3

105 14 1
                                    

Gecenin ilerleyen saatlerinde herhangi bir sorun çıkmadığından Namjoon hyung beni daha erken gönderip dinlenmemi istediğini söylediği için erken çıkmamı sağlamıştı. Sabah kafeyi açacağımdan eve gidip uyumaktan başka bir şey yapamazdım ki her gün olduğu gibi bugün de öyle olmalıydı. Ancak motoruma atladığım anda beni takip eden araba fikrimi değiştirmeme sebep olmuştu.

Her sağa kırdığımda o da takip ediyordu bu nedenle evimin yolunu değiştirdim ve ormanın içinde bildiğim bir yola saptım. Motorumla onlardan daha hızlı ilerlediğimden yakalayamazlardı. 

Aramızdaki mesafeyi iyice açtıktan sonra motoru ışıksız bir yerde durdurup kapattıktan sonra çalılıkların arasında saklandım. Telefonumu açıp kamerasını hazır hale getirdim ve arabanın geçmesi için bekledim. Önümden geçen beyaz jeep markalı arabanın plakasını çektikten sonra çalılıkların arasındaki en derin yere yerleştim ve soluklandım. Araba geri dönerken önümdeki yolda durdu ve içinden birisi çıktı. 

''Patron gözümüzü ayırmadık ancak motoru yakalamak mümkün değildi. Arabayı ormana soktuk ancak aralara girip uzaklaşmış olmalı.'' dedi. Karşısındaki kişi hoparlörde olduğundan ben de sesini duyabilmiştim. ''Aptallar! Nasıl gözünüzü ayırırsınız! Size o çocuğu bana getirin demiştim!'' Bu bugün gelen adamdı! 

İlk önce arkadaşlarımı arayıp cevap alamadıktan sonra cebimde olan kağıdı çıkarıp bugün numarasını bırakan Taehyung'un numarasını tuşladım ve aradım. İki veya üç çalıştan sonra gelen cevapla nefesimi tuttum. Adam hala önümde durduğundan konuşamıyordum. 

''Alo? Kimsin?'' 

Fısıldayarak ''Jeon'' diyebildim. Fısıldamamın ardından ayağım kafif kayıyormuş gibi olduğundan arkamdaki ağaca yaslandım ancak ses çıkarmıştım. Önümdeki adam sesi duyunca yerinde kıpırdanmış ve telefonu kulağından indirmişti. 

''Buradaysan çık! Beni uğraştırma! Seni sağlam götürmem gerek vuramam!'' dedi. Tek elimde hem ağzımı hem de burnumu kapatırken tekrar Taehyung'un sesi geldi telefondan. 

''Jeon? Başın mı dertte? Konuşamayacak durumdaysan bana konumunu at. Olduğun yerde kal ve ayrılma'' 

Telefonu kapatmadan sessizce  beklemeye başladım. Adam önümde tur atarken ses çıkarmamaya çalıştım.

''Konuma doğru geliyorum. Yerinden ayrılma''

Taehyung'un  sesiyle rahatladım. Birinin bana yardım edeceği düşüncesiyle rahatladım daha doğrusu.
Yaklaşan diğer arabanın sesiyle oraya doğru döndüm. Önümdeki adam o arabaya doğru ilerleyince onlardan biri  olduğunu  anladım.

''Patron! Hoş geldin'' diyerek bugün bara gelen adamın önünde eğildi.

''Salak herif! Ne diye kaçırdın elinden!'' diyerek elini havaya saldırıp sert bir şekilde tokat geçirdi adama.
Adam yerinde yalpalarken nefesimi tutmaya başladım. Nabzım olabilecekmiş gibi daha da hızlandı.

''O çocuğa  sahip olacağım dediysem sahip olacağım!  Bulun  onu  çabuk!''  Adamlar önümden ayrılırken kafama binbir türlü soru takılmıştı. Mesela neden bana kafa taktıkları gibi... Bugün ilk defa gördüğüm bir adamdı ancak başında tekin görünmediği de belliydi. Bana bakışını başından beri sevmemiştim ama hizmet sektörünün zorluklarından biri de buydu işte. Bir de insanlara göre her zaman müşteri haklı olmak zorunda olduğu için bazı durumlarda kendimizi haklı çıkarmaya çalışmak oldukça zor oluyordu.

Adı hatırladığım kadarıyla Gong Yoo olan kişi adamlarına emir verdikten sonra elini kafasının arkasına yaslayarak beklemeye başladı. Aradan geçen beş dakikanın ardından ise telefonda Taehyung'un sadece ''Geldim'' dediğini duydum. Telefonun kapanmasıyla ormanın içine başka bir arabanın farının düşmesi bir olmuştu.

Taehyung arabasını Gong Yoo'nun arabasının önüne çekerken, Gong Yoo sanki arabayı biliyormuşçasına sinirlenir şekilde gülümsedi. Taehyung kontağı kapatmadan arabadan indiğinde şöfor koltuğunun yanına yerleştirdiği tüfeği aldı ve omzuna attı.

''Ooo Gong Yoo bey! Bu saatte burada ne işiniz var böyle?''
''Asıl benim sana bu soruyu sormam lazımdı. Senin gibi ünlü bir polis memurunun buralarda ne işi olur gece gece söylesene Taehyung?''

''Ava çıktım.'' dedi eliyle omzundaki tüfeği göstererek. ''Belli olmuyor mu?'' soruyu Gong Yoo'ya yönelttiğinde tehdidi havada hissediliyordu.

''Oluyor.. oluyor'' kafasını sallayarak konuştu Gong Yoo. Cebinden sigara çıkardı ve yaktı.

''Tüfek kullanmakta da çok iyi değilimdir. Yanlışlıkla yaralanmanı istemem Yoo. Bir an önce uzaklaşmaya ne dersin?''

''Tabi. Önce adamlarımı çağırayım ki sen de rahat rahat birini yanlışlıkla vurmadan uzayalım değil mi?''

''Öyle'' dedi Taehyung. Hiç etrafına bile bakmıyordu. Gözleri sadece Gong Yoo'nun üzerindeydi.

''Ha bir de.. El lezzetini beğendiğim kişilerden uzak dur. Bilirsin öyle her kahveyi içemem. Sonra seni barista yapmak zorunda kalmayalım değil mi?'' derin bir nefes aldı. ''Umarım anlatabiliyorumdur derdimi''

''Kaşıntın belli oldu şimdi. Ne yazık ki el lezzeti kadar kendisi de güzel. Bence yanıma iyi yakışır. Bu konuda çakışmayalım Taehyung.''

''Bizim seninle çakışmadığımız bir konu var mı sence?'' Elini Gong Yoo'nun omuzuna yerleştirdi. ''Umarım derdimi anlamışsındır Yoo. Sevdiğim şeylerin elimden alınmasını hiç sevmem ki bunu da en iyi sen bilirsin.''

Elini omzundan çektikten sonra kendi arabasına kalçasını yasladı.

''Daha önceki tatsız şeyleri yaşamak istiyorsan böyle devam et. Benim için seni enselemek bir zevktir. Ki görüyorsun en ufak bir ormanın dibinde bile bulabiliyorum seni. Üstelik tek başınasın. Bir dahakine bu kadar rahat olmanı sağlamayacağımdan emin olabilirsin'' dedi eliyle Gong Yoo'nun duruş pozisyonunu gösterirken.

''Pekala'' dedi Gong Yoo. Telefonunu eline aldı ve adamlarını geri çağırdı. Adamları koşarak olduğum yere doğru geri gelirken nefesim daralmıştı yine. İlacımı unutmamın da tam sırasıydı tabi ki! Çünkü Jeon Jungkook olmanın kurallarından birisi ihtiyaç halindeyken hiçbir ilacımın yanımda bulunmamasıdır. 

Tek elim ile kalbimi tutarken ellerimi önümdeki çimenlik alana doğru yasladım ve eğildim. Nefesimi düzeltmeye çalışıyordum ancak bir türlü başaramıyordum. Böyle şeyler astım hastaları için çok zordur ki üstelik inhaler taşımıyorsanız ölümün eşiğinde olduğunuzu bilmelisinizdir.

Nabzım nefes alamamamdan ötürü artarken gözlerim kararmaya başlamıştı. Arabaların uzaklaşma seslerini duyduğumda Taehyung'un beni bulmaya çalıştığını görmüştüm. Çalılıkların arasından elimi sallayarak ses çıkarmaya çalıştım. Nefes alamadığımdan kızarmaya hatta morarmaya başladığımı hissedebiliyordum.

Alabildiğim son nefesle Taehyung'un adını seslenerek duymasını sağladım. O koşarak yanıma geldiğinde hatırladığım son şey beni kucağında taşıyıp arabasına bindirmesiydi.

coptender - taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin