"İyi uyudun mu?" dedi Neymar. Pek de umrunda gibi değildi. Sadece o da aramızda ki bu rahatsız edici sessizliği bozmak için konuşmuştu. Dün akşam sözleşmeyi imzalamıştım. Bir ara pişman olur gibi olsamda kendime pişman olacak fırsatı bırakmamaya gayret etmiştim. Yaşayacağım ev görüş alanımıza girdiğinde bu pahalı Mercedes'in camına yapıştım. Eğer benim önceki yaşadığım evse, buna saray diyebilirdik. Şaşkınlıkla Neymar'a baktım. Sert suratıyla yanımda oturuyordu. Kolunu dürttüm.
"Bana evime gidiyoruz dedin. Seni sarayıma götürüyorum demedin." dedim. Cevap vermeyince ona aldırmayıp tekrar eve, pardon saraya, baktım. Göz alıcı bahçesine girmiştik bile. Beyaz duvarları, büyük pencerelerinin yanındaki işlemeleri, dev giriş kapısından gözlerimi alamıyordum. Şoför arabayı durdurduğunda hemen indim. Şu bahçeye bir bakın. Dudağımı ısırdım. Elimi ağzıma götürüp kendi etrafımda döndüm ve bahçenin hiçbir ayrıntısını atlamamak için dikkatlice baktım. Çevremizdeki yeşil çimlerin her gün sulanıp bakım yapıldığına neredeyse emindim. İlerideki beyaz laler, yeşilin içinde adeta mükemmelliğini konuşturuyordu. Sarı amber ağacını gördüğümde yanımda bana anlam veremeyen Neymar'a döndüm.
"Bu bitkiler her yerde yetişmez. Buna inanamıyorum." dedim şaşkınlıkla yerimde zıplarken.
"Bana sakın bunlar kamelya deme." Sağ tarafımdaki henüz açmamış ama kuru dallarından tanıdığım dünyanın en eşsiz çiçeklerine baktım.
"Bilmiyorum." dedi umursamadan.
"Bilmiyor musun? Tanrı Aşkına! Biraz yaşam belirtisi göster Neymar. Bu çiçekler harika." dedim onların yanına giderken. Kurumuş dallarını okşamak bile bana huzur verebilirdi.
"Bu bahçe muhteşem. İnsan burada yaşayıp nasıl duygusuz olabilir anlayamıyorum." dedim. Bahçenin diğer ucundaki liliumlara, frezyalara, krizantemlere baktım. O tarafa gitmek için bir hamle yaptığımda Neymar kolumu sıkıca kavradı.
"Bayan Ramos. Buraya ne için geldiğinizi unuttunuz mu? Sizi bahçıvan olarak almadım."
Kaba adam. Kolumu çektim. Ona katlanabilirdim. Sakin ol Alex ona katlanabilirsin.
"Haklısınız efendim." dedim kafamı eğerek. Bunu yapmamalıydım. O imzayı atmamalıydım.
"Elinizi uzatın." dediğinde ona baktım. Cebinden bir yüzük kutusu çıkardı. Ona uzattığımda parmağıma bir nişan yüzüğü geçirdi.
"Bu gerekliydi. Şimdi içeri gidelim." dedi ve elimi tuttu. Gerilmiştim. Bu adamın gerginliği ve gereksiz resmiyeti beni de geriyordu. Büyük girişe yöneldiğimizde arkasından sürükleniyordum. Kapıdan geçmiştik. Dudaklarımı ısırdım. Burası muhteşemdi. Büyük kristal avizeye kendimi kaptırmışken Neymar'ın bir anda çekmesiyle yere düştüm. Kafamı vurduğum yerden kalkarken içimden ona küfür ediyordum.
"Sen ne yapıyorsun?" dedim oturduğum yerden ona bakarak. İyiki seçimim bir etekten yana olmamıştı. Yoksa daha çok rezil olurdum. Yardımcılardan ikisi gülerken karşımdan iki insan koşarak geliyorlardı. Bunlar anne ve babası olmalıydı.
"Aman Tanrım! Neymar ne oldu?" diye telaşla konuştu şık giyimli kadın. Siyah saçları, siyah elbisesinin üstüne dökülürken ahenkli bir uyum içindeydiler. Takım elbiseli adam kalkmam için elini bana uzattığında giydiğim basit kot şortum ve beyaz dantel detaylı tişörtümün oldukça basit olduğunu düşünüyordum. Saçımı geriye ittim ve Neymar'ın babası olduğunu tahmin ettiğim adamın elini tuttum. Bu kibar insanlardan bu çocuk nasıl oldu hiçbir fikrim yoktu. Tanrı bana gerçekte Neymar gibi bir koca vermesin. Onlara başımla selam verdim.
"Bu basamakları göremedim efendim. Üzgünüm."
"Ahhh! Bunu benim suratsız oğlumun yaptığına eminim." dedi annesi Neymar'a bakarak. Aldırmadan bizi dinliyordu.
"Hayır efendim. Sanırım biraz sakarım." dedim. Her ne kadar Neymar bir kabalık etmiş, özür dileme zahmetinde bile bulunmasa da yine de onu koruyacaktım.
"Nadine bu kız çok güzel." dedi Neymar'ın babası olduğunu tahmin ettiğim adam. Demek Neymar'ın annesinin adı Nadine'ydi.
"Öyle gerçekten. Bizim kaba oğlumuzu çekmek zorunda olduğun için kendimizi affetmeyeceğim. Sana yazık." dedi Nadine. Samimi bir şekilde elimi tutmuştu.
"Anne ben Neymar'ım. Oğlunuz olan Neymar. Yanımdayken konuşmasaydın." dedi Neymar. Dayanamamıştı.
"Her neyse. Onun kaba biri olduğunu söylemiştim. Ben Nadine." dedi bana sarılırken.
"Alexiah." dedim. Çiçek bahçesi gibi kokuyordu.
"Merhaba ben Neymar'ın babasıyım. Neymar Pai." dedi elini uzatarak.
"Merhama efendim. Alexiah Mila Ramos." dedim uzattığı elini sıkarken.
"İşiniz bittiyse sevgili karımı alıp gidebilir miyim?"dedi Neymar sıkılmış bir sesle.
"Dur bakalım o daha karın değil. Mihraba bile çıkmadınız." dedi Nadine beni kollarının arasına alarak.
"Her neyse anne. Ver şunu da büyükbabamın yanına gideyim." Elimden tutup çekmişti.
"Adım Alexiah." dedim elimi çekerken. "Ve ben bir eşya değilim."
"Kız haklı oğlum. Bize yardım etmeyi kabul etti. Biraz kibar ol." dedi Pai. Neymar sinirle bana baktı.
"Ne haliniz varsa görün o halde." dediğinde sesi yükselmişti. "Ben çıkıyorum çabuk gel."
Hızlı adımlarla yukarı çıkarken kalbimi çok kırmıştı. Gözlerim dolmaya başladığında tuttuğum nefesimi verdim. Bu kabalığından hoşlanmıyordum.
"Onu lütfen sorun etme. Eminim düzelecek. Sen sadece büyükbabayı değil oğlumuzu da iyileştireceksin. Hadi git ve pes etme." dedi Nadine. Kolumu okşayarak konuşması bana hiç alışkın olmadığım anne sevgisini çağrıştırmıştı. Her ne kadar benim annem göstermese de arkadaşlarım öyle söylerdi. Başımı salladım ve derin bir nefes alıp arkasından çıktım. Kapıya yaslanmış karşıdaki duvarı izliyordu. Hızlı adımlarla yanına gidip gülümsedim.
"İşte geldim." dedim karşısına dikilerek. İfadesini değiştirmemişti.
"Zaten öyle yapmanı söyledim."
Elimi kavradığında çekmeye çalışsamda neden burada olduğumu hatırlayınca tutmasına izin verdim. Aslında izin verdiğimi sanıyordum çünkü bunun için benden izin almamıştı. Ne kadar zor olsa da derin bir nefes alıp gülümsememi korudum.
"Hazır mısın Alexiah?" dedi diğer eliyle kapı kolunu tutuyordu.
"Hazırım efendim." dedim ve elini daha çok sıktım.
"O zaman gidelim karıcığım." dedi bir anlık gülümseyerek. Tanrım! O gülümsedi. Ne kadar da yakışıklı olmuştu. Kapıyı açtı ve önden girdi. Bende arkadan geniş odaya baktım. İçerisi ilaç kokuyordu. Geniş pencerelere perde iyice çekilmişti. İçerisi karanlık denilebilecek kadar loştu. Yine de az eşya olan odayı rahatça görebiliyordum. Büyük yatakta yatan zayıf ve halinden hasta olduğu belli olan adama baktım. Beyaz saçları, esmer bir yüzü ve sıcak kahverengi gözleri vardı. Kapanmış gözlerini biz odaya girdiğimizde aralamıştı.
"Neymar?" dedi yorgun ve yıllanmış sesiyle.
"Benim büyükbaba." dediğinde adam doğrulmak için hareket etti. Neymar bunun için ona yardımcı olduğunda odayı taradı.
"Gelinimi mi getirdin?"
"Evet büyükbaba. İşte onunla tanış." dedi beni yanına çekerken. Adam gözlerini kısmış beni inceliyordu. Ona gergince el salladım ve gülümsedim.
"Merhaba efendim."
"Efendin kim? Ben Ilzemar. Ya da büyükbaba da olabilir." dedi. Halinden beklenmeyen bir canlılıkla konuşunca şaşırmıştım.
"B-bende Alex...yani Alexiah Mila Ramos." dedim kendimi toplayarak.
"Hey, yoksa Santos soyadını sevmedin mi?"
Yaşlı adam kıkırdadığında dudağımı ısırıp Neymar'a baktım. Büyükbaba nikahımızın kıyıldığını düşünüyor olmalıydı. Neymar ise sinirle bana baktı.
"Her neyse Alexiah. Victoria'da ilk başlarda soy adıma alışamamıştı. Gel ve bu yaşlı adamın yanına otur. Ölmeden gelinimi görmek istiyorum." Victoria'nın Neymar'ın büyükannesi olduğu belliydi. Büyükbabanın son sözleri ise beni üzmüştü. Ben ölümün pençesindeki bir adamı kandırıyordum. Kararsızca Neymar'a baktım. Oturmamı işret edince hemen yanına oturdum.
"Alexiah...Alexiah." diye tekrarladı. Yanına bıraktığı elini tuttum ve tüm içtenliğimle sıktım.
"Büyükbaba." dedim gülümseyerek. Onu gerçekten sevmiştim. Ölmesine izin vermeyecektim. Eğer Tanrı ölmesini dilerse de mutlu bir şekilde gözlerini kapamasını sağlayacaktım.
"Neymar şu kıza bir bak. Her gün o çirkin doktorları ve hemşireleri görmekten sıkılmıştım." dedi ve bir kahkaha attı. Neymar gülümseyerek bizi izliyordu. Onun gülümsemesini seviyordum. Nedense bunu pek yapmıyordu ve onun gülümsemesine sebep olmak Real Madrid'i yıkmış bir Almeria gibi hissettiriyordu. Sanki bir gecede harika bir koleksiyon hazırlamış gibi gülümsedim.
"Büyükbaba artık seni çok rahatsız edeceğim sanırım. Çünkü ben de sıkılıyorum." dediğimde buruşmuş ellerini yüzüme koydu.
"İnan bana şu evde beni rahatsız edecek birini arıyordum. Bunlar o kadar sıkıcı ki." İçeri giren Nadine ve Neymar Pai'yi işaret ediyordu.
"Sıkıcı mı?" dedi ve kaşlarını çattı Nadine.
"Yaptıkları tek şey ilaçlarını iç baba, uyu baba, yemek ye baba. Senin bunlar gibi olmadığını biliyorum Alexiah." dedi büyükbaba.
"Alex diyebilirsiniz. Daha kısa." dedim hepsine tek tek bakmıştım.
"Neden? Alexiah'ın kötü bir anlamı mı var?" Büyükbaba tuttuğum elinin üzerine diğer elini koymuştu.
"Yukarıdaki cennetten bir melek demek. Anlamı bu." dedim.
"Tanrım! Bir insan adıyla bu kadar uyumlu mu olur? Tanrı bu yaşlı bunağı seviyor olmalı ki seni bana göndermiş." Büyükbaba hayranlıkla konuşmuştu.
"Gerçekten de. O kusursuz." Nadine yanıma gelip omzuma dokundu.
Kızaran yanaklarımın arasında onlara birkaç teşekkür cümlesi sıraladım. Bu aile çok iyiydi. Eski ailemden çok farklılardı. Çok çabuk kabullenmişlerdi beni. Onların arasındayken Neymar'ın kaba davranışlarını da sindirebilirdim. Oturduğum yerden kalktım ve herkes ne yaptığımı merak ederken gidip perdeleri açtım. Pencerelerden birini de araladım.
"İşte böylesi daha iyi. Birbirimizi göremiyorduk. Aşağıda o kadar güzel ve eşine az rastlanır çiçekler var ki büyükbabayı onların kokusundan mahrum edemeyiz. Bu canilik olur." dedim gülümserken. "Ağır ilaç kokusundan daha iyidir. Burası oda değilde hastane gibi. Evde kaldığının bir farkı olmalı." dedim odanın içinde gezinerek. "Yanlış bir şey yapmadığımı umuyorum."
"Bu aptallara bunu anlatamıyorum." dedi büyükbaba. Halinden memnundu. "Neymar bu kız senden daha iyilerini hak ediyor."
"Ben zaten en iyisiyle evleniyorum efendim. Merak etmeyin." Neymar'a bir bakış atmıştım. Duvara yaslanmış ve tüm bu olanları izliyordu. Söylediklerimi duyduğunda yanıma geldi. Elini belime dolayıp konuştu.
"Bende bir melekle evleniyorum."
Kabul etmeliyimki iyi oyun çıkarıyorduk. Ben bile bana aşık olduğuna inanmıştım.
"Ahh ne harika bir çift." dedi Nadine. Kocasıda ona destek vermişti.
"Öğle yemeği için aşağıya inelim." dedi Neymar Pai. Hepimiz onayladık ve büyükbabayı öptüm. Aşağıya inerken Neymar konuştu.
"Alex çok iyi iş çıkardın. Bunu yapamayacağından endişe ediyordum."
"Babam onu çok sevdi. Kesinlikle ona iyi geldi. Teşekkürler Alex." Neymar Pai konuştuğunda hazırlanmış masanın etrafında toplanmıştık.
"Asıl ben teşekkür ederim efendim. Hayatımda hiç böyle bir yer görmemiştim. Sizden para bile almam haksızlık olur. Neymar beni işe aldı üstelik." Masaya otururken onlara minnetimi sunmuştum.
"Öyle mi?" dedi Neymar Pai şaşırarak.
"Evet efendim." dedim. Tabağın etrafındaki onlarca çatal, kaşık ve bıçağa anlam vermeye çalışıyordum. Uzun yemek masası dört kişinin yiyebileceğinden çok daha fazla yiyecekle donatılmıştı.
"Aslında Alex'i o zaman gördüm ve benimle evlenmesini söyledim." dedi Neymar.
"Peki o ne dedi? Yani hemen o anda." diye sordu Nadine.
"Korktuğunu söyledi ve Christian Grey gibi biri olup olmadığımı sordu." Neymar olayı açıklamayı tercih etmişti. Bir kahkaha attıklarında yüzümü kapattım.
"Ne yapayım? Ben oraya çizim dosyamı götürmüştüm. Birazcıkta şirketi birbirine katmış olabilirim." dedim utançla.
"Benim odamın bulunduğu koridorda bağırıyordu. Aynen şunları söyledi:
Şimdi beni o sürtüklerin peşinde koştuğu, yerli halka bir kez bile yardım etmemiş burjuvaya götür." Hafızası iyiydi. Tanrım bunları mı söylemiştim. "Aaa tabi bundan önce bir de o zengin züppe kıçını kaldırıp bunlara bakmadan gitmem de demişti. Değil mi Alex?"
"Üzgünüm Neymar bunları söylediğimi unutmuşum."
"Hadi ama Alex utanma. Oğluma tam da doğruları söylemişsin. Tüm hayatı boyunca peşinden koşan kızlardan çok sıkıldım." diye yakındı Nadine. Önümdeki sudan içerken o kızların kim olduğunu merak ediyordum. Yemeğimizi yarılamıştık ki yanımızdan geçen sarışın genç yardımcının bir tepsi götürdüğünü gördüm.
"Bekle biraz." dediğimde yardımcı kızda dahil hepsi bana bakmıştı.
"Buyrun efendim." Hayat ne garipti. Herkes kendisinden üstün olanlara efendim diyordu. Ben de bu aile için çalışıyordum. Sadece konum farkımız vardı.
"Öncelikle efendin değilim sonra da o tepsi kime gidiyor."
"Bay Santos'a ef...aaa...şey..."
"Peki ben götürürüm." dedim gülümseyerek. "Size afiyet olsun."
"Alex biraz daha ye." dedi Nadine.
"Hayır teşekkürler. Benim bir işim var."
"Ama sizden bir şey isteyebilir miyim?"
"Tabi ki."
"Bahçeden biraz krizantem ve yeşil gül alabilir miyim? İkisi harika görünüyor."
"İstediğin gibi davran canım."
"Teşekkürler Bayan..."
"Anne mi demek istemiştin?"
Başımı olumlu anlamda salladım. Gidip çiçekleri topladıktan sonra bir vazoya koydum. Büyükbabanın yanına çıkardığımda beni gördüğüne sevinmişti.
"O sarı Abby yemeğimi yedirecek diye çok korkmuştum. Benim güzel gelinim gelmiş." Heyecanla oturur pozisyona geçmişti.
"Biraz krizantem ve yeşil gül size iyi gelecektir. İşte buraya koyuyorum." dedim komodinin üzerine yerkeştirirken.
"Kokusu şimdiden odayı sardı. Bir dahakine şakayık da getir." dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.
"Hadi yemenize yardım edeyim." dedim yanına oturarak.
*************
"Önce sen gir ve üstünü değiştir." dedi Neymar odamızın kapısının önünde dikilirken.
"Tamam." deyip içeri girdim. Tanrım! Koca odada tek bir yatak vardı. Üzerimi değiştirip Neymar'a bu olaydan bahsetsem iyi olurdu. Dolabı açıp giyeceğim pijamaları aradım. Yarısı olmayan delikli geceliklerden başka bir şey göremeyince sinirle bağırdım.
"Neymar."
Bir şey oldu sanmış olmalı ki hızla odaya girdi.
"Ne var?"
"Bu odada tek bir yatak var ve ben bu şeyleri hayatta giymem."İşte yb. Olaylar düzene girdi. Ben bölümü sevdim. Umarım beğenirsiniz.