10

772 55 16
                                    

Ela gözlü genç elindeki alışveriş poşetlerini sıkıca kavramışken evine doğru yürüyordu. Aklı bir karış havada olduğundan önüne çok baktığı söylenemezdi. Ne de olsa aklı kıvırcık oğlandaydı. Onun kendisine aldığı bir buket çiçekteydi.

Yüzünde genişçe bir gülümseme vardı. İçten içe kendisine verilen hediyeyi düşünüp düşünüp gülüyordu. Bakışları ayakkabılarını buluyordu. Hala hasta olduğunu belli eden hafif kırmızı yanakları biraz da bu yüzden kızarıyordu.

Sokak lambasının aydınlattığı yolda alık alık yürürken köşede arkadaşları ile konuşan kıvırcığı görmesiyle duraksadı. Kalbi son sürat çarparken gözlerini ondan alamadı. Alptuğ nasıl da güzel gülümsüyordu öyle...

Kendini onun kıvırılan dudaklarına ve kısılmış gözlerine kaptırmışken Çiğdem'in izlenme hissiyle kendisine dönmüş bakışlarını fark etmedi. Onun gözleri Alptuğ'un görsel şölen sunan şort ve tişörtünde geziyordu. Belirgin kaslarını öylece ortaya koyan kıyafetlerinde...

Fazla bakmadı. Ne yaptığını anladığında utançla gözlerini sıcakta esmerlemiş oğlandan çekti. Kızararak önüne döndü, yavaş adımlarla yürümeye devam etti. Onun yanından öylece geçip gitmeyi ne kadar istemese de öyle karşı karşıya oturup konuşacakları bir muhabbetleri olmadığından yapabileceği bir şey yoktu. Hem zaten onun karşısında olunca konuşabilecek miydi ki? İnternet ortamında klavyesinin ardına saklanarak asi asi yazdığının aksine eli ayağına dolanır rezil olmakla kalırdı adama.

Gözleri son kez kaçamakça özlediği kıvırcık olana kaydığında onun da kendisine baktığını görmesiyle bir an duraksadı. Kalbi yerinden çıkacakmışcasına çarpmaya başlarken göz temasını koparamadı. Bunu yapmaya gücü yetmedi. Avuçlarındaki poşetleri biraz daha sıkı kavradı istemsizce. Kıvırcık olan kendisine 'ne oldu' gibisinden göz kırptığında kendisine gelerek hızla gözlerini çekti. Dudaklarını yaladı. Kaçmak için hızlı adımlarla yürümeye başladı.

"Alpay!" diye bağıran o aşık olduğu sesi duyduğunda yerinde durdu.

Kalbinin sesini görmezden gelerek kafasını kıvırcığa çevirip sakince ne olduğunu anlamaya çalıştı.

"Gelsene oğlum! Ne bekliyorsun orada?"

Alpay bu teklife karşı sadece yutkunmakla yetindi. Kıvırcık doğrudan ona seslendiğinden midir gözlerinin içine baktığından mıdır bilinmez beyninde bazı işlemlerin sonuçları çoktan eror vermeye başlamıştı.

Bakışlarını ağacın altındaki beşlide dolandırdı. Hepsinin dikkati onun üzerindeydi. Garip görünmek istemediğinden daha fazla oyalanmayarak kıvırcığın yanına doğru yavaşça yürüdü. Sanki attığı her adımda kalbi daha da hızlanıyordu. Öyle ki sevdiği adamla arasında üç beş adım kaldığında daha fazla ilerleyip onun önünde durmaya cesaret edemedi.

Sesini en sonunda bulabildiğinde bütün gücüyle kekelememek için uğraşırken sevdiği adamın gözlerine kaçamakça bir bakış attıktan gözlerini yeniden yere çevirdi ve mırıldandı.

"Efendim?"

Alptuğ'un ufak kıkırtısını duyduğunda gözleri istemsizce yeniden onu buldu. Bu ne olursa olsun kaçırmak istediği bir manzara değildi.

"Ne o öyle lan utangaç misafir çocuğu gibi? Klavye delikanlısı seni." dedi kıvırcık dudağının bir kenarı havaya kalkmışken.

Alpay sinirlenecek gibi olduysa da sinirlenemedi. Sevdiği adam gözlerinin önünde dururken ne kadar onu sinir edecek şeyler söylese de dikkati sesi dışında bir yere kaymıyordu. Dediği gibi klavye delikanlısı olduğunun da farkındaydı zaten. Zamanını itiraz etmek için değil onu dinleyerek harcamak istiyordu.

"Hm" diye mırıldandı sadece.

Alptuğ karışısındaki eli yüzü kırmızıya boyanmış çocuğun kendinde bile olmadığını fark ederek gözlerini kıstı. Bayık Bayık bakan ela gözlere dikti gözlerini. Alpay'ın bakışları bir garipti... Saçları birbirine girmiş, kahverengi tutamları yer yer alnına yapışmıştı. Yüzünde yer etmiş kırmızılığı anlatmaya bile gerek yoktu.

Alptuğ çocuğun atmaya çekindiği iki adımı atarak aralarındaki mesafeyi kapattı. Elini hızla çocuğun alnına götürdü. Alev alev yanan teni avucunda hissettiğinde gözleri büyüdü. Parmakları arasına sıkıştırdığı sigarayı beklemeden söndürdü ve çöpe attı. Oysa Alpay onu sigara içerken izlemek için nelerini vermezdi...

"Yanıyorsun puşt!" diye bağırdı korkuyla.

Çocuğun elindeki poşetleri zorlanmadan alıp Görkem'ın kucağına bıraktı zira Alpay kıvırcığın alnındaki eli dışında bir şeye odaklanabilecek vaziyette değildi. Başlardı şimdi poşetlere ne önemi vardı! Alptuğ onun yüzüne dokunuyordu!

"Bunları sonra bize getirirsin kardeşim. Eve götüreyim ben bunu."

Görkem karşısındaki adama anlamazca baksa da iki poşeti eve götürmekten gocunmayacağından başını salladı. Ancak hala Alptuğ'un daha geçen gün ona 'baş belası' diye yakındığı çocuğu ne sebeple eve götürdüğünü anlamış değildi. Çok da kafa yormadan Halit'e döndü. 'Ne iş?' dercesine kaşını kaldırdı. Halit de bilmiyorum dercesine gözlerini kapatıp başını iki yana salladığımda olayın altını aramamaya karar verdi. Sadece poşetleri götürse yetiyordu sonuçta ne önemi vardı ne olduğunun?

Alptuğ ela gözlü gencin kolunu kavrayıp eve doğru sürüklerken bir yandan da sessiz sessiz söylenip duruyordu.

"Deli mi sikti amına kodumun malı ne diye hasta hasta dışarı çıkıyorsun? Öleceksin ölecek. Yatsana evinde. Şuna bak kavrulmuşsun resmen."

Alpay kolunu kavramış bedenin varlığını sindiremediğinden ağzını açmıyordu. Zaten mantıklı düşünüp cümle kuracak kadar aklı yerinde de değildi. Alptuğ'un ona yakınlığı ile ise hepten kopmuştu halatlar. Şu an olan şeyin gerçekliğini kabullenemediğinden ve olağan dışı derecelere ulaşmış ateşinden dolayı bu olayın bir rüya olma olasılığını gözden geçiriyordu.

Arkada kalmış dörtlü ise öylece onları izliyordu. Görkem elimdeki poşetleri yan taraftaki bankın üzerine bıraktı sakince. Birbirlerine sarılmış Halit ve Çiğdeme döndü.

"Bana müsaade o zaman. Zaten Şenay da hep içkili gelince söyleniyor. Bu günlük bu kadar." dedi ve banka koyduğu poşetleri yeniden eline aldı.

Kafası dolu olduğundan pek ne yaptığını bilmiyordu sarışın. Umarım arkadaşları da onun bu halini sorgulamazdı.

Yanındaki esmer oğlana gözlerini hiç değdirmiyordu bunları söylerken. Zaten onun yanından kaçmak için bahane arıyordu. Bu olay işine gelmişti.

"Bunları da eve bırakayım... Malum çocuk hastaymış."

Çiğdem sarışın gence ısrar etmek istese de Halit kolundan tutup onu yapmaması için durdurdu. Çiğdem bu hareketle ona döndüğünde kafasını iki yana salladı uyarırcasına. Sarışın hiç de iyi görünmüyordu. Bu halde içmesindense eve gidip dinlense daha iyi olurdu.

Sanki Halit'in ne söylediğini gözlerinden okuyan Çiğdem dönüp usulca başını salladı Görkem'e. Omuzunu sıktı üzgünce gülümserken.

"İhtiyacın olursa... mesaj at. Tamam mı Görkem kuşum?"

Görkem ona hafifçe gülümseyip başını salladı. Poşetleri alıp esmere hiç dönmeden eve doğru yürümeye başladı. Bu gece sabahı nasıl edecekti bilmiyordu.





İlk düz yazı bölümümüz nasıll

Sıkılmadınız umarım

Okuduğunuz için teşekkürler güzelliklerrrr💗

Mahalle °bxb°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin