Kapı zilinin sesi evin içinde yankılandığında ela gözlü genç hızla kapıya koştu. Bir yandan eliyle saçını düzeltiyor bir yandan da saçma sapan bir şey yapmamak için bildiği bütün duaları okuyordu. Elini kapı koluna attığında zil sesi bir kez daha evin içinde yankılandı. Kıvırcığın bu sabırsız haline karşı istemeden gülümsedi. Kapıyı yavaşça açtı.
Kahve gözlü genç kapının açılması ile ortaya çıkan hafifçe kırmızıya dönmüş, ona kaçamakça bakışlar atan, tatlı ciciv pijamalı genci gördüğünde kendini tutamadan seslice güldü. Alpay bir kez daha ona hiç beklemediği bir şey göstermişti.
Kıvırcık olan ela gözlünün kızacağını bildiğinden gülüşünü saklamak adına ağzını hafifçe eliyle kapatsa da bunun hiçbir anlamının olmadığının farkında değildi. Zaten Alpay onunla dalga geçen kıvırcıktansa inci gibi parlayan dişlere, hafifçe kısılmış kahve gözlere odaklanmıştı. Onun karşısında gülen bu adamın sadece gülüşüyle nabzını
yüz atmışa fırlattığından haberi bile yoktu oysaki."Üzgünüm." dedi Alptuğ eğlenen bir tınıyla. "Böyle bir ev hali beklemiyordum."
Alpay ilk birkaç saniye dalga geçildiğini anlamasa da nihayet kafasına lambalar yanmaya başlamıştı. Kaşları yalancı bir sinirle ve utançla çatıldı. Karşısındaki adamın koluna hafifçe vurdu. Kıvırcık yalancı bir acıyla bağırdığında ise gözlerini devirdi.
"Beni öyle aceleyle çağırmasan üstümü değiştirecek vaktim olurdu. Birde on beş dakika deyip beş dakika içinde geldin piç!"
Alptuğ ela gözlünün bu sitemine karşı sırıtmakla yetindi. Onu böyle sarı civcivli pijama takımı içinde çok da ciddiye alamıyordu. Üstelik ela gözlerindeki ürkekliği fark edebiliyordu. Kaçamakça kapı pervazına tutunmuş nereye koyacağını bilemediği ellerini, iki de bir heyecanla dişlemekten kendini alıkoymaya çalıştığı dudaklarını...
Böyle masumca karşısında duran oğlana karşı bu yüzden yüzüne yüzüne küfür etmesine rağmen içinde kötü hisler oluşmuyordu. Anlamlandıramadığı bir şeyler vardı onda. Şüpheli, merak uyandıran, onu sürekli şaşırtan bir yanı vardı. Alpay hiç insanlara gösterdiği gibi biri değildi. Onun sözleri ile hareketleri arasındaki bu uyumsuzluk bir çeşit tatlılık katıyordu ona.
Kıvırcık olan onu böyle incelemeye dalmışken Alpay ise sadece karşısındaki oğlana kapılmıştı. Gözleri onun kahve gözlerine denk gelmemek için yoğun bir ısrar gösteriyordu. Onun böyle bütün yakışıklılığı ile karşısında gülümsüyor olması kalbini öylesine sıkıştırıyordu ki düzgün nefes alamadığını hissediyordu. Ayak parmakları istemsizce içe bükülüyor, dudaklarında belirsiz bir utanç gülümsemesi oluşuyordu.
İkisi de birbirlerine bakmaya daldıklarından birkaç dakikadır öylece durduklarını fark edemediler. Yine de tetikte olduğundan ilk farkına varan kişi Alpay oldu. Kıvırcığın bakışlarının üstünde dolandığını fark ettiğinde kıyafetini elleri arasına hapsetti. Her zaman için için hedefi olmayı istediği yakıcı bakışlardan kaçınmaya çalıştı. Dudaklarını kendine engel olamadan ısırdı. Gözlerini kaçırdı. Bakışlarını hızlıca ondan çekip yere eğerken hızlı bir şekilde kızarmaya başlayan suratını saklamaya çalıştı. Eğer bir kez olsun gözgöze gelecek olsalar Alptuğ'un onun duygularını bütün çıplaklığı ile görecek olduğunu hissetti. Sanki esmer olanın karşısında savunmasızlığının sınırı yoktu. Kalbinin şiddetli atışları ile oluşan baskıyı görmezden gelemedi.
"B-broş! Ben... ben onu alayım geleyim!" diye bağırdı aklına gelen kaçma yöntemiyle ve hızlıca içeri kaçtı.
Alptuğ ise beyaz pandalı terliklerinin yerde yaptığı sesleri umursamadan koşan çocuğu alık alık izledi. Komik bir görüntüydü ve birazda... şirin.
Kapı pervazına doğru yaslanıp ela gözlünün geri gelmesini beklemeye başladı. Tabi o sırada ela gözlünün içeride elini yüzünü yıkayıp kendine gelmeye çalıştığını tahmin edemezdi. Aynada kendine sakin olma telkinleri verdiğini, içindeki büyük fırtınayı dindirmeye çalıştığını... Ağlamak ve gülmek arasında gidip geldiğini...
Alptuğ ela gözlünün sadece broşu koyduğu yeri unuttuğunu düşünüyordu ve dakikalardır onu aradığını. Kafasında Alpay'a dair tanımlar listesine unutkanlığı da eklemişti. Ki ela gözlü hiç de unutkan sayılmazdı. Sadece karşısındaki kapı pervazına yaslanmış esmer tenli aklını başından alıyordu. Kafasında ona dair olmayan hiçbir düşünce barınamıyordu. Adını bile unutacak kıvama geliyordu. Hele ki bu esmer oğlan ona böylesine güzel gülümsüyorsa... İçeride kalp krizi geçirmemek adına yaptığı eylemleri Alptuğ bilse kendini yere ata ata gülerdi.
Beyaz pandalı terliklerin takırtıları yeniden duyulmaya başladığında Alptuğ biraz geri çekilerek kendini toparladı. Ani bir duraksamayla sesler yeniden uzaklaştığında ne olduğunu anlamasa da sadece iç çekti. Ne karışık adamdı şu Alpay!
Ela gözlü ise sadece broşu yeni hatırlamıştı ve onu almak üzere salona koşuyordu. Bu utanç verici anı Alptuğ'un fark etmemiş olmasını diliyor ve hızla kapıya doğru koşuyordu. Terliklerinin yaptığı gürültüyü aklına getirebilse kıvırcığın elbetteki bu anı fark ettiğini anlayıp daha çok utanabilirdi. Neyse ki bunu gece yatağa girdiği zaman düşünürken fark edecekti ve kendini yiyip bitirecekti. Şu an değil.
"Ş-şey buldum." dedi broşu esmere doğru hızla uzatırken.
Bir anlık bir şeydi parmaklarına değen parmaklar... ama bütün bedeni titredi sanki. Göğsü delicesine çarpmaya başladı. İçine yumuşak bir melodi doluyordu ve sıcaklığı bütün bedenine akıyordu. Parmak uçlarından yayılan sıcaklık bütün vücudunu alev alev yakıyordu. Yutkundu. Çekemedi elini birkaç saniye. Gözleri sonunda esmerin gözlerine değdiğinde onun sorgular bakışlarını fark ettiği anda patmaklarını hızlıca kendine çekti. Gergince gülümsemeye çalışırken ellerini arkasına sakladı suçlu bir çocuk gibi.
"Ş-şey gitsen iyi olur. Yani... Git."
Karşısındaki adamın titrek bakışlarını fark eden Alptuğ anlamazca bakıyordu ona. Neden kırmızılık yüzünden boynuna da yayılıyordu? Yoksa hasta mıydı hala ela gözlü? Ondan mı böyle garip davranıyordu? Ya da mahçup muydu ona karşı?
Kafasında onlarca soru işareti vardı. Bu yüzden en mantıklı bulduğu şeyi yapıp elini ela gözlünün alnına koydu.
"Hayır çok sıcak da değil aslında..."
Alpay ise anın şokuyla kalakalmıştı. O an yeterince kırmızı değilmiş gibi daha da kırmızıya boyandığında yutkunamadı bile. Sevdiği adam tam karşısında kendi isteği ile ona dokunuyordu. Nefes bile almadı anlamsız bir çabayla bunu uzatmak istediğinden. Sanki Alptuğ şu an ki durumun farkına varınca elini hızlıca onun alnından çekecekti. Yatma saati geçmiş bir çocuğun daha fazla kalmak istediğinden sesini bile çıkarmadan oturmasına benzerdi yaptığı. Mantıksızdı. Gerçi esmerin yanındayken neler neler mantıklı geliyordu ona. Bunu mu sorgulayacaktı?
Bütün ısının kaynağı el alnından çekildiğinde kapı girişinde öyle çakılı kaldı. Sanki her şeyini kaybetmiş gibi ona veda sözleri mırıldanıp giden adamı izledi. Kısık sesle ne üdüğü belirsiz cevap verdi ona. O içeri girip de karşı evin kapısı suratına kapandığında bile o sadece orada düşünme kabileyetini kaybetmiş gibi dikiliyordu. Elini Alptuğ'un koyduğu yerin üstüne koydu. Aptalca gülümsedi bir anda. Kıkırdadı. Kapıyı hızlıca kapattı ve içeri girdi. Eli hala alnındaydı. Deli gibi gülüyordu. Kim bilir belki de deliydi zaten. Bir esmere deli...
Okuduğunuz için teşekkür ederimmmm💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalle °bxb°
RomanceAlptuğ: Uğraşma benimle siktir git 053********: Niye perdeyi çekip manzaramı bozdun şimdi Alptuğ: Sapığın teki dikizliyor da odamı ondan 053********: Hay allah kimmiş ki o 053********: Her kimse inşallah çok bakmamıştır yoksa kalp desenli çirkin don...