24. Bölüm: Musallat (1. Kısım)

18 4 32
                                    

   Tepkimiz sokağı kısmen ayaklandırdı. Bazı ışıklar açıldı. Kimi çaktırmadan perdeyi aralamış, kimi başını camdan tamamen çıkarmıştı. Yağmur'u tanıyor olmalılardı ki her şeyin yolunda olduğunu düşünüp rutin yaşamlarına devam etmişlerdi. Evet, onlar adına her şey yolundaydı. Gerçekliğin bir algıdan ibaret olduğunu görmek için yaşlı kadını anmamız bile yeterliydi. 

   Toprak, kadim şövalyeliğinin verdiği centilmenliği kömür saçlı kız çocuğunun belinden tutarak ve adımlarını üst kata doğru atarak gösterdi. Biz de peşi sıra onları takip etmeye başladık. Merdiven basamaklarından apartman girişine sanki zift tonunda korku akıyordu. Bunu kısmen seçebilirdim; ya dostlarım? Onlara zift çoktan bulaşmış, dizlerini kaçınılmaz bir bataklık gibi çekmeye başlamıştı. Umudumuz Beyefendi ve her biriyle sevgi bağı kurduğum yaşlı vazifelilerdi. Pek muhtemel bu bağ, lanetin bulaştığı dostlarımı bile merdivenden tırmandıracak enerjiydi. Tırmanışımız mutlak doğaüstü vukuatlar ile yüzleşmek adınaydı ve kendimizi sınırlarımızı aşacak kadar sürpriz şartlara hazırlamalıydık.

   Eve çıktığımda, zihnimin arşivine tıkıştırdığım bir bilgi gözlerimde belirdi: Zen çemberi sembolü. Giriş kapısının tam karşısına, koridor duvarına kazınmış, siyah ve kalın bir çizim Pınar ve Yağmur hariç hepimizi birkaç saniyeliğine karadelik gibi içine çekti.

   "Ben de ilk seferinde kalakalmıştım, bu doğal." dedi Pınar.

   Pınar'ın açıklaması başlangıçta kulağımıza doğal gelmişti. Hepimiz içeri girdikten sonra, Yağmur'un yönlendirmesiyle sol çaprazdaki oturma odasına ilerledik. Serhat, odanın hemen karşısındaki lavaboya girdi. Toprak da oturmak için doğruldu, fakat Yağmur onu çağırdı. Pınar yanımdaydı.

   "Mutfağa geçtiler."

   "Yemek hazırlayacaksa zahmet etmesin."

   "Benim de iştahım yok zaten." dedi Pınar, "Atıştırmalık hazırlayacaklar."

  İstemsizce kasıldığımı hissettim. Daha önce güneş saçlı tanrıça ile aksiyon olmaksızın baş başa sohbet ettiğimizi hatırlamıyordum. Pek tabii bu düşünceyi bilinçaltıma iteleyerek ibreyi Serhat'a çevirdim:

   "Serhat lavaboya kadim defterle mi girdi?"

   "Sence öyle bir şey yapar mı? Hem okumadan ne ara kadim yaptın o defteri?"

   "Beyefendi'den gelen her şey kadim olmalı."

   "Senin gibi, değil mi? Hem ne dedi Serhat, senin defterinin eline su dökemez demedi mi?"

   Gitgide utanıyordum. Bu kez ibreyi Pınar'a doğrulttum:

   "Donukluğun geçti bakıyorum. Tekrar hoş geldin. Yaratacağın farklara ihtiyacımız var, biliyorsun."

   "Bilmem mi... donukluğumun geçişini senin kızaran yanaklarına endeksledim."

   Pınar beni defalarca kez yere düşürmüş, ardından nakavt etmişti. Birden ona kadar saydığını bile işitmemiştim, kımıldayamıyordum. Tek algıladığım, kalbimin bulunduğu bölgede ortaya çıkan güneşti. Tüm bedenimse yörünge... Öyle ki, bu kozmik sekans Serhat'ın lavabo kapısını açmasıyla son buldu:

   "Toprak'ım! Yağmuur! Hadi gelin artık!"

   İçeriden ses gelmedi. Serhat yineledi:

   "Hasbinallah..." 

   Toprak'ın hırıltısını kısık sesli işittim, ardından Serhat'ın tıslamalı ve çok içten kahkahalarını...

   "Sen hep fabrika ayarlarındaydın, ama daha canlı gördüm seni." dedim, "Bu evin enerjisinden mi ki?"

   "Yağmur'un kâbusundaki varlık canlanırsa görürüm enerjiyi." dedi Serhat, "Şaka maka... gelmesin?" Yutkunmasını mutfaktaki kaçaklar bile işitmiş olabilirdi.

   "Opps... defteri unuttum." Bir anda lavabo ve bize göre sol tarafta kalan kapı arasındaki kitaplığa yöneldi, "Çifte kumrular gelsin, başlayalım."

   Serhat'ın gözleri manidar bir ivmelenmeyle oynuyordu. Pınar'dan kahkahaların temsilcisine karşı tatlı sert bir tavır beklemiştim, ama okun hedefi bendim:

   "Utangaç bir vazifeli sürprizlere gebedir Serhat."

   "Nedense üstüme alındım."

   "Ah, doğru. Bize kasabaya gitmeden yaptığın sürpriz de bununla ilgiliydi. Siz tatlı çocukların değerini bilmeliyiz."

   Serhat ile bakıştık. Pınar'ın taktiği, bizi ciddi şekilde korkuttuğu yöntemle aynıydı. Bu kez tuzağa düşmemeliydik, ama bir pancara dönmeye hazır yüzüm beni reddediyordu. 

   Neyse ki Toprak ve Yağmur ikilisi elinde tepsilerle geldi. Serhat ikisine takılmak için hamle yapacağı sırada Pınar'ın dominant bakışlarına maruz kaldı. Pınar da benim gibi düşünüyor olmalıydı; her şeyin yolunda olduğunu odaya yansıtarak Toprak ve Yağmur'daki yüz ifadelerinden çıkarımda bulunacaktı.

   Serhat suskun kalmamak adına diğer tepkisini gösterdi:

   "Yine mi çerez!"

   "Bu kez hazır kurabiye ve meyve tabağıyla..." diye tamamladı Yağmur, "İlginç, değil mi?"

   "Nedir ilginç olan?" dedim.

   "Korkunun bilinirliği ve bilinmezliği etrafımızda bulut gibi dolanıyor ve birbirleriyle yaptıkları dans ne kadar şiddetliyse, bizi o kadar sarsacak. Ama biz kahkahalar atıyor, odağımızı değiştiriyor ve çerez yiyoruz."

   "Seni asıl şaşırtan, bunu içgüdüsel olarak yapmamız. Değil mi canım?" dedi Pınar. Yağmur başıyla onaylarken Serhat devreye girdi:

   "Şaşırabilirsiniz, ama hemen defteri okumayı teklif ediyorum."

   "Neden, bu da Yağmur'un sözünü ettiği korkuya verdiğin tuhaf reaksiyondan mı?" dedi Toprak.

   "Tahmin yürüt, Toprak'ım. Bu bir tahmin değil, gıcıklık."

   "Neden acaba?" diye birkaç dakika öncesini deşti Toprak. Serhat tahmin konusunu tek hamlede aştı:

   "Kaçma imkânımız yok. Lanetlenmemiz bir şeyi değiştirmemiş, bak. Hem Yağmur'un söylediği gibi kahkahalar atıyoruz hem de bir şeylerin üstüne gidebiliyoruz. Ama bu, Bitmezçember'den farklı. Burayı saran şey her neyse, bizi buradan avlamıyor olmalı."

   Serhat'ın aktardıkları not alınacak cinstendi. "Hem sebep sonuç ilişkisi hem de akıbetimiz için yine nokta atışı bir yorum." diye destekledim. Pınar ve diğer dostlarım da gurur verici birer tepkiyle karşıladı.

   "Ah, teveccühünüz efendim." diye bir saniye içinde kulak memesi kıvamına geldi Serhat. Ardından tek hamlede defteri rastgele açtı:

   "Baştan açsana oğlum." dedi Toprak, "Bir şeyleri atlamak mı istiyorsun?"

   "Ege'nin defterine özendim, ne yapayım." dedi Serhat. Göz ucuyla defteri taramayı ihmal etmedi. Aramızda gülüşmeye başladık. Fakat gülmeyi reddeden, tezat bir şekilde kahkahaların temsilcisiydi.

   "Ne? Neden kilitlendin?" dedi Yağmur.

   "Az sonra yapacağım açıklama..." dedi Serhat, tok, net ve duygusuz ses tonuyla, "anlatacağım her şeyden daha ciddi. Sorgulamayın ve onaylayın."

   Serhat bir büyünün etkisine kapılmışçasına bizden kopmuştu. Bunu Pınar, Yağmur hatta Toprak'ın yapması beni Serhat kadar etkileyemezdi. 

   "Söyle..." dedi Pınar.

   "Ege, Ouija tahtasını almamız gerekiyor. Ruh çağırma seansı bu evde yapılacak. Her şey yazılı, tam bu gece olmalı!"

   "Serhat? Bu bir şakaysa hiç hoş değil!" dedi Yağmur.

   "Nereden eminsin? Bu ne oğlum?" dedi Toprak. Dudaklarım araya girmemek adına mühürlenmişti. Ve Serhat, beni tamamen yerle yeksan edecek vurguyu yaptı:

   "Bu bir ipucu, Toprak. Ve bu ipucu bizi yaşlı kadınla Beyefendi'ye çıkarıyor."

Korku Tutkunları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin