"Hadi, çabuk ol. Biraz daha bunlardan bahsetmeye devam edersek yarandan kan fışkırmaya devam edecek ve bu gidişle öleceksin."
"B-bekle biraz, burada hiç insan yok, beni görüp telaşa kapılırlarsa?"
"Ah, evet, evet... al şunu o zaman."
Üstündeki siyah kapşonluya benzer bezi çıkardı ve üstüme attı. Altına giydiği deri pantolon ve çamurla kirlenmiş beyaz tişörtle kaldı. Kemerindeki hançerleri, ok ve yayını saymıyorum bile. Dostum, burada neler oluyor? Ayrıca deri pantolonların fiyatından haberi var mı?
Şu anda annem burada olsaydı ne derdi o kadar iyi biliyorum ki! Bir dakika... demin ne demiştim?
Hmm... annem burada olsayd-Doğru ya, ANNEM!
Ya sağ çıkamamışsa? Ya biyerine bir şey olmuşsa? -diye aklımdan geçirirken bir yandan da daha beş dakika önce tanıştığım bir yabancıya güvenip onun evine gidiyordum. Ha bir de arada birşey daha hatırlamıştım. Yanlış hatırlamıyorsam o an kafamdan geçen bir diğer konu ise:
Edward demin neyden bahsetmişti? Korumam gereken iki taş... mavi olan boynumda diğeri isee... o çılgına dönmüş çocukta. AMA NASIL ALACAĞIM O TAŞI ONDAN YA?! UMARIM BENİMLE BERAVER TAŞI DA DENİZE ATMAMIŞTIR, EĞER ÖYLE BİR ŞEY YAPTIYSA YEMİN EDERİM Kİ ONU İLK GÖRDÜĞÜM YERDE BOĞARAK ÖLDÜRECEĞİM!Aynen bu şekildeydi... Evet, kabul ediyorum o zamanlar saf ve aptal biriydim. Ayrıca pısırık, korkak, her şeye burnunu soktuktan sonra Azrail'le bi kahve içip gelen biri de... tamam, tamam, kısacası... öyle biriydim işte. Ama artık değilim, yani... kısmen. Peki ne mi oldu da değiştim? Hepsi Edward'ın babası sayesinde!
Edward'ın evine gittikten sonra Edward'ın annesi yaramı pansumanladı ve bir kaç bilgi verdi. Genelleme yapacak olursak hepsi peri masallarındaki kadar kurgu doluydu ama bu tür şeyleri bir elf söyleyince inanası geliyor tabi insanın. Söylediğine göre bunlar birer peri masalı değil, gerçekte varolan şeylermiş.
***
Edward'ın annesi bayan Claris insan olduğumu öğrenince biraz afalladı ama yine de gereğinden fazla normal karşıladı galiba. Bayan Claris benim kulaklarıma bir büyü yaptıktan sonra artık bende elf gibi görünüyordum. O günün akşamı Edward'ın babası Stew amca geldi ve artık o da durumumu biliyordu. Stew amca bana birinin aile resmini gösterdi ve tek tek tanıtmaya başladı.
Resimdeki arkada duran kişiyi gösterdi ve "O taşları bu adamdan koruyorsun. O babanın sana 'canavar' olarak tanıttığı kişi. "Dedi.
Solunda duran çocuğu gösterdi ve "bu ise onun en büyük oğlu. Biyolojik olarak yirmi altı, gerçek olarak ise iki yüz doksan dokuz yaşında." Dedi.
Sağında duran çocuğu gösterdi ve "bu çocuk ise en küçük oğlu. Biyolojik olarak yirmi beş, gerçek olarak ise iki yüz seksen yedi yaşında." Dedi. O çocuğu gördüğüme şaşırdım çünkü o çocuk, delirmiş çocuğun ta kendisiydi! Bir dakika, onu nasıl yaşıtım olarak görebilmiştim ki! O yirmi beş yaşında! Ya da iki yüz seksen yedi... her neyse!
"Bir şey diyeceğim ama kızmayın..." dedim usulca.
"Taş kaybolmuş daha kötü ne olabilir ki? Söyle." Dedi Edward sinirli bir şekilde.
"Taş... o... kayboldu ama... sanırım buldum."
"N-NASIL YANİ! Bu çok güzel bir haber!" Dedi mutlulukla dolup taşarken Edward.
"O... tam olarak o çocuğun elindeydi onu kaybettiğimde." Diyiverdim.
"N-NASIL YANİ! Bu çok kötü bir haber..." dedi suçlayıcı bakışlar atarken Andrew...
Gözlerimden istemsizce yaşlar akarken Andrew beni azarlamaya devam ediyordu. Stew amca sessizce ayağı kalktı ve "YETER" diye bağırdı Andrew'e.
"Kız nereden bilsin o canavarın oğlu olduğunu? Bu günden itibaren onu eğiteceğim ve elimize bir fırsat geçtiği anda o kolyeyi"
Ortam sessizleşti ve bayan Claris herkesin yatağını hazırladı.
3 hafta sonra ...
Stew amca geldi ve,"TAŞI ALMANIN YOLUNU BULDUM!" Diye bağırdı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Sıcak Bir Tonu
FantasyIris yanlışlıkla başka bir evrene ışınlanması sonucu nesilden nesile ailesine aktarılan önemli iki taştan birini kaybeder. Taşı bulabilmek için önce etrafını tanıması gerekir ve birkaç yıl sonra hem neden bu taşların bu kadar önemli olduğunu anlamak...