25. Bölüm: Musallat (2. Kısım)

17 4 24
                                    

   "Dur biraz..." dedi Yağmur, "sakın bana Ege'nin yaptığı gibi deftere tek attığını söyleme." 

   Yağmur'un gözleri Serhat'ın getirebileceği bir tebessüme ihtiyaç duyuyordu. Serhat ise kısa süre önce tüm odaya yaydığı özünü bir anda yitirmişçesine suskundu. Bu görevi şövalye üstlendi:

   "Belki az sonra biz de Serhat'tan hallice olacağız. Bu yüzden... onun adına konuşmalıyım ki... hep komplolarında sözünü ettiği senarist, yazar, her neyse, serüvenlerimizde tesadüfleri ortadan kaldırdı. Klişeler gezegeninde bir kurban gibi hissettiriyor."

   "Bu, hepimiz için haksızlık olmaz mıydı?" dedi Yağmur, gülümsemese de enerjisini toparlayarak, "Hem bir kurbandan farksız olsak, ezkaza kasabadan kurtulsak bile şimdi başımızı kuma gömmez miydik? Bunu da geçtim... şövalye olabilir miydin?"

   "Ha-haklısın." diye cevapladı Toprak. Devam etmedi; Yağmur konuyu kilitlemişti.

   "Belki de bu tek atışlar bizim seçimimizdir, ne dersiniz?" diye ekledi Pınar.

   "Seçimlerimiz?" Şaşkınlığım, vurgusundaki hayret verici derinlikti, "Farkında mısın, geçmiş yaşamlarımızdaki bağlantıların da ötesinde bir durumdan söz ediyorsun. Bizden bağımsız görünen anlık durumlardan..."

   "Evet, tamamen farkındayım." dedi Pınar, "Bu sözler sana yabancı mı geliyor?"

   "Hayır."

   "Hatırlıyoruz, vazifeli. Hatırlayışlarımızın deneyimi bizi karanlığa çekiyor. Bunun sebebi ve yapacaklarımızsa..."

   "Kara kaplıda yazıyor." dedi Yağmur, "Bulmacalar seçimlerimizle tamamlanıyor."

   "Durun, sayfayı okumadan çıkarımlar yaptınız, pes doğrusu." dedi Toprak. Yağmur'un bir nebze rahatlamasıyla ferahlayarak Serhat'a bakış atacakken, Serhat'tan hepimizi yerinden sıçratacak bir haykırış koptu:

   "Ouija'yı derhal alın!"

   "Nedir? Tam olarak ne yazıyor şu şeyde, Allah aşkına?" dedi Toprak. En yakın dostunun nadiren büründüğü bu ciddiyeti eskisinden de güçlükle sindirmeye çabalıyordu. Ayaklandı, bana yöneldi:

   "İçinden geçen hisler ne dostum?"

   "Gitmem gerektiği." dedim istemsizce, bir çırpıda. Neden?

   "Ben de geliyorum." dedi Toprak, "Fakat, sormak istediğim bir soru var. Aramızda ruh çağırmayı bilen var mı?"

   "Var." Sesin kaynağı Serhat'tı, "Burada her şeyin yazdığını söyledim. Hemen gelin."

   İç sesim kelimelere dökülmese de bir şeylerin ters gittiğini beynime frekans olarak aktarıyor olmalıydı. Toprak önden giderken Yağmur'un seslenişi duvarlara işledi:

   "Gi-gitmesen..."

   Bu tiz ses kömür saçlı kız çocuğuyla olan bağlantısını bir anlığına koparan Yağmur'a ait olmalıydı. Pınar'la birbirimize anlamsızca baktığımız sırada zihnime bir soru çivi gibi çaktı: Bağlantıyı koparan etki neydi?

   Pınar, düşünce rotamızın aynı olduğunu gösterircesine ivmelendi, "Tatlım, şövalyeler kendini korur."

   "Ama lanet, vazifeli öğretmeni etkilemiyor." dedi Yağmur. Her cevabı yanıtlamada usta olan Pınar sessizce Toprak'ı izledi.

   "Basit bir ev ziyareti olacak." diye Yağmur'a yaklaştı Toprak.

   "Olmayacak. Şövalyeliğin bu evde olmalı."

   Serhat'ın bakışları, odada durduğumuz her saniye çetinleşiyordu. Toprak'a hitap ettim:

   "Yağmur'un hisleri gerçek olabilir. Evet, lanet beni etkilemese de yaşadığımız iki olay benim de tehlikede olabileceğimi gösteriyor. Her adımımızda karşımıza çıkan satır aralarını anında okuyamıyoruz, bu yüzden riski düşürmeliyiz. Ben gitmeliyim."

   "Seni dinlememin asıl sebebinin bu olmadığını biliyorsun, değil mi?"

   Gülümseyerek başımı öne doğru salladım, "Çocuklar, hızlı olacağım. Az sonra görüşürüz."

   Yağmur'un evinden apar topar ayrıldım. Eski günlerdeki gibi normalden kat be kat hızlı adımlarla yürüyor, kalf kaslarımın yandığını hissediyordum. Zihnimse adımlarımdan hızlıydı. Lanetin beni etkilememesi, fakat köşkün kapısını açamamam... Serhat'ın defteri görmesiyle büründüğü ürkünç ciddiyet... Yağmur'un Toprak için tüm yaşamlarından uzaklaşması... bu detaylar, biraz sonra tehlikeli bir deneyime girebileceğimi hissettiriyordu. Ya tam tersi? Ouija'yı evden rahatlıkla alıp Yağmur'a getirebilme ve ruh çağırma seansını gerçekleştirme ihtimalimiz yok muydu? Hislerim... devre dışıydı. Adımlarımda ise direnç yoktu; rotasına varmak üzereydi. Her şey tam da olması gerektiği senaryoda gerçekleşecekti. Yani, cesaretimi kırmamın hiçbir açıklaması yoktu.

   Şükürler olsun ki her şey yolundaydı. Ouija'yı alma sürecimde koridorun ve odanın ışığını art arda tek hamlede açmış, operasyonu neredeyse yarım dakika içinde tamamlamayı başarmıştım. Gece yarısı tuvaletten odasına koşarak varan bir çocuk kadar saf duygularlaydım. Doğaüstü herhangi bir detay ise apartmanda, dairede ve yol sırasında yanıma dahi uğramamıştı.

   Yağmur'un evine bir sokak kadar yakındım. Gözlerim dışarıda olabilecek herhangi bir mahallelinin bakışını yakalamaya çalışan bir dedektörden farksızdı. Nitekim sokakta kimse yoktu. Bu farkındalığa varmamla sokak lambaları söndü. Tam da zamanı! Cep telefonumu kontrol ettiğimde ise şebeke sinyali almadığımı fark ettim. Hızlanan adımlarım koşmaya başladı. Yaklaşık beş saniye içinde zili çaldım. Ses yoktu.

   Aptal kafam, zil çalışmaz ki... 

   "Pınar! Toprak! Orada mısınız? Yağmur?"

   Ses gelmemişti.

   "Serhat!"

   Sessizlik hâkimdi. Rüzgârın uğultusu bile susmuştu; komşulardan ise en küçük bir yaşam belirtisi alamamıştım. 

   "Çocuklar!"

   Saniyeler içinde gerçekleşen bu anomaliler tek bir açıklama doğuruyordu: Paranormal.

   Avucumun en alt kısmıyla kapıyı istemsizce, yumruk atarcasına ittim. Kapı hafif şiddetle hareket etmişti. Tekrar kapanmadan, refleks sayesinde içeri girdim. Her şeyin farkındayken attığım adım doğru muydu? Evet, bu, tek çıkışlı bir yol...

   Cep telefonu feneriyle daireye çıktım. Ortam sesini absorbe eden, henüz tanımlayamadığım bir enerjinin olduğuna emindim; kalp atışım neredeyse kulağımda yankılanmak üzereydi.

   "Pınar! Kapıyı açın!"

   Ses yoktu. Girişte olduğu gibi kapıyı itmeyi denedim, bu kez elim kolum bağlıydı. Kapıyı yumruklamaya başladım. Bilinmezliğin en büyük korku unsuru olduğunu düşünürdüm, fakat bunun değişken bir hâl olduğunu anladım. Çünkü, içinde bulunduğum çaresizlik anında hücrelerimi sönümlendiren hiçlik etkisi, sessizlikti. Tanımsız sessizlik...

   Köşk kapısında yaşadığım işe yaramazlık dürtüsü nüksetti. Kapıları açamamak, görünmez etkinin oyuncağı olmak... kapıya anlamsız üç omuz darbesi indirdim. İşe yaramadı.

   O an, kararlı ve azarlayıcı adım sesleri işittim. Sesin kaynağı, kapıyı tek seferde açtı. Serhat! Suratındaki kızgın ifade... en yakın dostum, kahkahaların temsilcisi beni Orbey dededen, hatta yaşlı kadında daha güçlü bir şekilde korkutmuştu. Suratındaki kayıtsızlık, acı ve kendini anlamsız olduğuna inandırdığı umut duygusu onu dakikalar içinde yaşlandırmışçasına ağırdı. 

   "N-nolur bir şey söyle!"

   "Sana erken çıkmanı söyledim. Dinlemedin! İçeri gir."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 22 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Korku Tutkunları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin