Birkaç hafta sonra iyileşebilmiş ve derslerime dönmüştüm. Tek tutunacak dalım ve kurtarıcım onlardı, her ne kadar annem ve babamdan bize para kalmış olsa da ömrümüzün sonuna kadar yetmeyecekti. Bunun için de daha çok çalışıp çabalamam gerekiyordu.
Aynanın karşısında kırmızı kravatımı düzelltim ve çantamı alıp odadan çıktım. Merdivenleri ikişer üçer iniyordum, kahvaltıyı kaçırmıştım ve dersleri de kaçıramazdım. Merdivenlerin sonuna geldiğimde adımımı atıp hemen geriye çekildim. Tom ve Slytherin'den bir kız konuşuyordu. Ne konuştuklarını merak ediyordum elbette.
Kız ona gülerek bir şeyler anlatıyordu ve Tom'da gülümsüyordu. Tom gülümsemeyi biliyor muydu? Ne anlattığını duymak için duvarın köşesine geçtim.
Kız, Tom'un koluna dokunup sıvazladı. "Bu akşam istersen bize katılabilirsin. Hem kaynaşmış oluruz." dedi.
Tom'un yüzünde flörtöz bir gülümseme vardı. Ve kızla çok yakın temastaydılar. Bu kızı tanıyordum. Draco Malfoy'un ablası Aurora Malfoy'du.
"Gelirim." dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Gidecek miydi cidden?
Neden bu kadar şaşırıyorum ki? Zaten onu tanımıyordum.
Kız memnuniyetle gülümsedi ve kulağına bir şey fısıldayıp gitti. Kız gider gitmez Tom'un yüzünde tiksinti dolu bir ifade belirdi. Bu da neydi böyle? Kravatını düzeltti ve benim olduğum tarafa doğru geliyordu.
"Birkaç yılda buranın geneleve dönüşeceğini düşünmemiştim. Gerçi değişen ne var ki? Eskiden de böyleydi." diye mırıldandı kendi kendine. O an içimde deli bir öfke açığa çıktı. Ne sanıyordu bu kendini!
Duvarın arkasından çıkıp ona doğru ilerlediğimde bir kaşı havalandı. Yüzümde küçümseyici bir gülümsemeyle ona yürüdüm ve karşı karşıya geldiğimizde ikimizde durduk. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "O halde hiç yabancılık çekmezsin Riddle. Evine hoş geldin." dedim.
Yüzünde bir sırıtma belirdi . Cevap bile vermemişti, en garibi de buydu zaten. Dudaklarımı sinirle birbirine bastırıp yanından ayrıldım. Düello vardı bugün. Umarım bana denk gelirdi de onu mahvedebilme fırsatına kavuşmuş olurdum.
Tüm öğle arasını kütüphanede geçirip yeni büyüler öğrenmeye çalıştım. Bu düello benim için önemliydi, karşıma kim gelirse gelsin ben kazanmalıydım. Snape'in zaten gözüne batıyordum ve daha fazla hata yapmaya yer yoktu.
Dalgın dalgın kitapları karıştırırken ani bir sesle yerimden sıçradım. Kafamın üzerinde, havada minik havayı fişekler patlıyordu. Ah, ikizler... İkisi de saklandığı yerden çıktı ve sağımdaki ve solumdaki sandalyelere oturdular.
"Bir gün beni gerçekten katil yapacaksınız." dedim sahte bir öfkeyle.
İkisi gönlümü almak istercesine yanaklarımdan öpüp tekrar yerlerine oturdular. "Burada oturup ineklik yapmayı bırakmalısın. Hadi ama geçen sene daha eğlenceliydin." diye sızlandı Fred. Gülüp kitabın sayfalarına geri döndüğümde gözlerini devirdi.
"Bu sene çok önemli. Siz de seneye bu sınavlara gireceksiniz. Biraz olsun önemseyemez misiniz?" dedim. Sadece Harry'nin ablası değildim, onun arkadaşlarının da ablasıydım. Bazen bir anneden farkım olmuyordu ve bu onların hoşuna gitmese bile seslerini çıkartmıyorlardı.
"Cık cık cık...biz sana hayallerimizden bahsediyoruz, sen bize sınav diyorsun Nora." dedi George kafasını sallayarak. Kafasını yana yatırıp kitaplara baktı ve okuduğum sayfayı okumaya başladı. 10 saniye bile geçmeden yüzünü buruşturup bana baktı. "Bunları okumaktansa ölmeyi yeğlerim." dedi.