—2yıl sonra—
Arabamın içinde üniversitenin bahçesinde uyukluyordum. Rengin'in sınavı vardı ve onu bekliyordum. O çıktıktan sonra da Burak'ın şehirdeki son günü olduğu için onunla buluşacaktık.
Rengin, Burak ve ben yine bir pubda dedikodu saatimizi gerçekleştirirken Burak'ın telefonun çalmasıyla durduk. Kısa bir konuşmadan sonra bize döndü. "Han vardı ya hatırlıyor musunuz? Onu da çağırsam sorun olur mu?" Küçük sorusu bir şey hatırlatmamıştı. Burak da suratımdan tanımadığımı anlamıştı. "Hani şu birkaç sene önce caddedeki mekanda yan masadaki şekerci." Evet kim olduğu anlaşılmıştı. Asla istemiyordum. Hele ki 2 sene ona nefret besledikten sonra asla. Ama Burak heyecanlıydı, kıramazdım. "Tamam, olur" diyebildim sadece. "O da yeni araba aldı, yarım saate burada olur." dediğinde son huzurlu yarım saatimiz olduğunu düşünmüştüm.
Yarım saat sonra Han geldiğinde masada karşı çaprazıma oturdu. Değişmişti ya da ben önceki halini hatırlamıyordum. Ama kesinlikle daha medeni biriydi. Havadan sudan muhabbet ederken o kadar keyif aldık ki, şeker fırlatmadığında gerçekten de çok eğlenceli biriydi. Sürekli Rengin'le flörtleşmeye çalışıyordu. Komikti. Konu ilişkilerden açıldığında Burak bana döndü. "Sizin nasıl gidiyor?"
Evet çok sevdiğim, benimle olması için peşinden aylarca koştuğum birisiyle birlikteydim. Ama o beni umursamıyordu ve altı gündür hiç konuşmamıştık. Bu ayrıldığımız anlamına geliyordu bence. Ayrılık konuşması yapılmadan da ayrılmak mümkünse evet bizimki tam olarak buydu. "Bilmiyorum, bitti sanırım." diye hüzünlü bir şekilde cevap verdiğimde bu hüznüm biraz fazla mı içtim diye düşünmeme sebep olmuştu. Burak "Neden, ne oldu?" diye bana döndüğünde onunla birlikte tüm masanın odağı ben olmuştum. Harika. Size acınası ilişkimin detaylarını anlatmak için sabırsızlanıyorum. "Bilmiyorum gerçekten. Soğuktu, çok daha soğuk oldu ve son altı gündür hiç konuşmadık. Bu bitti anlamına geliyor diye düşünüyorum." Rengin " ben sana onunla olmaz dediğimde beni dinlememiştin." diye haklılığını savunurken Burak sessizce beni izliyordu. Çünkü biliyordu, onu çok sevdiğimi biliyordu. "Biliyorum ama denemem gerekiyordu, seviyordum" dedim. Çok acınası görünüyorum değil mi? Vurun bana. Ben daha fazla acıma seansı beklerken neyse ki Şekerci yine Rengin'e asılma seansına dönmüştü ve şakalar yaparak konuyu değiştirmişti. Ah teşekkürler Şekerci senin burada olacağına sevineceğim hiç aklıma gelmezdi.
3 saat oturduktan sonra hep beraber deniz kenarına gitmeye karar verdiğimizde herkes arabalarına geçti ama gideceğimiz yere dört kişi, üç araba gitmek çok saçmaydı. Arabaları bırakacağımız bir yer ben bilmiyordum. Burak ve Han onları takip etmemi söylediğinde öyle yaptım. Büyük geniş caddemsi bir yere arabaları park ettik, bir ilkokulun önüydü. Sorgulamadım. Hep beraber Han'ın arabasına bindiğimizde Han arabaya gelirken bana bakıp kahkaha attı. Bir süre de gülmekten arabaya binemedi. Bu kadar komik olan neydi? "Sorun mu var?" "Hayır, asla yok. Sadece bir şey hatırladım." dediğinde sorgulamadım. Bugün sana sinirlenemem Şekerci diye düşündüm. Önce bir avmye girdik, Burak'ın bir tişört alması gerekiyordu. Yürüyen merdivenlerdeyken Şekerci ve Rengin arasındaki flört o kadar hızlanmıştı ki Şekerci dönüp "popom çok iyi durmuyor mu istersen bir bak." diye şakalar yapmaya başlamıştı bile. Biraz sinirimi bozdu. Bu kadar samimi olmalarına gerek yoktu. Ama benim de buna rahatsız olmaya hakkım yoktu. Ağzımı bile açmadan onların flörtlerini izledim.
Bir saatin sonunda deniz kenarına gelmiş oturup çay içiyorduk. Güneş batmak üzereydi. Masada ben cam kenarında, Burak yanımda oturuyordu. Rengin ve Şekerci de tam karşımda yanyana oturuyorlardı. Manzara o kadar güzeldi ki Rengin'e telefonu uzatıp fotoğrafımı çekmesini istedim. Yaklaşık yirmi tane fotoğraf çekti ama hepsi kötüydü. Ters ışıkta fotoğraf çekmeyi başaramıyordu. Ben isyan edip surat asarken Şekerci telefonunu çıkartıp tek bir fotoğrafımı çekti ve mükemmeldi. Poz bile vermemiştim ama şu an o fotoğrafı profil fotoğrafım bile yapabilirdim. "Bir saattir can çekişiyorsun, bu becereksizin başaracağı yoktu bak bana nasıl tekte mükemmel açıyı yakaladım" deyip güldü. Haklıydı. Gülmekten başka bir şey yapamadım. "Tamam şimdi onu bana gönderir misin?" dediğimde omuzlarını silkti. "Hayır göndermeyeceğim." Ne demek göndermeyeceksin o benim fotoğrafımdı. Ne kadar dil döksem de ikna edemedim. Mükemmel fotoğrafım maalesef benim olamamıştı. Bu Şekerci bir keçi gibi inatçıydı.
Kalkmaya karar verdiğimizde Şekerci kasaya gittiğinde yanına gittim cüzdanımı çıkarttığımda bana dönüp dik dik baktı. "Arabaya geç Asya." Sert bir sesle söylediği şey buydu. Ama bilmediği bir şey vardı ben tanımadığım insanlara hesabımı ödetmezdim. Gitmeyip cüzdanımdan para çıkarttığımda elimi tuttu. "Asya. Sana arabaya dedim." Biz orada birbirimizle itişirken Rengin arkamdan seslendi. "Tamam Asya gel, bir sonrakini sen ödersin." Şekerciyle bakıştığımda bakışları oldukça sertti. Bir şey demeden arabaya geçtim.
Dönüş yolu oldukça eğlenceliydi. Şarkılar açtık, yüksek sesle söyledik, dans ettik. Araçlarımızın yanına geldiğimizde lastiğimi neredeyse yerde gördüm. Çaresizce Burak'a döndüm. "Tamam çok bir şey yok benzinlikte şişiririz" dediğinde sadece tamam anlamında kafamı salladım. Ama Burak'ın yine telefonu çaldı. Ablasının sancıları tutmuştu. Han'a dönüp "Sana emanetler" dedi ve gitti. Han önde ben arkasında benzinliğe girdiğimizde ben lastiğimi şişirmek için araçtan indiğimde Han yanıma geldi. "Nasıl yapılacağını biliyor musun?" Evet tabii ki biliyordum. Atom parçalamayacaktım ya. "Evet biliyorum teşekkür ederim." Eğilip sibop kapağını çıkarttığımda beni izliyordu. "Ben lavaboya gideceğim, çıktığımda yola çıkarız" dedi. Gerek yoktu. Bir iki adım ilerledikten sonra tekrar döndü "İsterseniz siz çıkın ben sizi yakalarım." dediğinde gülümsedim. Kesin yakalardın.
20 dakika geçmesine rağmen Han hala gözükmüyordu. Gözüm bir yola bir dikiz aynasına kayıyordu ama Han yoktu. Gülümsedim. Hani yakalayacaktın. Sokağa girip park ettiğim sırada Han da sokağa girdi. "Sen kaçla gidiyorsun, makas ata ata geldim ama seni yakalayamadım." Gördüğün her kadın sürücüyü beceriksiz sanarsan böyle olur Şekerci. Sırıttım. "Yakalayamacağını biliyorum. Beni yakalamak zordur." Sırıtması büyüdü. "Emanetimi gözden kaçırmak hoşuma gitmedi." Evet Burak bizi sana emanet etmişti ama biz yetişkin insanlardık. "Buraya kadar gelmene gerek yoktu. Ama çok teşekkür ederim. Eğlenceli bir gündü." Biraz kibar olmakta sorun yoktu. Şekerci benimle ve Rengin ile vedalaşıp gittiğinde biz de eve çıktık. Akşam bir diğer arkadaşımız Ezgi de yanımızdaydı. Şakalaşıp eğleniyorduk. Türk kahveleri yapılmış, fallar bakılmıştı. Kahkahalarla gülerken telefonumun ekran ışığının yandığını gördüm. Ekranda iki bildirim vardı.
Bir takip isteği ve bir mesaj isteği.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Sadece İçimi Dökmek İstemiştim.
Teen FictionMerhaba, Eğer sürükleyici, olaylı bir aşk hikayesi arıyorsanız kesinlikle yanlış yerdesiniz. Çünkü bu benim hayatım. Şanssızlıklarla ve umutsuzluklarla dolu, hala aşka ve bir şeylerin güzel gideceğine inanan benim. Bu bir kurgu kitap değil, hiç ol...