1997,
dumbledore'un ölümünden
iki gün önceEN BÜYÜK BÜYÜCÜLERİN bile yüreğinde biraz korku bulunurdu.
Yo, kendileri için olan bir tür korkudan bahsetmiyoruz.
En büyükler yalnızca sevdikleri için korkarlardı çünkü sihir damarlarınızda aksa da, öldüren laneti uygulayacak cesaretiniz olsa da, bilekleriniz dövüş için usta olsa da sevdiğinizin kaderini hiçbir mutlak güç değiştiremezdi.
Bundandır ki en büyükler hep yalnızdır. Bu tahta ulaşmak için gereken üstün cesaret ve zekaya ermek için yapayalnız olmayı kabullenmeleri gerekir.
En büyük büyücülerden biri olan Albus Dumbledore yakın tarihte bir tek şunun için endişe ve korku duymuştu: Voldemort'un yükselişi öylesine hızlı ilerlemişti ki, onu yeneceğine inandığı Harry Potter 4. senesinde ve 5. senesinde ölümle burun buruna geldiğinde.
Çok iyi hatırlıyoru Albus, yüreğinin nasıl kaçacak yer bulamadığını. Çocuğun hayatı için değildi tabii ki de korkusu, büyücülük dünyasının geleceği içindi.
Ve şimdi, iyi tarafın kaybedeceğini artık kabullenmiş olduğundan bir çözüm olarak yaptığı planı uygulamaya sokmak için buraya gelmişti.
Gençliğinde yalnızca iki sefer ziyaret ettiği en köklü ve eski büyücü kasabasına.
İki katlı, taştan duvarlarla inşa edilmiş mütevazı bir evin önünde duruyordu.
Hızlı adımlarla bahçeyi geçip kapıyı tıklattı. Evin etrafındaki koruma büyüsünü bizzat kendi yaptığından, yayılan sihri iliklerine kadar hissedebiliyordu.
Kapı yavaşça açıldı. Karşısında aynı kendi gibi 100lerine gelmiş ama kesinlikle Albus'tan daha dinç ve çekici görünen bir tene sahip kadın duruyordu şimdi. Kadının yay misali ince kaşları hafifçe havaya kalktı.
"Bunca zaman sonra?.." diyebildi kadın yalnızca. Gençliğindeki o süt gibi güzel ve şeker gibi tatlı sesinden eser kalmamıştı. Pürüzlü, yaşlı bir sesti artık.
"Beni içeri davet etmeni rica edebilir miyim, sevgili dostum Clarice? Aksi halde bacadan gireceğim. Bu oldukça önemli." tatlı tatlı gülümsedi adam.
Kadın sırıttı. "İnatçı bunak," derken yüzü eski ciddi haline döndü. "Niçin geldin?"
"Rica ederim içeri girelim," sonradan bir ley hatırlamış gibi kaşları ilgiyle havaya kalktı, hemen, "Ayrıca biraz tarçınlı çay ve limonlu kek de harika olur." derken göz kırptı.
Bu onların oldukça uzun yıllar önce belirlediği bir şifreydi. Kadın bunu söylemediği sürece Albus Dumbledore'un bedenindeki kimseyi eve almıyordu.
İkisi birlikte içeri girdiler. Şöminenin yanındaki bir kanepeye oturmuş yetmişlerinde gibi görünen bir kadın, pür dikkat örgü örüyordu. Misafirleri olduğunu fark etmemiş gibiydi.
"Şuraya oturabilirsin, Albus." derken yaşlı kadın eliyle şöminenin karşısındaki üçlü koltuğu işaret etti, Albus Dumbledore oturdu.
Örgü ören diğer kadın aniden başını kaldırıp gelenin kim olduğuna bakınca, İngiltere'nin en büyük büyücüsüyle göz göze geldi.
İkisinde de aynı buz mavisi gözler vardı. Aynı dudak kıvrımları, yüz hatları, kaşlar... Kadın elindeki örgüyü bırakıp ayağa kalktı, başıyla hafifçe selam verdi. "Albus Dumbledore musunuz?" afallamış bir sesle sordu, adam onaylayınca gidip hemen elini sıktı. "Ben Clarice Jr. Bagshot. Tanıştığıma memnun oldum, efendim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
national anthem | tom riddle
Fanfictionve dumbledore, tüm sihrini kızına verdi. . . . lord voldemort yükselişe geçerken bir savaş çıkacağını öngören dumbledore, hortkulukları aradığı süre içerisinde kızına da ulaşır. ölmeden önce onunla bir anlaşma yapmak ister. kızının geçmişe döneceği...