3.Bölüm: Silere'nin laneti

20 6 98
                                    

Korkuyla onun halimizle gayet çelişen gülümsemesine baktım. İçim titredi vücudum ile birlikte. Ne olacaktı? Ne istiyordu?

Büyü ile yeterince bağım yok muydu?

Yakut gözleri o gün parıldayan gözlerden onda da olması çabasıydı.

Ah, kime ne? Vur gitsin kızım!

Yüzüne aniden caktığım bir yumrukla afalladı ve benden uzağa doğru sarsıldı, adrenalin vücudumda kol gezerken kırmızı sisten oluşan duvarı yumruklamaya başladım. Arkamda felix'in kendine gelen sesi çınladı. "Ne sağlam vurdun öyle! Woah!"

Pes edip arkama döndüm, ona baktığımda kollarını bağlamış beni izliyordu. Tek kaşını kaldırdı ve alayla burnundan güldü. Sinirle yüzümü buruşturup alçak sesle küfrettim. Kendini ne zannediyordu? Öğretmenlik veya öğrencilik umurumda değildi. Büyü ne kadar uzak kalırsa o kadar iyi olurdu.

"Eee, açılmadı mı? Niye yumruklamaya devam etmiyorsun? Oysa canım öğrencimi izlemek keyifliydi de." İç çekti ve karşıma doğru geldi. Ürperdim.

"Öğrencin olmak istemiyorum." Dedim kararlı bir şekilde gözlerine bakarak. Korkmuştum ama gözlerimden bunu anlamamasını umarak kararlı bir şekilde bakıyordum gözlerine. Tekrar iç çekti, ve kafasını iki yana salladı.

"Keşke karar vermek senin elinde olsaydı, sweetie. Olmadığına göre artık dinler misin beni?" Göğsümdeki korku balonu şişti şişti ve patlayıverdi. Korkuyu tırnaklarımdan saç uçlarıma kadar hissettim. Titrek bir nefes aldığımda başımı iki yana salladım.

"Bırak beni. Rahat bırak." Dedim çatılan kaşlarına doğru. Tepkimin bir anda değişmesiyle duraksamıştı. "Ben o işleri küçükken bıraktım."

"Ne kadar küçükken? Ne oldu da korktun? Hurafeler falan pff..."

Hurafe mi? Aynen. Beni ve geçmişimi hafife mi alıyordu yani şimdi? Sözde öğretmenimdin ha? "Bence hurafeler ile olan bağlantını benle kurma. Hiç kimsenin geçmişini hafife alma." Gözlerimi kısıp söylediğim sözlere omuz silkti ve dudakları aralandı.

" Şuan umrumda değil. Sadece seni bana tanınan süre içerisinde merkeze götürmem ve eğitmem lazım. Tamam? Şimdi dinle beni." Derin nefesler almaya çalıştım. Ne merkezi bu? Nereye götürecek beni? Soramadım. Endişe herşeyin önüne geçiyordu.

" Ben, Felix Underwood olarak, sana el koyuyorum... Carcere*..." Aramızda kırmızı bir duman yavaşca oluşmaya başladığında korkuyla irkildim ancak kıpırdayamadım. Kırmızı tek duman benim gözüm ve onun gözü arasında bir bağ kurarken vücudumdaki  sonuna kadar kasıldı ve ona doğru itilerek yere çöküverdim. Sanki onun önünde egiliyor gibi...

"Ante solem oritur et luna cadit ..." Dediğinde bandajım koptu ve aramızda oluşan hava akımında dolanmaya başladı. Gözümden onun yüzüne doğru parlayan ışık diğer çene hattına yansıdı. "Coniungere ad eam!"

Onunda yakut gözü parlamaya başladığında gözümden yükselen bir ateş hissettim. Bir sıcaklık. Korku bütün damarlarimi patlatircasina pompalaniyordu ki bu da gözümün böyle bir tepki vermesine neden olmuştu. Bir çığlık attım ve gozumde yukselmek için çırpınan şey ortaya çıktı.

Felix'in kaşlari catildiginda onun için bir şeylerin iyi gitmediğini anladım. Bir an mutlu oldum gibi ancak çektiğim sancı bunu benim içinde geçerli kıldığı için mutluluk uzun sürmedi.

Gözümden yükselen bir dal, serpildi ve yeşil yapış yapış ve hastalıklı bir şey üstünden akarken aramıza doğanın temiz kokusunu ve zehrin boğucu kokusunu birlikte verdi. Agaç yakut gözüne doğru uzandigimda felix'in geriye doğru adım atmaya çalıştığını gördüm. Kaçacak mıydı? Ah, keşke kaçsaydı.

DAĞIN SEÇİLMİŞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin