Yeni Bir Macera: Fransa

1 0 0
                                    

Havanın kararmaya başladığı saatlerde koridordan hafif bağrış sesleri kulakları tırmalamaya başlamıştı. Farai, Ayesha'ya bakarak: "Sanırım hancının dediği o adam geldi. Umarım bizim odamıza dalıp bizi uğraştırmaz." demişti. Ayesha da umutsuz bir şekilde başını sallamıştı. Birkaç dakika daha bağırışlar geldikten sonra hancının ahlama sesi ile ortalık bir anda sessizleşmişti. Farai ve Ayesha birbirlerine ne oluyor diye bakarken kapıları sert bir tekmeyle bir anda açılıvermişti. Ayesha anlık bir çığlık atsa da Farai kılıcına davranıp kapıyı tekmeleyen adama doğru kılıcını yöneltmişti. Adamın içeriye dalmasıyla beraber de muhafızlar peşlerinden içeri girmişlerdi. Muhafızların içeriye girmesiyle de kılıçlarını hızlıca yere atmışlardı. Serseri adam karşısında Farai'yi görünce: "Merhaba Farai. Nerdesin be kardeşim?" diyerek gülmüştü. Farai anlık şokla beraber: "Kim bu? Ben bu adamı tanımıyorum. Tezgahı açmayın bana haa!" diyerek tanımadığını belli ediyordu. Kapıyı tekmeleyerek açan adam ise şaşkınlıkla: "Ne diyorsun sen zenci?" demişti. Farai gene şaşkınlığını belli ederek: "Aaa... Adımı bir yerden öğrenmiş olmalı. Ben onu tanımıyorum. İş açmayın benim başıma." demişti. Bu sırada da arka tarafta Ayesha bunların durumunu anlamıştı ancak Farai'nin kafasız biri olduğunu da fark etmişti. Diğer adam, Farai'ye bakarak: "Yoo, zenci! Ben senin efendin değil miyim? Odana zırt pırt girip çıkan adam değil miyim?" demişti. Farai de gelen kişinin kim olduğunu fark etse de muhafızlardan kurtulmak için rol yapmaya devam ediyordu: "Hayır hayır ben onu tanımıyodum. Katibimle görüşmek istiyorum ben." deyince muhafızlardan biri Farai'ye kahkaha atmaya başlamıştı hatta arkada Ayesha bile sessizce gülüyordu. Muhafız gülerken diğer adam da Farai'ye dönerek: "Zenci. Sen nerrrden tanımıyorsun beni?" derken ilk içeri giren muhafız, Farai'ye yönelerek: "Sen bu adamı tanıyor musun?" diye sormuştu ciddiyetle. Farai sesindeki hafif titremeyle beraber: "Tanımıyorum dedim ya aaa ne istiyorsunuz benden yaa? Faili meçhul bir darbı üstüme mi yıkacaksınız?" demişti. Muhafız bu sefer diğer adama dönerek: "Eee bu seni tanımıyor?" demişti. Adam: "Yalan söylüyor Monsieur Başmuhafız. O beni tanımadan ben onun evinde ne yapıyorum?" demişti. Muhafız kaşlarını çatarak Farai'ye: "Senin odanda ne arıyordu?" diye sordu. Farai dişleri titrer bir vaziyette: "Benim gelenim gidenim çok olur. Dün gece odam çok kalabalıktı. Birileriyle gelmiştir." diyerek eliyle de adamı göstermişti. Peşine de: "Siz kimlerle geldiydiniz bizim odaya? Niye onlarla çıkıp gitmediniz? Niçin gizlice bir köşeye saklanıp bizim odaya saklanıyorsunuz? Barbar mısınız, nesiniz, kimsiniz siz kardeşim?" demişti. Muhafızlar bıyık altından gülerken adam ona bakarak: "Zenci! Kahpeliğin alemi yok. Sen şimdi neden burda beni tanımamamamazdan geliyorsun?" demişti kaşlarını çatarak. Farai, muhafızlara dönerek: "Ben bu tipi tanımıyorum." derken muhafız patlamıştı: "Lan çıldırtmayın beni!" demişti. Diğer muhafızda: "Başmuhafızım. İsterseniz biraz kırbaç verelim, hemen tanırlar birbirlerini." demişti. Başmuhafız, diğer muhafıza dönerek: "Hayır muhafız. İşkence yok." demişti. Peşine Farai ve adama dönen başmuhafız: "Suçlarınızı biliyor musunuz?" diyerek alaycı bir şekilde sormuştu. Adam, muhafıza hafif ses yükselterek: "Ne suçu yaa! Bizim bir suçumuz yok." demişti. Başmuhafız gülerek: "Üç ayrı suçtan aranıyorsunuz." demişti. Diğer adam şaşırarak: "Yok yaa." diyerek şaşkınlığını belli etmişti. Farai de: B-b-ben bununla birlikte aranıyor olamam." demişti ağlak bir ses tonuyla. Muhafız, başmuhafıza dönerek: "Başmuhafızım. En azından birbirlerini hatırlamaları için bir kırbaca ihtiyaçları var arkadaşların." demişti. Başmuhafız alaycı bir tonla: "Hayır! İşkence yok." demişti. Farai, muhafıza imâlı gözlerle bakarak: "İşkence yok! Kutsal Roma Kilisesi'ne kadar giderim valla. Vatikan'da arkadaşlarım var benim haa... Sizi Engizisyon Mahkemelerinde süründürürüm sizi. Şaak idam ettiririm sizi. Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?"

demişti Farai. Muhafız gülerek: "Evet biliyoruz. Zenci." demişti. Farai biraz boyun kıvırtarak: "Ha. Ona göre yani." demişti. Muhafız, başmuhafıza dönerek: "Başmuhafızım. Bu Farai lafla falan yola gelmez. Osmanlı'dan gelen yeni sopayı denesek." demişti. Başmuhafız seri sözlerle: "Hayır hayır! İşkence yok." demişti. Başmuhafız alnını sıvazlayarak: "Bakın suçlarınızı itiraf eden birer itirafname hazırlattım. Basın altına damganızı kurtulun. Vakit geç oldu bende gidip yatacam. Bizim de evimiz çoluğumuz çocuğumuz var değil mi?" diyerek biraz Farai'yi dürtüklemişti. Farai yavaş adımlarla adamın yanına yaklaşıp kısık sesle: "Sen soldakini ben sağdakini. Sonra buradan tüyüyoruz. Hancının parayı unutma." demişti. Adam başıyla onayladıktan birkaç saniye sonra muhafızlara ani bir şekilde dalarak ikisini de etkisiz yapmışlardı. Adam önden hızlı bir şekilde uzaklaşırken Farai'de Ayesha'yı alıp hancının parayı bıraktıktan sonra atlarla beraber kasabadan hızlı bir şekilde ayrılmışlardı. Biraz gittikten sonra adam tekrar Farai ve Ayesha'nın peşine doğru yaklaşmıştı. Farai onu fark edince atını durdurup Ayesha ile beraber inmişti. Farai koşarak adama sarılıp: "Efendim! Seni çok özledim. Seni öldün sanmıştım..." demişti. Adam gülerek: "Ölsem burada olabilir miyim Farai." demişti. Farai, adamla sarılmasını bitirdikten sonra Ayesha, adamın önüne gelerek saygı göstergesi olarak eğilip kalkmıştı: "Aziz Sagesse Monsieur! İspanya'nın 'Yeniden Dirileni' tekrardan hoş geldiniz aramıza." diyerek susmuştu. Aziz, Ayesha'ya bakarak: "Bende seni gördüğüme sevindim Ayesha. Ben savaşa gitmeden önce kraliçe sana ayak işini kitlemişti. Başarabildin mi bari?" dedi. Ayesha biraz sesi kısılarak: "Başardım ancak kitabı çalmışlar geçen hafta. Ve kim olduğunu bilmiyorum." demişti. Aziz hafif umutsuzlanarak: "Boşver sen şimdi kitabı. Elbet bir yerden çıkar. Zaten benim elyazmam o kitap. Sahibi bir süre sonra büyüleri kullandığı için ölmeye başlayacak." demişti. Bunu duyunca Farai'nin yüzü birden bembeyaz kesilmişti. Aziz, Farai'ye doğru bakarak: "Sen mi çaldın la yoksa kitabı?" diye gülmüştü. Farai'den ses çıkmayınca Aziz söylenerek: "Maleficium, discede! Lux purgationis adveniat, omnia mala dissolvantur." diye büyü sözleri okumuştu. Farai birkaç dakika boyunca olduğu yerde hiçbir şey yapamadan çakılı kalsa da çözülünce: "Teşekkür ediyorum efendim." demişti. Aziz ona bakarak sahte öksürük taklidi yapmıştı. Farai hemen anlayarak kitabı ve pelerini ona uzattı. Aziz kaşlarını çatarak: "Sanırım bunların bilgisini sana dedem verdi değil mi?" diye sormuştu. Farai, Aziz'e dikkatlice bakarak: "O ihtiyar senin deden değil mi?" demişti. Aziz başını onaylarcasına sallayarak: "Evet benim dedem. Muhi Dilavár. Anlaşılan sana yardımı dokunmuş." demişti. Farai tam sözüne devam edecekken ona dur diye işaret yapmıştı. Ayesha'ya bakıp ona doğru yaklaşarak: "Benim gönlümün kraliçesinden ne haber var?" diye yumuşak bir ses tonuyla sormuştu. Ayesha birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra: "Leydi Hafiza Josefina Celeste sizden sonra formdan düştü ve etkisi gibi aktif değil. Sadece yemeklere ve krallık toplantılarına katılıyor ablası ve eniştesi ile beraber. Onun dışında kendisini odasında kitap okumak ve resim çizmekle soyutluyor. Resimlerinin çoğunda da siz varsınız ancak kral Hudeaí el Magnífico onları Leydi Josefina odasında değilken toplatıp yaktırıyor." demişti üzgün bir ses tonuyla. Aziz biraz düşündükten sonra: "Yakın zamanda onu oradan kurtaracağım ancak kralın böyle yaptırmasının sebebi benim Josefina ile olan aşkımdan ibaret. Biliyorsunki sende kendisi veliaht ve askerlerin de benim tarafımda saf tuttukları da tüm krallık tarafınca biliniyor. Bundan dolayı kral beni ölüme yolladı ancak geri gelseydim de yüksek ihtimal zehirlencektim." diyerek susmuştu. Farai ise söze atlayarak: "Evet. Deden seni uyaran bir not göndermiş ama gecikmişti. Bundan onu göremeyip savaşa gittin sonra da bildiğimiz son zaten. Peki sen Fransızlardan nasıl kurtulmayı başardın?" diyerek meraklı gözlerle baktı.

Gölgelerin Sessiz SırlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin