27

1K 159 114
                                    




Minho, havaalanında geçirdiği birkaç saat boyunca zihnini toparlamaya çalışmıştı. Seungmin'e attığı mesajların saçmalığı ve sonrasında hissettiği utanç duygusu onu rahatsız ediyordu.

Sonrasında Jisung'la olan konuşmasında aydınlanmıştı ve kaçmanın bir çözüm olmadığını fark ederek geri dönmeye karar vermişti. Aptal gibi anlık bir kararla aldığı bileti yaktığı için kendine söverken karşısında Jisung ve Felix'i gördüğünde şaşırmıştı.

"Ne işiniz var burda?"

"Senin sözüne güven olmaz diye kendi ellerimle götürmeye karar verdim." dedi Jisung sırıtarak.

"Gelirken çok yorulduk umarım arabanla gelmişsindir." dedi Felix lafa karışarak. Sanki kırk yıllık samimiyetleri varmışçasına konuşunca Minho ona dik dik baktı. Sonra arabasının burada olduğunu söyledi. Jisung da ona sövmeye başladı.

"Full israfsın amına koduğumun geri zekalısı. Havaalanına arabanla mı geldin? Kendi başına? Sonra o arabayı kim gelip alacaktı? Siktiriboktan bir sırt çantası toplayıp koşa koşa bilet mi aldın kendine? Senin ben kafanı sikeyim."

"Sakin ol hayatım sen böyle söyledikçe herkes geri zekalı olduğumu öğreniyor." Minho konuşurken yalandan bir gülümsemenin altından konuşmuştu. Ama Felix onun sinirini fark etmedi çünkü düşündüğü tek şey sevgilisine başka birisinin hayatım demesiydi.

Kavga dövüş oradan çıkıp park alanından arabayı bularak havaalanından ayrıldılar. Yol boyunca bu muhteşem üçlüden başka bir şey beklenmeyeceği için arabanın içerisinde bir kaos hakimdi.

Jisung rolleri değiştirmiş ağzına gelen her lafı Minho'ya sayarken Minho sakin kalmaya çalışıyordu. Aklındaki tek şey Seungmin'e ne söyleyeceğiydi çünkü. Jisung sussun diye ona güzel sözler sarf ederken aynı zamanda Felix'i çileden çıkartıyordu.

Felix ona laf sokarken bir yandan da telefonun ucundaki Seungmin'e mesaj atmakla meşguldü. Minho'nun kaçma girişiminden çoktan bahsetmişti bile.

En sonunda eve vardılar. Arabadan indiklerinde Jisung ve Felix ikilisi eve çıkarken Minho orada bekledi. Bir süre nereye gideceğini düşündü. Daha sonra Seungmin'i bulmak için kararlı adımlarla onun evine doğru ilerledi.

Minho, Seungmin'in kapısını çaldığında, kalbi hızla çarpıyordu. Evde tek olsa da olmasa da artık buraya gelmişti bir kere. Kapı açıldığında, karşısında Seungmin'i görünce nefesi kesildi.

"Minho? Neler oluyor?" diye sordu Seungmin, kaşlarını kaldırarak. Onu burada görmeyi beklemiyordu. Dışarıda bir yerde konuşurlar sanıyordu.

Minho, derin bir nefes aldı ve cesaretini topladı. "Seungmin, konuşmamız lazım," dedi, sesi biraz titriyordu.

Seungmin, Minho'nun yüzündeki ciddi ifadeyi görünce endişelendi. Onu ilk kez bu kadar ciddi ve beti benzi atmış bir şekilde görüyordu çünkü.  "Tabii, gel içeri," dedi ve kapıyı açarak Minho'yu içeri buyur etti.

Minho, içeri girip oturduklarında, gözlerini Seungmin'den kaçırmadan konuşmaya başladı. "Biliyorum, sana attığım mesaj çok saçmaydı. Ve bunun için gerçekten utanıyorum," dedi, sesi hafifçe titriyordu.

"Evet kaçmaya bile çalışmışsın." dedi Seungmin de sırıtarak. Ama onunla dalga geçercesine bir sırıtış değildi bu.

"Hemen yetiştirmişler," diye mırıldandı Minho. "Her neyse. O saçma mesajlardan utandığım için kaçıyordum çünkü hangi beyinsiz it oğlu it öyle mesajlar atar ki amına koyayım?"

Seungmin, başını hafifçe sallayarak, "Evet, biraz garipti. Ama ne demek istediğini anlamadım," dedi, merakla Minho'ya bakarak.

Minho, derin bir nefes daha alarak devam etti. "Gerçekten ne hissettiğimi bilmiyordum. Ve bu mesajla anlatmaya çalıştığım şey çok saçma ve anlamsız oldu," dedi, gözlerini yere dikerek. "Ama kaçmak yerine bunu seninle yüz yüze konuşmam gerektiğini fark ettim."

wish you h(w)ell ☆ 2min  ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin