Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Dünya dönüyor; kendi etrafında, güneşin etrafında dönüyordu ve ay da ona eşlik edebilmek için çaba gösteriyordu. Hayat devam ediyordu. İnsanlar doğuyor, vakitleri sona erdiğinde bu dünyadan uzaklaşıyordu. Bir kafede oturmuş duvar resimlerine bakarken aklından geçenler tam olarak buydu. Dünyanın işleyişi hakkında derin düşüncelerin içine hiçbir zaman girmemişti. Hayatı, zorluklarını, getirdiklerini ya da götürmek için sıraya koyduklarını düşünmemişti. İpleri eline alması gereken zamanın geleceğine de inanmamıştı. Ailesi her zaman işleri yoluna koymak için oradaydı.
Kafe kapısının üzerine yerleştirilen rüzgâr çanının sesi müziğin kısık olduğu kafede yankılandı. Taehyung önünde duran kuşburnu çayından arada içiyor, en çok düşünüyordu. Kendini içine attığı çıkmazın sonuçları ne olacaktı? Jungkook'u mutlu edebilecek miydi? Bir gün genç olan onu terk etmek isterse ne yapacaktı? Hayat döngüsünün karmaşıklığı canını yakıyordu. Sonu gelmeyen sorunlar baş göstermişti.
"Merhaba."
Kim Seokjin masanın diğer ucunda kalan sandalyeyi geriye doğru çekti. Ceketini çıkardı, sandalyenin arkasına astı. Hareketleri özenliydi. Sandalyeyi geriye doğru çekerken insanı rahatsız edebilecek herhangi bir sesin oluşmasına izin vermemişti. Kol düğmelerini çözdü, ceketinden çıkardığı siyah, küçük, kadife bir kutunun içine yerleştirdi. Gömleğinin kollarını iki tur katladı. Her işini zerafetle yapıyordu. İnsanlar ona baktığı anda kaliteli ve iyi bir yaşam sürdüğünü anlayabilirdi. Taehyung onun tam tersiydi. Giysilerine, insanların seslerden rahatsız olmasına, duruşuna, gözlerindeki bakışın anlamlarına dikkat etmezdi. Sessiz bir ortamda kahkaha sesi yankılandığı an ona dönen bakışları umursamazdı. Hayatı boyunca tüm bunların bir baş kaldırış olduğunu düşünmüştü.
Kim Taehyug asil ve zarif oğlan olmak istememişti ama neden şimdi kuzenine bakarken onun gibi biri olmamın nasıl hissettireceğini merak ediyordu?
"Merhaba."
Kim Taehyung nihayet düşüncelerinden sıyrıldı ve ona selam vermesi gerektiğini akıl edebildi. "Nasılsın? Jungkook nasıl?" diye sordu Seokjin, garson kızın önüne bıraktığı menüde gözlerini gezdirmeye başladı. Menü sayfalarını başparmağı ve işaretparmağının arasına alıyor, dikkatli bir şekilde çeviriyordu. "Jungkook iyi, ben de iyiyim. Sen nasılsın? Evde durumlar nasıl?" diye sordu Taehyung, Seokjin siparişine karar vermiş olacak ki menüyü kapattı ve bakışlarını Taehyung'a çevirdi. "Yorgun görünüyorsun. İnsanı en çok düşünmek ve işin içinden çıkamamak yorar. Ben iyiyim, evdekiler iyi. Belki de iyi rolü yapıyorlardır." Seokjin konuşurken kelimeleri tek tek telaffuz ediyor, anlaşılır olmasına özen gösteriyordu.
Americano ve çilekli pasta.
Garson kız gözlerini Seokjin'e dikmiş bir şekilde siparişi aldı. "Senden hoşlandı." dedi Taehyung, bu kuzeninin gülümsemesine neden oldu. "İnsanların bana hislerinden çok, kendi hislerime odaklanırım. Beni yakışlı buldu, o kadar. Albenisi olan bir insan olduğumu düşünüyorum." dedi Seokjin, konuşması insanı tuhaf hissettiriyordu. "Evde işlerin karmaşık olmamasına sevindim. Ailen hakkında söylediklerim hoş değildi. Gerçekler her yerde dile getirilmez ama çok sinirliydim, dilimi tutamadım." Taehyung onun bir özrü hak ettiğini biliyordu. Seokjin o evin içerisinde kalbi buz tutmamış nadir kişilerden biriydi. "Gerçekleri herkes biliyor ama görmemezlikten geliyordu. Senin dile getirmiş olman bir şeyi değiştirmedi. Sağır ve dilsizi oynamaya devam ediyorlar. O evin içinde büyüdüğün zaman sağır ve dilsiz olmayı öğreniyorsun." dedi Seokjin, siparişi geldiği zaman kahvesinden içti ve fena olmadığını söyledi.