Karşımda oturan Alex'i incelerken -ki bunu uzun süredir yapıyor olmalıydım- ikimizde önümüzdeki tabaklarla ilgilenmiyorduk.
"Neymar kes şunu." diye gözlerini kaçırdığında bu onu biraz daha güzelleştirmekten başka bir işe yaramıyordu. Garson şampanyaları getirdiğinde nihayet gözlerini dikebilecek bir odak noktası bulduğu için sevinmiş gibi garsonun servis yapmasını dikkatle inceledi.
"Neden bahsediyorsun sevgili karıcığım?" dediğimde garsonun ortadan kaybolmasıyla yine gözlerini benimkilere sabitlemek dışında her yere bakıyordu.
"Bundan Junior." dedi en sonunda pes ederek. Deniz kokan bir nefesi beklemeden ciğerlerine doldurmuş ve mavi irislerinin en koyu tonunu bana dikmişti.
"Alex açık konuşur musun?" Neden bahsettiğini anlamamak için deli olmak gerekirdi. Bu gece garip olduğumu düşünüyor olmalıydı. Ama bu soru onun gözlerime bir süre daha bakmasını sağlayacaksa çekinmeden sorabilirdim.
"Garip davranıyorsun Neymar." Ve yine gözlerini kaçırmıştı. Bugün oldukça uysal olan denize bakmaya başladığında düşündüğüm tek şey eğer bir fotoğrafçı olsaydım bu anı ölümsüzleştirir ve açtığım serginin en özel fotoğrafı olmasını sağlardım. Rüzgârda dağılan saçları, dolgun dudaklarındaki kırmızı ruju ve en az okyanus kadar mavi gözleriyle bir ressam için kusursuz bir portre, bir fotoğrafçı için mükemmel bir kare ve bir şarkıcı içinse söz yazmak için önemli bir ilham kaynağı gibi duruyordu. Bu düşünceleri onun için ne zaman düşündüm ya da ne zaman düşünecek bir vakit buldum bilmiyorum ama bu onun diğer kadınları kıskandıracak kadar güzel olmasını değiştirmiyordu.
"Andres fotoğrafını çekiyor mu?" Söylediklerim onu uykusundan uyandırmış olacak ki sanatçılara ilham verecek o kareyi bozup yeni birisine geçti. Gözleri şaşkınlıkla büyümüş, dolgun dudakları aralanmıştı. Tanrım! Onu şu anda öpmek istemem yanlış mıydı? Teoride o benim karımdı ama gerçek pek bu kadar kolay görünmüyordu.
Ne demek istediğimi anlayamamıştı ve şaşkınlığını biraz daha atlatınca bunu bana sormanın daha uygun olacağını düşünüyordu sanırım.
"Afedersin," dedi başını iki yana hızlı bir şekilde sallayarak. Şaşkınlığından kurtulmaya çalıştığına eminim. "Ne?"
"Sadece fotoğraflarını çekip çekmediğini sordum." Neden sorduğuma anlam verememişti ama yinede cevapladı.
"Evet. Yani bazen. İyi bir model olabileceğimi söylüyor."
"Hakkında bütün erkeklerle aynı düşünceyi paylaşmamın nasıl bir his olduğunu çözemiyorum." Önündeki tabaktan sonunda yemeye başlamıştı ama sözcüklerim zihnini bulandırmış olacak ki çatalını tekrar masaya bıraktı.
"Neymar tek kadeh şampanyayla sarhoş olmana şaşırdım doğrusu. En azından daha sert bir şeylerle sarhoş oluyorsundur diye düşünmüştüm." Söyledikleri beni güldürmüştü.
"Tanrı bizi korusun, Neymar güldün mü sen?" Bu Alex'i daha da şaşırtmıştı ama onunda güldüğünü görmek güzeldi.
"Sarhoş değilim güzelim sadece..."
"Dur biraz." dedi kıkırdayarak. "Güzelim mi?"
"Evet." dedim onu onaylayarak.
"Hani ben çirkindim?"
"Çirkin olsaydında sadece benim çirkinim olman için elimden geleni yapardım. Tıpkı şu an Andres'i kovduğum gibi."
"Neymar, Andres çok iyi biri. Onu benim yüzümden kovamazsın. Bu iş kurallarına aykırı değil mi? Siz iş adamları sadece insanların nasıl çalıştığına bakmıyor musunuz?" Sözleri yumuşaktı ama bana Andres'i savunması hoşuma gitmemişti.
"O sarışını görmek istemiyorum. Bu kadar basit bir durum." Sebebi kıskançlık değildi -yani bunun kıskançlık olmamasını diliyordum- sadece erkekler ve aptal egoları. Benim olanı almasını istemiyordum. Aslında belkide senin olanın bir başkası tarafından alınmak istenmesi korkusuna kıskançlık deniliyor olabilirdi. Daha önce bir şeyi kıskandığımı hatırlamıyordum. Bu yüzden hissettiklerime bir isim bulmak oldukça güçtü.
"O sarışını görmek istiyorum. Bu kadar basit bir durum." dedi beni taklit ederek. Tek fark onu görmek istemesiydi ve bu isimsiz duygu her neyse, kısa zamanda vücuda yayılan bir sinir dalgasını tetikliyordu.
"Sanırım hâlâ fikrim değişmedi. Onu işe almıyorum." dedim son kelimeyi vurgulayarak.
"Tabi ya. Sonuçta onun senden daha yakışıklı olması sinirlerini bozuyor. Ya da daha anlayışlı, sevecen, eğlenceli... Senden daha iyi olması onu kovman için yeterli bir sebep öyle değil mi Junior? O stüdyodan çıktığı anda şirket koridorlarında yürümesi ile tüm kızların hipnoz olmuş gibi ona bakması, işinin başındayken tüm şirkette çalışan kızların yanından ayrılmaması egonu mu zedeliyor? Oysa tüm kızlar Scarlett gibi peşinden ayrılmamalı." Söyledikleri beni afallatmaya yetmişti. Buzlarımı eritecek tek kişinin başkasını benimle kıyaslaması nefes almama bile engel oluyordu. Sözlerinin bir ok gibi saplanması normal miydi?
"Hayır." dedim benim bile zor duyduğum sesimle. "Diğerleri gibi olduğunu düşünmediğim tek kızında aslında öyle olmaması sorun. Odaya gideceğim." Masadan kalktığımda arkamdan gelmesi ya da benden özür dilemesini beklemiyordum. Anlamadığım bir şekilde birbirimize zarar veriyorduk ve bu acı duygusal değilde fiziksel gibi olmaya başlıyordu. Gözle görülür bir hale dönüşüyordu. Onu kendimden uzaklaştırıyordum çünkü beni tamir etmek için kendi ellerini kanatmasını göze alamıyordum. Şimdiye kadar karşılıksız bir sevgi görmemiştim. İlk kez biri karşıma dikilip onu korkutamayacağımı, yanımdan asla gitmeyeceğini söylediğinde ürkmüştüm. Ona değer vermeyeceğimi bilerek benimle uğraşması iyi hissettiriyordu. Şimdiyse ilk kez neden gülmediğimi sorgulamak yerine gülümsemem için uğraşan bir insanın sevgisini paylaşmak istemiyordum. Bu bencilce gelebilir ama anne ve babasının sevgisini bile yeterince alamamış biri olarak daha fazla paylaşmak istemediğim bu duyguyu fazlasıyla istiyordum. İliklerime kadar sevildiğimi hissetmek istiyordum. Etrafıma ördüğüm duvarların yıkılmasını ve bu soğuk iç dünyamın güneşle buluşmasını istiyordum. Küçük bir çocuk gibi birilerine sığınmak istiyordum. Çocukken hiç yapamadığım gibi...
Kendimi yatağa attığımda bir kız gibi ağlamam yanlış mıydı? Oyuncak bebeği elinden alınmış küçük bir kız gibi olmak istemiyordum. Oysa bugün mutluydum. Birinin beni kıskandığını bilmek hoşuma gitmişti. Scarlett'a duyduğum en ufak bir his parçacığı yoktu. Sadece Alex'in ona parçalayacak gibi bakması hoşuma gitmişti. Odanın kapısı yavaşça açıldığında karanlık odaya bir ışık bulutu girmiş ardından karanlığın hakimiyetine girip kaybolmuştu. Alex kapıyı kapattığında ne zaman yüzümü kapladığını bile bilmediğim gözyaşlarını geriye göndermeye çalıştım güçsüz görünmek istemiyordum. Beş yaşındayken annem ve babamın evde olmadığı gecelerde diğer çocuklar gibi anne ve babasının iyi uykular öpücüğüyle uyuyamamanın sıkıntısıyla küçük bedenim sarsılarak ağladığım zamanlardaki halime dönmek istiyordum. O zaman bu kolaydı. Yumuşak tüylü aycığıma sarılırdım ve onun beni sevdiğini düşünerek ağlayıp uykuya dalardım. Şimdi ise büyük bir adam olmuştum. Herkesi ürküten, hiç gülmeyen, hiçbir şeyden korkmayan koca bir adam olmuştum. Ağlayıp o küçük çocuğu Alex'e göstermeyecek kadar da gururlu bir adam... Alex ışığı açmamıştı. Aslında ses çıkarmıyordu ve ne yaptığını anlayamıyordum. Sonunda yatakta yanıma uzandığında sırtımın ona dönük olmasını umursamadan bana sarıldı. Kollarını göğsümün üstünde birleştirmişti.
"Üzülme küçük adam. Bende bir iyi uykular öpücüğü var." Yasemin gibi kokuyordu. Rahatlatıcı, huzur veren ve iyi hissettiren. Güvendeymiş gibi...
"Alex ben yeterince büyük bir adamım. Geri çekil. Uyumak istiyorum." Etrafıma ördüğüm duvarlar zamanla sağlamlaşmış ve büyük kale surlarına dönüşmüştü. Yıkılması imkansız duvarlar. Dediğimi yapmadı ve ben bunun için ona minnettardım. Asla beni bırakmasını istemiyordum. Sıcak nefesi enseme değerken ve kollarını sımsıkı bana dolamışken beni bırakmasını tabikide istemezdim. Burnunu enseme sürttü ve sıcak dudaklarını bastırdı. Hiç bir iyi uykular öpücüğü almamıştım ama sanırım bu dünyadaki en iyisi bu olmalıydı.
"İyi uykular Küçük Neymar." Kollarını geri çektiğinde ona döndüm. Hayır bu sevgiyi sonuna kadar istiyordum. Tek bir parçayı bile saklayamazdı. Sırt üstü yatmaya başlamıştı ona döndüğümü fark edince gözlerini bana çevirdi. Bana baktığını hissetmek için bir ışığa ihtiyaç yoktu. İçimi ısıtıyordu ve bu bana baktığını anlamam için yeterdi. Onu öpmem için vücudum beni uyarsada ben bu gece için bir çocuktum ve küçük çocuklar birilerini öpmezdi. Kafamı göğsüne koydum. Bunu bekliyormuş gibi parmaklarını saçlarıma geçirdi ve oynamaya başladı.
"İşte şu an tam olarak beş yaşındasın koca adam." dedi kıkırdayarak.
"Yanılıyorsun güzelim. Ben beş yaşındayken aycığıma sarılırdım dünyanın en güzel kızına değil." Kokusu, nefes alışlarında göğsünün kalkıp inmesi uykumu getirmişti ve tabi birde saçlarımı karıştıran parmakları.
"Alex lütfen beni sev. Buna ihtiyacım var." Sesimin çaresiz çıkmasından nefret ediyordum.
"Seni seviyorum ve şimdiki çocuğuda öyle."