyordu. Yüzüme bile bakmamıştı.
"Sakin ol. O çok yorgun eminim görmemiştir." diye mırıldandım. Hayal kırıklığına uğradığım yerde dikilip duruyordum.
"Ne saçmalıyorsun Alex? Odanın ortasında dikiliyorsun ve görmedi diyorsun." Kendi kendime konuşup duruyordum. Sanırım odadan çıkmalıydım. Belki de Ilzemar'ın yanına gitsem iyi olurdu. Odasına doğru yürüdüm. Artık iyice alıştığım odaya girdim. Ilzemar elindeki gazeteyle uğraşıyordu. Beni gördüğünde gözlüklerini çıkardı.
"Hey, Alex. Kapı çalmamak sende alışkanlık yapmış." Gülümsemesinden ciddi olmadığını bilsem de utanmıştım. Biz iki kişi bir evde yaşıyorduk ve genelde kapı çalmazdık. Eğer birimiz diğerinin odaya girmesini istemezse kapıyı kitlerdi. Kapıyı birkaç kez zorlar ve açılmayınca kendi işimize dönerdik.
"Özür dilerim büyükbaba. Uyuyorsan uyandırmayayım diye gürültü yapmak istemedim." Kapattığım kapıya yaslanmıştım.
"Ah, sadece şaka yapıyordum. Bu yaşlı adam her zaman müsaittir." dedi ve göz kırptı.
"Doktorla işler nasıl gitti?" Yanına gidip yatağın bir ucuna oturmuştum.
"Yine bir ton ilaç yazdı ve beynimi ütüleyen şeyler söyledi. Ona bakma. Ben kendimi çok iyi hissediyorum."
"Bunu duymak güzel." Gülümsemeye çalıştım. Sonra bir sessizlik oldu.
"Neymar eve geldi." Sessizliği bozan taraf olmuştum.
"Hiç konuşmayacaksın sandım."
"Büyükbaba durum sandığımdan kötü. O geldiğinde odadaydım ama bana bakmadı bile. Geldi ve banyoya girdi." Yüzümü ellerimin arasına aldım.
"Ona zaman ver Alex. Bugün yorulmuş olmalı. Eminim senin yaptığın ufak hatadan kimseye bir zarar gelmemiştir. Kötü giden başka bir şey olmalı." Sesi her zamanki gibi düşünceliydi.
"Bana kızgın ama. Eğer işi bozduysam kendimi affetmeyeceğim. O yorgun görünüyordu. Çok ifadesizdi. Ben belki onu gülümsetebilirim." Bu fikir hâlâ aklımdaydı. Lary işe yaramadığı için büyükbabayla paylaşmamda bir sakınca yoktu.
"Neymar bu gibi durumlarda biraz fazla hırçın oluyor. Yine de denemek ister misin?" Temkinli bir şekilde bana baktı. "Kalbini kırabilir."
"Yarın davet var. Bunun bizim için düzenlendiği açık. Küs olarak katılmak istemiyorum. Aslında kendimi suçlu hissediyorum. Deneyeceğim büyükbaba. En fazla bağırır ve kalbimi kırar. Ondan uzaklaşmak istemiyorum. Bağırmasını sorun etmeyeceğim." Kendimden emin bir şekilde ona baktım.
"Bu eve geldiğinden beri düşündüğüm tek bir şey var Alex. Bu çocuk seni hak etmek için oldukça iyi bir şey yapmış olmalı." Beni taktir eder gibi bakıyordu. Ona gülümsedim. "Git ve onunla konuş. Ona onun istediği gibi davran. Çok da zorlama." Talimatları aklıma not edip başımı olumlu anlamda salladım.
"Teşekkürler büyükbaba."
Odadan çıkıp uzun bir süre koridorda yürüdüm. Süreyi bilerek uzatıyordum. Normalde yarım dakika bile sürmeyen mesafeyi üç dakikada gelmeyi başarmıştım. Hiçbir özelliği olmayan duvarların bile her santimetre karesini incelemiştim. Nihayet elimi kaldırıp kapı kulbuna koydum. Vücuduma yayılan elektrik dalgasıyla birkaç kez kapıya vurdum. İçeriden ses gelmeyince derin bir nefes alarak içeri girdim. Neymar yataktaydı. İçeri kimin girdiğine bakmamıştı bile.
"Neymar." dedim yanına yürüyerek. Sonunda bana bakmıştı. Ona gülümsedim. Tedirgindim ama bunu ne kadar belli ettiğimi bilmiyordum.
"Gelebilir miyim?"
"Zaten geldin." Soğuk bir şekilde konuşmuştu.
"Peki. Bak...ben çok üzgünüm. Akıl etmem gerekirdi ama ben büyük bir aptalım..."
"Sorun değil." Sesi aynıydı. Dudaklarımı ısırdım. Bu zor olacaktı. Dikilmeyi bırakıp yatakta kendi tarafıma oturdum.
"Neymar bir sorun mu var? Konuşmayacak mısın benimle?"
"Konuşmayacağım. Başka sorun var mı?" Yorganın altına girmişti bile.
"Uyuyacak mısın? Ama hava bile daha yeni karardı." Şaşırmıştım.
"İzin verirsen evet."
"Vermiyorum."
Şaşkınca yüzüme bakıyordu.
"Hayır. İzin vermiyorum." diye tekrar ettim. Yorganı üstünden çektim ve bana kızıp bağırması fikrine aldırış etmeden yere attım.
"Alex uyumak istiyorum." Gözlerin korkmamı gerektiren bir ifade vardı.
"Junior uyumanı istemiyorum." Ayağa kalktım ve karşısına dikildim. Sesini çıkarmadan tekrar yatağa uzandı. Gözlerini kapatmıştı. Sorunun ne olduğunu anlayamıyordum.
"Neymar kalk." diye mırıldandım. Sonra daha yüksek bir sesle söyledim.
"Neymar kalk lütfen."
"Git başımdan." Gözlerini açmadan konuştu.
"Gitmiyorum." dedim kararlı bir sesle. Kıpırdamıyordu ve deli olacaktım. Bunu yapmamam gerektiğini biliyordum ama elinden tutup çekmiştim.
"Alex." diye bağırdı. Onun gibi bağırdım.
"Neymar."
Sonra ikimizde sustuk. Kalkmayacağını anladığımda derin bir nefes alıp yanına oturdum.
"Seni gülümsetmek istiyorum." Gözlerimi parmaklarımdan çekip ona bakmaya karar vermiştim.
"Buradan gitmen beni mutlu ederdi." Peki... bu gerçekten kırıcı olmuştu.
"Üzgünüm Neymar. Ben yanındayken mutlu olmaya alışman gerek. Çünkü yanından ayrılmayacağım."
"Neden biraz olsun beni yalnız bırakmıyorsun?" Yorgun görünüyordu.
"Çünkü iyi görünmüyorsun." Sonra gülümsedim. "Ama ben iyi görünmeni sağlayabilirim."
"Ya yorgun ve mutsuz görünmekten mutluysam ne olacak?"
"Kimse böyle görünmekten mutlu olmaz. Bunu biliyorum." dedim ve bu boğucu havayı dağıtmak için gülümsedim. "Sevgili kocacığımın gülümsemesini istiyorum."
Bu onu gülümsetmişti.
"Uzun zamandır seni neyin gülümsetebileceğini düşündüm. Ama en ufak bir fikrim yok. Belki bana yardımcı olursun."
Uzun süre bana baktı ve sonra kalktı. Dağınık ve nemli saçlarından parmaklarını geçirdi. Şaşkınca onu izliyordum.
"Benimle gel." dediğinde gözlerimin kocaman olduğuna eminim. Tanrım Neymar gerçekten ikimizin zaman geçirmesini sağlayacaktı.
"Nereye?" diye sordum. Yerimden hızla kalkmıştım.
"Sürekli soru soruyorsun."
Onu kızdırmayacaktım. Sessiz kalmayı tercih etmiştim. Odadan çıktık ve Ilzemar'ın yanına gittik. Gerçekten birlikte bir şeyler yapacağımızı düşünerek heyecanlanmıştım. Ilzemar'ın odasına gelmemiz beni hayal kırıklığına uğratsada belli etmemeye çalıştım.
"Büyükbaba anahtarı alabilir miyim?" Neymar'ın söylediklerinden ben hiçbir şey anlamasam da Ilzemar anlamış ve gülümsüyordu.
"İkinci çekmecedeki küçük kutuda." Yerini tarif ettiğinde Neymar onu almak için yöneldi. Garip bir şekilde onları izliyordum. Gerçekten Neymar'ın Christian gibi bir oyun odası olup olmadığından korkmuştum.
"Aferin Alex." dedi büyükbaba. Anahtarı bulan Neymar'ı izliyordum. Bu taktirin ne için olduğunu bilmesem de gülümsedim. Odadan çıktığımızda tedirgin bir şekilde bir üst kata çıkmak için merdivenlere yönelen Neymar'a baktım.
"Neymar bir oyun odan varsa çığlığı basıp kaçarım."
Bunu söylediğime kahkahalarla gülüyordu.
"Gerçekten korkuyorum." Bu olay bana hiç de komik gelmemişti.
"Ah, evet var. Seni gülümsetmek istiyorum demedin mi? Mekanizmaları görmeye hazır mısın?" Oldukça ciddi görünüyordu. Durduğum basamakta geriye döndüm.
"Neden seninle uğraşıyorum ki? Gidip uyuyacağım."
Kolumdan tuttu ve beni kendine çevirdi.
"Alex sana inanamıyorum. Buna inandın mı?"
"Beni korkutuyorsun." Kolumu çekmeye çalışıyordum. "Üstelik kolum sayende her gün kızarıyor."
"Bence eğer gidersen burayı görmediğin için üzülürsün ve benden korkman iyi bir şey. Hadi gidelim." dedi ve elimi tuttu. Yürümeye başladığında alışkın olduğum bir şekilde arkasında sürükleniyordum.
"Yavaşla... Neymar dursana... Neymar." Her zamanki gibi beni dinlemiyordu. Sonunda en üst kata çıkabilmiştik. Burada tek bir kapı vardı. Etrafı incelemeye çalışsamda görmeye değer hiçbir şey bulamamıştım. Anahtarı yuvasına yerleştirdi ve birkaç kez sarstı. Kapının açılma sesi geldiğinde bana baktı.
"Görmemi istemiyorsan giderim." dedim. Pek de emin gibi görünmüyordu.
"Hayır. Gel." dedi ve kapıyı itti. İçerisi karanlıktı. Hiçbir şey göremiyordum. Ama burası onu mutlu etmeye yetmişti. Kapıda dikiliyordum. Sonunda ortalık aydınlandığında her şeyi görebildim. Burası muhteşemdi. Odanın ortasına doğru yürüdüm. Her yeri görebilmek için etrafımda dönüyordum. Yukarıya baktım. Cam bir tavan vardı. Tanrım bu müthişti. Küçükken hep cam bir tavana bakarak uyumanın güzel olup olmadığını düşünürdüm. Burada cam bir duvarda vardı. Bu da şehir manzarasını gösteriyordu. İki teleskop vardı. Bu ikisi odanın ortasında yanyana duruyordu. Biri, diğerine oranla daha küçüktü. Şezlonga benzer iki şey vardı. Gök bilmi konusunda hiç bilgin olmadığı için bu şeylere ne isim verilir bilmiyordum. Tek bildiğim şezlonga oranla daha yumuşak ve rahat olduklarıydı.
"Neymar burası çok güzel." dedim incelemem bittiği zaman. Duvara yaslanmış ve beni izliyordu. Tekrar gökyüzüne baktım. Yıldızlar bu gece oldukça güzeldi. Yanıma geldiğinde o da yukarıya baktı.
"Yıldızları severim."
"Ciddi misin? Onlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum." Kendimi cahil gibi hissetmiştim.
"Onların dilini çözmek kolaydır. Ne istiyorsan onu konuşurlar." O yukarıyı izlerken bende onu izliyordum. Bu anlarını seviyordum.
"İnsanların seni anlamadığını düşünüyorsun değil mi?" Odanın ortasında dikilmekten sıkılmış ve şu rahat şeylerden birine oturmuştum. O da yanımdakine oturdu.
"Aslında hiç denemedim. Yani insanların beni anlayıp anlamayacağını. Annem ve babam bile anlamıyorken diğerleri nasıl anlabilirdi ki?"
"İnan bana benimkileri görseydin anne ve baban hakkında böyle düşünmezdin."
Konuşmadı ve oturmayı bırakıp uzandı. Gökyüzüne bakıyordu. Onun yaptığı gibi yaptım.
"Yıldızlar ne diyor?" dedim merakla. "Az önce bir tanesi bana göz kırptı." diye ekledim.
"Senden hoşlanmadıklarını söylüyorlar. Bir daha buraya gelmemeliymişsin." Bunu duyduğuma üzülmüştüm. Böyle mi düşünüyordu?
"Oysaki ben onları sevmiştim. Peki onlara tekrar gelmeyeceğimi söyle."
"Ah, şu yaramazlara bak. Sadece şaka yapmışlar." Bana baktığını hissetmiştim.
"Mizah anlayışları gerçekten kötüymüş."
"İşte buna üzülürler."
"Affedersiniz. Özür dilerim." dedim ve güldüm. "Affettiler mi?"
"Düşüneceklermiş." dedi ve sırıttı.
"Burayı ne zamandır biliyorsun?" dedim konuyu değiştirerek.
"Büyükbabamın dediğine göre yürümeyi öğrendiğimden beri buraya geliyormuşum. Büyükbabam gökyüzünü sever ve buraya sadece büyükannemin girmesine izin verirmiş. Anlattığına göre burayı çok severlermiş."
"Evet çok romantik bir yer." diye ekledim.
