"Oğlum bu evde neden hiçbir şey yok?" kulağıma oldukça boğuk gelen bu tanıdık sesin kime ait olduğunu uyku sersemliğiyle anlamaya çalışırken, hemen ardından başka birine ait olan sesi duydum. "Belki de birkaç senedir kimsenin buraya uğramamasından kaynaklı olabilir, ne dersin?" Bu cümleden sonra gelen bardağın düşme sesiyle birlikte yatağımdan kalktım. Aniden kalkmamla birlikte gözümün karardığını hissederken neler olduğunu anlayamadığım için aceleyle merdivenlere yöneldim.Bu sırada kulağıma daha net şekilde ulaşan sesleri seçebiliyordum, "Ya senin elini sikeyim ben Beomgyu." gelen hışırtı seslerine karışıyordu ikilinin cümleleri. "Ben naptım ya, kolunu saçma sapan hareket ettirme o zaman sen de." Merdivenleri tamamen inip mutfağa girdiğim an gördüğüm manzara gözlerimin büyümesini sağlarken şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırmıştım. Huening Kai ve Beomgyu, nasıl olduğunu asla bilmediğim bir şekilde evime girmiş; mutfağımın ortasında kahvaltı hazırlamaya çalışıyorlardı.
Beni fark etmemiş olacaklar ki devam ediyorlardı tartışmalarına. "Beomgyu ben duruyorum, sen koluma çarptın mal mısın?" Beomgyu sinirle ofladı ve "Konuşma çok sarı, bardağı topla ya. Uyanacak şimdi ikinci günden ne mal olduğunu anlamasın." diye söylendi. Huening sinirle güldü, "Valla yediririm sana o kırıkları." Hâlâ ilginç bir şekilde beni fark etmeyen ikiliyi kollarımı bağlamış, kapıya yaslanmış bir şekilde izliyordum. Fark edilmek için boğazımı temizlediğim an, kırıkları toplamak için yere aynı anda eğilmiş olan ikilinin bakışları bana döndü.
Bardağa uzanmış olan Beomgyu ağzı açık bir şekilde gözlerini şaşkınca kırpıştırarak tıpkı bir balık gibi bakarken, ona nazaran daha az eğilmiş olan Huening Kai tatlı olduğunu düşündüğü bir tebessümle suç işlemiş bir çocuk edasıyla dikiliyordu karşımda. Beomgyu sahte bir gülüşle doğrulup "Ya kardeşim ta karşı evden buraya bardak fırlatmak nedir, tamam kasabada yaşıyoruz falan ama bu kadar da köylü olmayın ya. " diye konuşmaya başlarken Huening Kai'nin "Oha amına koyayım." diye mırıldanışını duydum. Ancak yandan gelen kolun onu hiç de nazik sayılmayacak bir şekilde dürtmesiyle "Aynen ya, olacak iş değil." diyerek onayladı onu.
"Bardağı geç Beomgyu, asıl soru evime nasıl girdiniz lan siz?" sormuş olduğum soruyla birlikte sanki dünyanın en saçma şeyini merak etmişim gibi bir tavır takınan Beomgyu, takmış olduğu saç bandını düzeltti ve rahatlıkla elini şortunun cebine atıp ıslık çalmaya başladı. Ne yapacağını merak ederken gözlerini yukarı dikmiş bir şekilde tavanı incelemeye başladı. Durduğu yerde hafifçe ayak parmakları üzerinde sağa ve sola doğru sallanmaya başlayınca bir işler çevirdiğini anlayıp gözümü kıstım.
Tam o anda cebinden çıkarmış olduğu dış kapının asma kilidine kaydı bakışlarım. Gözlerim kendiliğinden büyürken "Oha Beomgyu, kilidi mi söktün!" diye bağırdım. Kaşları çatılırken "Ne kadar medeniyetten yoksun tepkiler bunlar, biraz sakin ol. Bir dahakine de daha sağlam bir kilit seç." dedi elini 'Boş ver.' dercesine sallarken. Şok olmuş bir şekilde "Kilidi kırmışsın," diye cümleme başladım ancak devamını getiremedim çünkü Beomgyu lafımı bölmüştü. "Seni uyandırmayalım diyeydi, bir teşekkürü bile çok görüyorsun."
Yüzüm buruştuğu an söylediği şeyin mantıksızlığıyla güldüm. "Benim hatam pardon, teşekkür ederim kilidimi söküp ceplediğin için. Ama artık bir güvenliğim yok kardeşim haberin olsun." Omzunu silktiğinde "Rahatta kalsana sen ya, hallederiz." diye yanıtladı beni. Ardından kilidi tekrardan cebine atıp arkasını dönerek önündeki kaseyi karıştırmaya başladı. "Günaydın Yeon."
Bakışlarım bu sefer Huening'e kayınca ortamın saçmalığına gülmeden edemedim, "Sana da günaydın Kai." Birden gelen çatalın tabağın içine düşme sesiyle birlikte ikimizin de bakışı Beomgyu'ya döndü. Kendi kendine söyleniyordu, "Beomgyu orospu çocuğu çünkü. Huening'e 'Günaydın' , bana 'Kilidi mi söktün?' olacak iş değil. Gerçekten sınıfsaldır mesela."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
n'apim tabiatım böyle, yeonbin
Fanfictionellerim ellerine kavuşuyor, başka mevsime yaz diyemem ben. düzyazı [yeonbin, taegyu]