Lunapark

54 10 0
                                    

Sunghoon'dan,

Gözlerimi açtığımda, melek yüzlü bir çocuğu gördüm. Evet bu melek yüzlü kişi, Niki'ydi.

Dün gece bana gitme demesinden sonra gitmemiş ve onun yanında kalmıştım. Aynı yatakta yatmıştık. Belki şuan bir yabancı olabilirdik birbirimiz için ama zamanla biri diğerini kendinden daha iyi tanıyan iki insan olabilirdik.

Niki'yi uyandırmadan ayağa kalktım ve bir şeyler almak için markete gitmeye koyuldum. Dış kapıyı açmak için elimi uzattığımda, arkamdaki biri omzuma dokundu.

Bu tahminen 60 yaşlarında bir adamdı. Gözleriyle beni süzdü, Niki'nin kapısına baktı ve sonra yine bana döndü.

"Niki'nin sevgilisi misin sen?"

"Ha, yok amca. Arkadaşıyım sadece, neden sordun?"

"Dikkat et evlat, dikkat et. Onun çevresini tanımıyorsun."

Amca bunu dedikten sonra merdivenlerden yukarı çıktı. Büyük ihtimalle kendi dairesine gidiyordu. Fakat onun çevresinden kastı neydi? Aklıma Niki'nin telefonunu karıştırdığım gün geldi. Kişilerde kimse yoktu. Ayrıca annesi dışında mesaj kutusunda başka biri yoktu.

Markete yürüdüğüm tüm yol boyunca amcanın neyi kastettiğini merak ettim. Acaba bunu Niki'ye söylemeli miyim diye düşündüm durdum. Ama sanırım şuanlık sadece bende kalması daha iyiydi.

Niki'den,

Sunghoon ile güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra biraz sahil kenarına gitmeye karar verdik. Sahil kenarında bulunan çimenliğe bıraktık kendimizi. Kuşların cıvıltısı, dalga sesi, geçen birkaç uçağın gürültüsü... Hepsi sakinleşmeye yardımcı oluyordu.

Yanına döndüm ve Sunghoon'u baktım. Şuana kadar onunla hep hayat hikayem hakkında konuşmuştum. Ama onun nasıl biri olduğunu hiç sormamıştım.

Sessizce izledim biraz onu. Ne kadar mükemmele bir varlık olduğunu düşündüm. Yakışıklıydı, parası vardı, iyiydi. Başka ne olucaktı ki? Onu izlediğimi hissetmiş olmalıydı ve yüzünü bana çevirdi.

"Ne öyle ben dikizliyorsun? Çok mu yakışıklıyım yoksa?" Sözleriyle beni güldürmeyi başarmıştı.

"Peki sen Sunghoon, sen nasıl birisin?"

İki kolunu kafasının altına yastık olacakmış gibi birleştirdi. Gözlerini gökyüzüne kilitledi ve anlatmaya başladı.

"Pek farklı biri değilim diğer insanlardan. Liseye kadar ailem ile yaşadım. Tek çocuğum bu yüzden çevrem biraz geniş. Evde sıkıldığım için genelde sürekli yeni insanlarla tanışırım. Onlar beni ailemden daha çok tanır. Üniversite sınavından sonra ailem küçük bir ev tuttu ve orada arkadaşlarım ile yaşıyorum."

" Anladım. Peki bir sürü arkadaş edinmişsin. Hiç sevgilin olmadı mı? "

"Yani, beni sevdiğini söyleyen bir sürü kız geldi geçti. Fakat hiçbirine aşk kapsamında bir duygu hissetmedim. Bir de şey, sanırım erkeklere karşı daha fazla duygu hissediyorum. Peki sen, senin hiç sevgilin oldu mu?"

"Evet, yani şey h-hayır. Olmadı."

Sunghoon'dan,

Niki'nin bunu söylerken kekelemesine kafamı yormalı mıydım bilmiyordum. Belki de sadece olmasını istediği için heyecanlanmış veya platonik olduğu biri olabilirdi diye düşündüm.

Biraz daha çimenlerin üstünde dinlendikten sonra bir lunaparka gittik. Bir sürü alete bindik ve gerçekten çok eğlenceliydi. Şimdi sıra hızlı trene binmekti.

"NE KADAR DA EĞLENCELİ DEĞİL Mİ NİKİ, SIK SIK GELİYOR MUSUN BURAYA"

"SUNGHOON, BU BENİM İLK SEFERİM!"

Ne yani, 18 yıllık hayatı boyunca hiç lunaparka gitmemiş miydi? Aklıma yine aile hayatı geldi ve biraz da gitmeme sebebini anlamıştım.

Gerçekten de Niki, şuana kadar tanıdığım insanlar arasında neredeyse en güçlüsüydü! Ben onun yerinde olsaydım, belki de şuan hayatta olmazdım bile.

Kafamı Niki'ye döndürdüm. O da bana döndü ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattım ve dudaklarımı onunkilerle birleştirdim.

İlk başta ne olduğunu anlamadı. Fakat daha sonra o da karışılık verdi. Daha sonra dudaklarımı ayırdım ve boynunu öptüm, ona sımsıkı sarıldım.

***

Eve vardığımızda ikimizde çok yorulmuştuk. İkimizin de uyumaya ihtiyacı vardı. Niki, rahat birkaç kıyafet verdi ve birbirimize sarılarak kendimizi uykuya bıraktık.

Yazar'dan,

Niki ve Sunghoon bu günden sonra sevgili olmuşlardı. Sunghoon, Niki'nin yaralarına merhem oluyor; Niki ise bu merhemi kabul ediyor ve Sunghoon için elinden gelen her şeyi yapıyordu.

Önlerindeki 1 yılı bu iki adam çok güzel geçirmişti. Birbirlerinin her şeyini bilir olmuş, birbirlerine sonsuz güven duymuş ve zamanlarını her gün daha iyisi olacak şekilde yaşamışlardı.

Evet, birbirlerinin her şeyini bilir olmuşlardı demiştim. Peki gerçekten de öyle miydi? Bu durum, ikisi için de geçerli miydi?

Niki'den,

Bugün, babamın ölümünün yıl dönümüydü. Bugünü tamamen onun için ayırmak istiyordum. Sevgili amcam, babamın mezarında birlikte dua etmemizi ve daha sonra bana tarafı birkaç akrabamla dertleşmemi rica etmişti.

Babamın iyi olduğu kadar, bir o kadar amcam da iyi bir insandı. Babamın ölümünden sonra beni gözetip kollamıştı.

Beni aramazdı fakat çat kapı gelir, halimi hatırımı sorar. Bir şeye ihtiyacımın olup olmadığını anlar ve harçlık verirdi.

Bu yüzden baba yarısı olan amcamın ricasını geri çevirmedim. Bugün canımın diğer yarısı olan sevgilime durumdan bahsettim ve o da anlayışla karşılamış, gitmeme izin vermişti.

Yanıma birkaç eşyamı aldım ve sevgilime bir sürü öpücük kondurduktan sonra yola koyuldum. Amcam ve diğer akrabalarım şehir dışında oturuyorlardı. Bu yüzden otobüse binmem gerekti.

Sunghoon'dan,

Artık evde yalnız kalmıştım. Niki'den ayrı bir günü nasıl geçireceğimi hiç bilmiyordum. Hayat böyleydi işte. Yaklaşık 1 yıl öncesinde birbirimiz için hiçbir şey ifade etmiyorduk. Yolda birbirimizi görsek umursamazdık ama şimdi, şimdi onun için canını ver deseler düşünmeden verirdim işte.

Koltukta yatıp tavanı izlemek beni hiç rahatlatmıyordu. Aksine Niki'yi daha fazla özlüyor ve dayanamıyordum. Biraz kafamı dağıtmak için dışarı çıkmaya karar verdim.

***
Yürüdüm, sadece yürüdüm. İnsanları izledim biraz. Yüzlerinden neler düşündüklerini anlamaya kafayı yordum. Dinledim, biraz denizin sesini dinledim. Çalıştım, bana neler demek istediğini anlamaya çalıştım.

Sonra Niki ile sık sık geldiğimiz çimenlere geldim ve onlara bıraktım kendimi. Elimi yan tarafıma koydum. Onu yanımda hissettim. O buradaymış, yanımdaymış gibi hayal ettim ve gözlerimi kapadım.

Gözlerimi açtığımda etraf karanlıktı. Saate bakmak için cebimden telefonumu almaya çalışırken bana doğru gelen birini gördüm.

Yüzünü seçemiyordum çünkü bulunduğum yeri aydınlatan sokak lambası yanmıyordu. Yakınındaki sokak lambaları sayesinde sadece bir insan olduğunu anlayabilmiştim.

O şey giderek bana yaklaşıyordu. Tırsmamış değildim. Biraz doğruldum ve ayağa kalktım.

"Abi çakmağın var mı ya, bir sigara yakayım"

"Yok kardeşim, kullanmıyorum."

"Kimi?"
"Hiç de kullanmıyor gibi durmuyorsun, zengin bebesi seni!"

Daha ne demek istediğini anlayamadan, yüzüme kafasını indirmesiyle gözlerim kendi kendine kapanmıştı.


Konser ¦¦ HoonkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin