"Yeonjun, gözlerin şişmiş." Ekranda annemin endişeli yüzünü görmemle birlikte yanaklarıma hava doldurarak ofladım. "İyiyim anne, fazla uyuyamadım." Verdiğim cevap hoşuna gitmemiş olacak ki kaşları çatılmıştı şimdi, "Sebepler çoğalıyor!" Aradığından beri geri dönmem için yapmış olduğu baskı artarken anlamsızca ekrana baktım, henüz iki hafta geçmesine rağmen dönmem için imalarda bulunuyordu. Babam bir şey söylemiyordu ancak annemin isteği oldukça açıktı. Konuşma gitgide canımı sıkmaya başladığında babam atladı, "Canım, zorlama. Bir gün uykusuz kalmış sadece." Minnetle babama baktığımda gözünü yumdu ardından tekrardan açtı yumuşak bir ifadeyle."Umarım Yeonjun, seni böyle görmek istemiyorum oğlum." Özlemden mi yoksa inattan mı anlayamadığım bir şekilde ısrarcı olmaya devam ettiği sırada "Anne, dün yemekten sonra mutfağı toplayamadan uyumuştum. Bulaşıkları yıkamam gerek." diyerek lafını böldüm. Anlamış gibi sustuğunda bozulmuşa benziyordu.
Onu kırmak asla istediğim bir şey değildi ancak konu benim canımı sıkmaya başlamıştı. Hem onlar yolluyordu hem de henüz iki haftayı yeni doldurduğumda dönmem için baskı uyguluyordu. Babam "Tamam oğlum, konuşuruz sonra. Dikkatli ol." dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Aradan geçen birkaç saniye sonunda yüzlerinin ekrandan düşmesiyle derin bir nefes bıraktım. Telefonumu yatağıma gelişigüzel fırlattım, ekranı yatağa bakıyordu şimdi.
Bu iki hafta gerçekten güzel geçmişti, artık rutin olarak vakit geçiriyorduk. Beomgyu'yla sürekli birlikteydik, kafasına estikçe oturmaya geliyordu. Huening Kai ise işinin bittiği zamanlar yorgun olmasına rağmen beni görmeye geliyordu. Sonra üçümüz dışarı çıkıp biraz dolaştıktan sonra hamak ve yastıklarla süsledikleri o yere gidiyor; Taehyun ve Soobin'le oturuyorduk. Bazen de sabahları Soobin'le yürüyüş yapıyorduk. Hepsi sıkılmamam için seferber olmuş gibilerdi ancak bilmedikleri bir şey vardı, o da sıkılmamın mümkün olmadığı. Tabii ki en büyük etken onlardı ama balkonumda oturup mahalleyi izlediğim zamanlarda bile kendi kendime çok eğleniyordum.
Ayrıca iki haftada düzenimi daha iyi oturtmuştum, malzemelerim tamdı. Hep birlikte bir alışverişe çıkmıştık, büyük markette kaybolduğumuz doğruydu. Ayrıca beşi de ev hediyesi almıştı, şaşırtıcı olmayan bir şekilde en ilginç olanı Beomgyu'nun hediyesiydi. Küçükken ekmiş olduğu güllere iyi bakmam için yeni bir sulama ibriği almıştı, bunun yanında da kendi suratının basılı olduğu bir yastık. Küçük boy Beomgyu insancığına ne kadar ihtiyacım olduğunu düşündüğüm dakikalardan, yatarken sarıldığım zamanlara geçiş yapmak biraz komikti tabii ki.
Bu sırada Huening Kai'nin çalıştığı kafeye de gitmiştim. Bana özel bir tatlı bile yapmıştı, orda çalışanlar da o kadar sıcak kanlılardı ki; bir şey yapamadığım zamanlarda kafeye gidip oturmam için tehdit içerikli birkaç sözle ikna etmişlerdi beni.
Yüzümde tebessüm oluştuğunda annemin sözleri doldurdu beynimi, iki haftada bu kadar kaynaşmam doğru muydu bilmiyordum. Ancak bildiğim bir şey varsa; o da eğer gidersem gerçekten zorlanacağım olurdu. Belki de ben fazla anlam yüklüyordum, gitsem onlar benden önce nasıllarsa o şekilde devam ederlerdi. Benim daha önce tatmadığım duygulardan dolayı bu kadar duygusal yaklaşmam daha olasıydı.
Beynim patlarken elimi şakaklarıma yerleştirerek yatakta uzanır pozisyona geldim, avcumun alt kısmını sertçe gözlerime yaslayıp ovuşturduğumda simsiyah etrafta oluşan beyaz halkaları görmemle gözlerimi açtım. Hiçbir şey yapmama isteğim zaten keyifsiz uyanmamdan kaynaklıydı, bir de ailemin sözleri hepten keyfimin kaçmasına sebep olmuştu. Saate baktığımda altıya yaklaştığını gördüm. Kimseden ses seda çıkmamıştı, Huening Kai de işteydi zaten. Bazen sıkıldığımda çıkıp etrafı dolaşırdım ama ona bile enerjimin olmadığını hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
n'apim tabiatım böyle, yeonbin
Fanfictionellerim ellerine kavuşuyor, başka mevsime yaz diyemem ben. düzyazı [yeonbin, taegyu]