"Ya senin dalağını sikicem ama şimdi!" Beomgyu'nun huysuz huysuz mırıldanmasıyla birlikte hayretle ağzım aralandı. "Beomgyu görmüyorum?" Sorar gibi konuşmamla kolumdan tutarak tabiri caizse beni sürüklemeye devam etti. Bir yandan hızlanırken, kolumu bir yere çarpmamla aynı şeyin beşinci kez yaşanıyor olmasının siniriyle sesimi yükselttim. "Lan angut! Ben görmeden yapıyorum belki ama senin gözün bağlı değil, ona rağmen nasıl görmüyorsun?"Evet, şu an dışarıdan iki tane aptal gibi gözüktüğümüze emindim. Körler sağırlar birbirlerini ağırlar hesabı ilerliyorduk.
Gözüme bağlı olan kumaş artık terlediğimden dolayı burnumu kaşındırırken, bulunduğum durumu sorguluyordum. Yaklaşık on dakika önce Beomgyu şafak operasyonu düzenler gibi kapıma birkaç öldürücü darbe atmıştı. Ardından apar topar beni evden çıkartmış, gözüme bu mavi kumaşı bağlamıştı. Yol boyunca sorular sorduğumda ise kendi kendine kolpadan birkaç cümle sıkıp beni geçiştiriyordu.
Spesifik olarak 'sürpriz'in altını çizmişti mesela.
"Gözüm açılsın ilk işim arkanı döndürmek olacak." Bunaldığımdan ötürü dizdiğim cümlelere karşılık sadece şaşkınlık nidaları bahşediyordu. "Irz düşmanı. Benimle ilgili öyle emellerin varsa baştan söyleseydin de sağlama alsaydık kendimizi." Yine boş konuşmaya başladığında "Ne kadar yolumuz kaldı?" diye sordum. "Geldik, çatlama."
Sonunda on dakikalık yürüyüşümüzü bitirmiştik. Beomgyu beni durdurduğunda derin bir soluk çektim içime. Aldığım taze çiçek kokuları gülümsememi sağlarken merakım en üst noktadaydı artık. Beomgyu'nun elini saçımda hissettim, kumaşı açmaya çalışırken artık nasıl bağladıysa saçımı çekiştiriyordu. "Elinin ayarını si," diye başladığım sevgi içerikli cümleleri daha da sıkı çekiştirerek böldü. "Lan!" Arkamdan haylaz kıkırtısı gelince gözlerimi devirme ihtiyacıyla doldum.
Aradan geçen birkaç saniye sonunda, kumaş gözümden çekilmişti artık. Saçlarımı karıştırarak gözlerimi vücuduma indirdim ve sağlam olmayan bir yerimin olup olmadığına baktım. Kolumda gördüğüm kızarıklık ise on beş kere çarpa çarpa ilerlememin bir sonucuydu. Üzerimi silkelerken bir yandan da Beomgyu'ya söyleniyordum. Cümlelerime devam ettiğim sırada, başımı kaldırarak önüme baktım ancak laflarıma devam edemedim.
Gözlerimi kırpıştırarak önümdeki manzaraya bakarken kaşlarım havalanmıştı şimdi. Dudaklarım aralanmış, ellerim benden bağımsız önüne gelerek kapatmıştı. Bir yandan da terden dolayı alnıma ve enseme yapışan saçlarım birbirine karışmıştı. Yutkunduğumda gözlerimi kırpıştırdım.
Çünkü tam önümde; beyaz papatyaların ağırlıklı olduğu, renkli çiçeklerle süslenmiş mavi bir bisiklet duruyordu.
Bisikletin yanına çömelmiş Huening Kai, tekerleklerini ayarlayan Taehyun ve ellerini önünde bağlamış, arkasındaki duvara yaslanan Soobin bana bakıyordu şimdi. Huening'in heyecanlı bekleyişi, Taehyun'un meraklı bakışları ve Soobin'in kendinden emin sırıtışını tek tek inceledim. Beomgyu beni dürttü, "Beğendin mi?"
İtiraf etmek gerekirse, böyle bir şeyi asla beklemiyordum. Taehyun tekerlek kontrolünü bitirdiğinde, dizini bastırdığı zeminden çekerek ayaklandı. "Hoş geldin hediyesi, biraz geç oldu ama kabul edersin umarım." Hiçbir şey söyleyemeden bisikletin yanına adımladım. Parmaklarımı her bir noktasında gezdirirken içimdeki küçük Yeonjun hevesle çığlık atıyordu şimdi.
Belki geç kalmıştı ancak çok güzel gelmişti ona.
"Çok, çok güzel." Gözlerimin parıldadığına emindim şimdi, karşımdaki dört kişide gezdirdim gözlerimi ve hızlıca hepsini kendime çekerek kollarımla sardım. Dört kişi biraz sıkışmıştık ama sarılabiliyordum onlara. Hepsinin duraksadığını fark ettim, tam geri çekileceğim esnada beni daha fazla aralarına çekmişlerdi şimdi. Huzurla gözlerimi kapattığımda bir süre öyle kalmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
n'apim tabiatım böyle, yeonbin
Fanfictionellerim ellerine kavuşuyor, başka mevsime yaz diyemem ben. düzyazı [yeonbin, taegyu]