☆
Niki'den,
Yattığım koltuktan doğruldum ve artık konser için hazırlanma vaktimin geldiğini anlamıştım. Kalktım ve odama doğru ilerledim. Acaba ne giyseydim? Biraz bakındıktan sonra kirlenmiş gibi gözüken mavi bir pantalon ve vücut hattımı belli eden beyaz bir t-shirt giydim. En son olarak da hava biraz estiği için, gri bir hırka aldım.
Cüzdanımı, telefonumu ve biletimi kontrol ettikten sonra evden çıkıp konser yerine gitmek için bir otobüse bindim. Yürüme mesafesi olan bu yere, yürüyecek hiç halim yoktu.
Otobüsten indim ve kalabalığa karıştım. Yaklaşık 10 dakika sonra şarkıcıların sahneye çıkması bekleniyordu. Etrafıma bakındım, bir sürü farklı hikayeleri olan insanlar vardı etrafımda. Ne kadar da farklıydı hepsi birbirinden. Kim bilir içlerinde nasıl birilerdi. Hayat neler yaşatmıştı onlara bu genç yaşlarında.
Kısa bir süre sonra beklediğim grup sahneye çıktı ve müthiş şarkılarıyla herkesi eğlendirdi. Herkes coşuyor, hayatın dertlerini unutuyordu. Zıplayanlar, birbirlerini ıslatanlar, sevgilileriyle güzel vakit geçirenler... Sanırım bu kalabalıkta tek yalnız bendim.
Kimse kimseyi umursamıyor, gönüllerince eğleniyorlardı. Giderek alan daha fazla kalabalıklaşmıştı. İnsanlar fazla dibime girmeye başlamıştı. Boyum ortalama boya göre biraz daha yüksek olduğu için önümde ve arkamda duran benden kısa insanlardan rahat hareket edemiyordum.
Terlemeye başladım. Kendimi rahat hissedemiyordum. Konser umrumda değildi, sadece şuan buradan kurtulmak istedim. Herkese pardon diyerek kenardan kenardan konser alanının dışına varmaya çalıştım. İnsanlar ayaklarıma basıyor, havada uçuşan eller kafama vuruyor, bağırışlar kulağımı tıkıyordu.
Alandan çıkmama az kaldı diye sabretmeye çalışıyordum. Çok yaklaşmıştım, çok yaklaşmıştım, sabretmeliydim. Kenarda bir boşluk gördüm ve kendimi o boşluğa bıraktım.
Sunghoon'dan,
Yerimde duramıyor, şarkıya eşlik ediyor, arkadaşlarıma su sıçratıyor ve avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Bu konser morelimin yerine gelmesi için çok iyi bir yoldu. En sevdiğim sanatçı ve arkadaşlarım, başka ne isteyebilirdim ki şuan!
Gözlerimi kapatmış şarkıya eşlik ederken bir ses duydum. Gözlerimi açtım ve önümdeki bedene baktım. Benim yaşlarımda, uzun boylu, içinde siyah karışımlar olan sarı saçlı bir çocuk yerde yatıyordu.
Hemen yere eğilerek yüzünü kendime çevirdim. Gözleri kapalıydı, sanırım bayılmıştı. Pek de iyi görünmüyordu, beyaz teni yeterince solmuş ve kötü gözüküyordu. Arkadaşlarıma haber bile verme gereği duymadan, bu genci kucağıma aldım ve alandan hemen çıktım.
Yakında bir park vardı. Hemen oradaki bir banka onu yatırdım. Yakında su satan bir işçiden su aldım ve biraz elime döküp bu gencin yanağına ve alnına sürdüm. Yanaklarına ayılması için hafifçe vurdum.
Gözlerim yüzünden boynuna kaydığında, boynundan akan terleri gördüm ve daha iyi hissetmesi için üstündeki hırkayı yavaşça çıkardım. Biraz daha su alıp saçlarını hafif hafif ıslattım. Ve yavaş yavaş gözlerini bana açmıştı.
Gözlerinin içine baktım ve sanki bir ormanda kaybolmuştum. Daha sonra hemen iyi olup olmadığını sordum. Fakat şoka uğramış gibi sadece boş boş bana bakıyordu. Elimdeki suyu uzattım ve doğrulup içmesine yardım ettim.
Sanırım biraz rahatlamıştı. Yüzüne renk gelmeye başlamıştı. Ne kadar da güzel bir insandı bu böyle! Çok güzel bir yüzü, vücudu ve boyu vardı. Daha ne lazımdı ki. Daha fazla beklemeden onun neden bu halde olduğunu sordum.
"Merhaba, neyin var? Daha iyi misin şimdi? Neden bu kadar kötü haldeydin, neden baygındın?"
Bir sürü soruma karşılık Sudan bir yudum daha almıştı. Arkasına yaslandı ve bana döndü. Gözlerini gözlerimle buluşturdu. Ormanında kaybolmadan önce dediklerini anlamaya çalışmak istiyordum.
"Çok kalabalıktı. Kendimi biraz kötü hissettim sadece. Yardımların için minnettarım."
Kendisini göre ne kadar da olgun bir sesş vardı öyle. Neredeyse benimkinden daha kalındı. Yaşını merak etmiştim ve biraz bekledikten sonra sordum.
"Yaşın kaç, neden yalnız geldin?"
"18 yaşındayım ve neden yalnız geldiğim seni ilgilendirmez. "
İkinci cümlesi bir tokat atmıştı sanki yüzüme. Elbette ilgilendirmezdi ama merak etmenin ne sorunu vardı. Gözlerini tekrar benimkiyle buluşturdu.
"Sen kaç yaşındasın?"
"20"
Anladığını belirten bir şekilde kafasını salladı. Gerçekten de neden yalnız gelmişti buraya. Oysa bu yaşlarda insanın bir sürü arkadaşı olur, onlarla vakit geçirirdi. En kötü ailesiyle gelmesini beklerdim diye iç geçirdim.
Ayağa kalktı ve sessiz bir teşekkür ederek konser alanına doğru yürümeye başladı. Acaba tekrardan kalabalığa mı karışıcaktı. Ya tekrardan düşüp kalsa bir yerde, bunu düşünmüyor muydu?
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp arkadaşlarımın yanına gittim. Kalabalığın arasında az önceki genci aradı gözlerim. O kadar çok kalabalıktı ki, gözlerimin uzaklara odaklanması imkansızdı.
Vazgeçtim, belki de kenardaki oturma yerlerindedir diye düşündüm. Kısa bir süre sonra konser bitti ve herkes dağılmaya başladı. Tekrardan gözlerim onu aramaya başladı. Neden arıyordum ki? Onu bulunca ne söyleyecektim?
Arkadaşlarım, Heeseung ve Jay ile arabaya bindim. Kemerimi taktım ve evin yolunu tuttum. Her zamanki gibi Jay, sevdiği çocuğun hakkında bir şeyler anlatıyordu.
Bize göz göze gelmelerini anlatan Jay'e, Hee ile birlikte anıra anıra gülüyorduk. Her dediği şeyin sonunda yoldan gözlerimi ayırıp yan koltuğumdaki Hee'ye bakıyor ve kahkahayı basıyordum.
En son Hee'ye bakarken Jay kolumu dürterek önüne bak diye bağırmıştı. Yola bakıp ne olduğunu anlamadan önce arabanın önüne çarpan şey ile ne olduğunun farkına varmıştım.
Hemen frene bastım ama çok geçti. Birine çarpmıştım. Endişeli bir halde hemen arabadan indim ve arabanın önünde yerde yatan kişiye baktım. Fakat bu beden bana yabancı gelmemişti.
☆