Dumbledore kürsüsünden bize doğru bakıyordu. Akşam yemeklerimizi yemiştik ve Dumbledore'un önemli konuşması için bekliyorduk. Ne kadar önemli olduğu tartışılırdı ama muhtemelen sınıf başkanları seçimi yapılmıştı.
Sağımda Ivy oturuyordu ve büyük bir dikkatle Dumbledore'un yapacağı konuşmayı bekliyordu. Ivy ile geçen yıl arkadaş olmuştuk ve o zamandan beri en iyi arkadaşım oydu. Uzun, dalgalı kızıl saçları ve insanı içine çeken mavi gözleri vardı. Yumuşak yüz hatları, uzun kızıl kirpikleri, mavilerine uyum sağlamıştı. Çekici ve güzel bir kızdı, bir erkeği kolayca etkileyebiliyordu. Bazen ben bile onun yapabileceklerinden korkuyordum.
Her ne kadar Hogwarts'ın 'eğlence' anlayışından uzak durmaya çalışsam da ve geçen seneye kadar durmuş olsam da, Ivy geldikten sonra her şey değişmişti. Normalde hiçbir partiye gitmezdim fakat Ivy, partilerin kraliçesi oldu ve beni de zorla götürüyordu.
Bir amacım vardı. Beni ve kardeşimi Dursley'lerden kurtaracak bir amaç. Ailemizin mirası ömrümüzün sonuna kadar yetmeyecek ve bu paraya güvenmeyi de düşünmüyordum. Çoğuna göre göre 'ineklik' olarak görülen bu davranışımı sergilemekten çekinmiyordum.
Slytherin masasına bir anlığına gözüm kaydığında Elijah Malfoy'un ikizine gülümseyerek bir şeyler söylediğini gördüm. Malfoy ikizleri çok soğuk ve ciddi tiplerdi, partilerde görürdüm onları ama daha önce pek vakit geçirmemiştim. Elijah Malfoy'un saçları diğer Malfoy'ların aksine siyahtı, açık bir ten rengine ve soğuk, mavi gözlere sahipti. Mavi gözlerinin parıl parıl parladığı anlar ikizi Aurora ile olan anlarıydı.
Aurora ciddi, soğuk ve mesafeliydi. Elijah'ın ondan eksik kalır yanı yoktu ama o diğer Malfoy'lar gibi insanlara zorbalık yapmıyordu. Yine de herkes ondan çekiniyor ve korkuyordu.
Nasıl oldu da Malfoy ailesinin böyle bir üyesi oldu?
Gülümsemesi bulaşıcıydı sanki. Onu izlerken fark etmeden ben de gülümsüyordum. Fakat beynimin içinde yankılanan o ses sırıtışımı bozdu. Riddle ve sinir bozucu sesi.
Afiyet olsun dedi ve Slytherin masasında onu bulmaya çalıştım. Çok uzun sürmedi, Aurora'nın sağında oturan kızın yanında oturuyordu. Gözlerimiz buluştuğunda sırıttı, açıkça bir şeylerden keyif alıyordu.
Anlam veremeyerek başımı salladım. Yemek yemiyorum ki. Ne saçmalıyorsun Riddle?
Ne demek yemek yemiyorsun? Malfoy'u yedin bitirdin var ya
Dişlerimi öyle bir sıktım ki çenem kırılacak gibi oldu. Derin bir nefes verirken gözlerimi kapadım. Cinayet legal değil, bu yüzden Riddle'ı öldüremem. Sakin olmalıyım.
Ben de ona bakıp sırıttım ve ellerimi masada birleştirdim. Teşekkür ederim Riddle. Son zamanlarda yediğim en iyi yemekti.
Kaşlarını kaldırdı ve alt dudağı kıvrıldı, onun oyununa katılmamı beklemiyor gibiydi. Vay, vay ,vay...küçük melez yoksa şımarık Malfoy'a aşık mı?
Seni ne kadar ilgilendiriyor? Yoksa sen de mi bana aşıksın?
Ah ne demezsin! Aşkımdan ölüyorum senin için. Görüyor musun? Paramparçayım şu an.
Bu kadar üzülmene gerek yok. Ben ikinize de yeterim. dediğimde gülmemek için dudağımı ısırdım.
Hogwarts kızlarının bana bu kadar düşkün olabileceğini düşünmemiştim.
Öyle mi diyorsun? Rüya görüyor gibisin. dedim ama ben bile kendime inanmadım. Riddle Hogwarts'a geldiğinden beri onun peşinden ayrılmıyorlardı. Onları birer fahişe gibi görmesine rağmen peşinden ayrılmıyorlardı. Kendini üstün gören, kızları kullanıp atabileceğini sanan, egolu iğrenç bir insandı. Hiçbir kıza yüz vermezdi, hepsinden nefret ederdi belki de ama onları kendi ihtiyaçları için kullanan bir pislikti.