"Ben doğduktan sonra da buraya benimde girmeme izin verdiler. Büyükannem öldüğünde büyükbabam her gün burada zaman geçirirdi. Hâlâ onun ruhunun burada olduğuna emin. Bazen onu burada yalnız başına konuşurken buluyorum." Kalktı ve ışığı kapattı. Sonra büyük olan teleskobun yanına oturdu. Bana da yanına gelmemi işaret ettiğinde gittim.
"Burada büyükbabam olurdu ve seninkinde de ben." Teleskopları işret ediyordu. "Birlikte yıldızlara ve şehre bakardık. Hadi dene." dedi ve cesaretlendirmek için sırtıma yavaşça vurdu. Gözümün birini kapattım ve teleskoptan baktım. Net olarak bir şeyler görüyordum ama ne gördüğümü bilmiyordum. Neymar'a baktım.
"Görebiliyorum."
O da teleskoptan gökyüzüne baktı.
"Oradaki büyük olanı görüyor musun? O takım yıldızının en büyüğü."
Tekrar baktım ve bahsettiği şeyi göremediğimi anladım.
"Hayır. Göremiyorum."
Bana baktığında bir kahkaha attı ve yanıma yaklaştı. Arkama geçip kollarını etrafıma doladı ve teleskobu tuttu.
"İşte böyle. Şimdi tekrar bak." Teleskobun ucunu düzeltmişti. Baştan beri farklı yöne bakıyormuşum. Kollarının hâlâ etrafımda olması beni geriyordu. İçimde farklı bir şey hissetmiştim. Nefes alırken inip çıkan göğsü sırtıma değiyordu. Ürperdiğimi hissettim.
"Alex bakacak mısın artık?" dediğinde aptalca beklediğimi fark etmiştim.
"Ah, evet."dedim kendimi bakmaya zorladım. Gördüklerime odaklanamıyordum çünkü bu halimiz fazla oyundan uzaktı. Oturduğum yerden kalktım ve ona bakmadan uzaklaştım.
"Teşekkür ederim. Belki teleskopsuz baksak daha iyi."
İkimizde eski halimizi alıp gökyüzüne bakmaya devam ettik.
"Neymar?" dedim gerginliğimi attığımda.
"Efendim."
"Bugün ne oldu? Benim yüzümden bir sorun yaşandı mı?"
"Hayır ve bugün hakkında konuşmak istemiyorum."
"Peki. Seni zorlamayacağım."
Yine sessizlik olmuştu.
"Küçükken burada uyumayı severdim. Bakıcım beni uyumak için odama gönderdiğinde herkesin uyumasını bekler ve buraya kaçardım." Hatırladığı bir anısı olmalıydı ki sanki onu tekrar yaşarmış gibi gülümsedi.
"Bende küçükken Union Gölü'nde bir yüzen evde sallanarak uyumaya çalışırken yıldızların olmasını isterdim."
"Alex?" dedi. Sesinde ilk kez tedirginlik sezmiştim.
"Yine ne yaptım? Lütfen bana bağıracaksan yarın bağır. Uyukum var ve senin kavgalarını çekmek istemiyorum."
"Hayır hayır. Bağırmayacaktım. Aslında burada uyumayı teklif edecektim." dediğinde güldüm. Bunun onun söylemesi garip olmuştu.
"Gerçekten mi? Çok isterim."
Gülümsedi ve kendi yattığı şeyi benimkiyle birleştirdi.
"Aşağıdaki yatak kadar rahat değil." diye ekledi.
"Umrumda olduğunu mu sanıyorsun?" Heyecanla konuşmuştum. Gözlerini kapattığında ben de kapattım.
ILZEMAR
Çok uzun zamandır ortalarda görünmüyorlardı. Sessizce kapıyı açtığımda yorgun gözlerimin beni yanıltmadığına inanmak istiyordum. Alex, Neymar'ın göğsüne kafasını koymuştu. Neymar'ın kolu ise ona dolanmıştı. Şu an hayatlarının en huzurlu uykusunu yaşadıklarına emindim. Gözlerim dolmuştu.
"Bak sevgilim." dedim uzaktaki köşede sevgili karımı görüyordum. "Torunumuz bizim gibi harika bir aşk yaşıyor." İkimizde onları gülümseyerek izliyorduk.
"Ilzemar." dedi Victoria. Bunu söylemişti. Duyduğuma emindim.
"Victoria." dedim yaşlı gözlerle. Odayı aydınlatan silüeti bana gülümsüyordu.
"Onlar aşkımızı yaşatacak." dedim fısırdayarak.
"Onlar aşkımızı yaşatacak." diye tekrar etti.

SECRET//NJRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin