☆
Niki'den,
H-hayır Hayır! Sunghoon! Benden önce ölemezsin! Hayır hayırr!
Artık yaşamamın hiçbir nedeni kalmamıştı. O.. O ölmüştü. Sunoo'ya doğru koştum ve elindeki silahı almaya çalıştım.
"Beni de öldür Sunoo. Beni de öldür! Yaşamamın hiçbir nedeni yok! Öldür, öldür. Ben onsuz yaşayamam!"
Silahı güçlükle Sunoo'dan almayı başarmıştım. Bir an önce Sunghoon 'un yanına gelmek istiyordum. Silahı kafama doğrulttum ve tam kafama sıkıcakken odaya Sunghoon, Heeseung ve polisler girdi.
Ne? Bir arkamdaki kanlı bedene, bir karşımdaki bedene bakıyordum. A-ama Sunghoon!??
Polisler hemen Sunoo' yu kelepçeleyip dışarı çıkardılar. O sırada gözlerimi ayırmadığım Sunghoon da bana doğru geliyordu.
Birbirimize sımsıkı sarıldık. Bir daha ondan ayrı hiçbir yere gitmemeye yemin ettim kendime. Ama hâla anlayamadığım şeyler vardı. Peki ölen kimdi?
***
Karakola gittiğimizde herkesten ifade aldılar ve çok merak ettiğim soruları polislere sordum. Meğer sandalyede Sunghoon sandığım kişi, Sunoo'nun bir adamıymış. Aynı Sunghoon'un saçları gibi saçları ve vücudu olduğu için ona Sunghoon 'un kıyafetlerini giydirmişler.Ben buraya geldiğimde iki kapı vardı. Maskeli adamın bana oda göstermesinin nedeni, diğer odada gerçek Sunghoon' un olmasıydı; gösterdiği kapıda ise Sunoo ve sahte Sunghoon 'un.
Sunghoon' u öldü gösterip benim ona kalacağımı sanmıştı Sunoo. Hepsi bir oyundu. Hepsi beni kandırmak içindi! Bir kez daha nefret ettim ondan. Sevmek bu değildi!
Birkaç saat sonra Sunghoon ile evimize döndük. Yorucu bir günün ardından sımsıkı sarıldık birbirimize, uykuya daldık.
☆
Sabah olup gözlerimizi açtığımızda birbirimizi görmek, cennette olmak gibiydi şuan. Kalktık, güzel bir kahvaltı yaptık. Sunghoon polislerle konuşmuştu. Sunoo ve adamları hapis cezası almıştı.
Artık güvendeydik. Bize karışıcak, aramıza girecek kimse yoktu. Bir kez daha sarıldım Sunghoon 'a. Ondan asla ayrılmamayı diledim. Onu çok seviyordum. Tanrım! Benden önce alma onu, lütfen.
Biraz sonra sahile gittik. El ele tutuştuk. İnsanlara aldırmadan hoplayıp zıpladık, aynı bir çocuk gibi. Sonra her zaman geldiğimiz çimenlere attık kendimizi. Birbirimizin üstüne atladık.
Çocuklar alayladı, biz daha güldük. Sahi, bizde onların yerinde olsak çok dalga geçerdik ama yaşamak lazımmış. Büyüdüğünde anlıyorsun her şeyi.
Her yıl sana yeni şeyler katıyor. Kötü şeyler, iyi şeyler... Bazen depresyona giriyoruz, ağlıyoruz, zırlıyoruz. Ama illa hayatın önemini, kötü bir şey başımıza gelince mi anlamak zorundayız?
Her gününü sanki son günüymüş gibi yaşamalı insan. Bazen bu söz, bir kulağımızdan girer diğerinden çıkar ama ne kadar da doğru. Gerçekten de görüşürüz dediğimiz insanla, yarın görüşebilecek miyiz? Peki bu kesin mi, hayır...
***
Artık hayatın önemini anlamıştım. Sunghoon ile her günümüzü dolu dolu geçiriyorduk. Para kazanıyor, geçimimizi sağlıyor, günlerce eğleniyorduk. Tabi bazen işle meşgul olmaktan birbirimizi sık göremiyorduk ama iş biter bitmez doya doya vakit geçiriyorduk.
Asla vazgeçmeyin çünkü hayat babamın öldüğü gün bitmedi ~niki
☆