KAYIP

16 6 0
                                    

Sabah olduğunda başımda şiddetli bir ağrı vardı. Eve nasıl girdiğimi hiç hatırlamıyordum.
Çok uykulu olmalıydım her tarafım ağrıdığından ağrı kesici hap almak zorunda kaldım.
Ardından sabah yürüyüşü iyi olur diye düşünüp dışarıya çıktım.

En sevdiğim mevsim bahardı  benim mutluluk kaynağımdı. Ayrıca doğum de  günüm yarındı.
Her ne kadar kutlayacak kimsem olmasa da kendime pasta alır, tek başıma kutlardım. Üzücü olan şey şuydu ki hayatımda -doğdum doğalı-  doğum günüm hiç kutlanmamıştı.  Anneme küçükken hep söylerdim ancak annem her defasında, defasında öfkelen...

                           •
Ben niye dışarıdaydım ki?  saate baktım işe yine geç kalmıştım.
5 kilometre uzaktaydı işim.
Hızlı adımlarla yürüsem de koltuk altı değneğimle bu olmuyordu. Gerçi neden yaralanmıştım hatırlamıyorum.
İşe vardım patronum sinirli bir şekilde bakıyordu , onun bu bakışlarından endişelenip.

"Özür dilerim bayan Alin geç kaldığımı biliyorum" dedim.
Sert bir şekilde bana bakıp

"Kovulduğun işe bir de yüzsüz bir şekilde mi geliyorsun çabuk defol buradan!"

Şaşkınlığımı gizleyememiştim gözlerim büyümüştü.

"Ama bayan Alin şey ben. Ne? "

Bir an duraksadım.
Başımın ağrısı hatırlamaya çalıştıkça artıyordu , daha da artan ağrı ile boşluğa baktı gözlerim.
Bayan Alin ise hakaret ettikten sonra  "güvenlik!" diye haykırdı.
Ne olup bittiğini anlayamadan dışarıya atılmıştım.

Mutsuz bir halde sokaklarda yürüdüm yaralı ayağım umrunda bile değildi. Düşüncelerim daha da bulanıklıkışıyorken ağrılarım ise şiddetleniyordu. Daha fazla dayanamayıp tenha sokağın sonundaki bir barın merdivenlerinin kenarına oturdum.
Ellerimle yüzümü kapatarak ne olup bittiğini anlamaya çalıştım. Öfke krizimi bastıramadım ,  sinirden çığlık atıp ellerimi yüzümden kaldırıp , saçlarımı çekiştirdim.
Deli gibi atan kalbimi tek elimle tutup sakinleştirmeye çalışıyordum ama hiçbir fayda etmedi.
Duygularımı hem kontrol edemiyor hem de dalıp gidiyordum.
Düşüncelerim arttıkça deliriyordum, aklım yerinden oynuyordu sanki.

Omzumda bir el hissetmele ürpertiye ayağa kalktım karşımda Charles vardı.
Onca yıl sonra onu görmüş ve tanımıştım ve bu beni heyecanlandırmıştı.

"Sen, sen Charles bu sen misin?"
Heyecandan kekeliyordum. En yakın dostumu görmek beni mutlu etmişti.
Charles tek kaşını kaldırıp gülümsedi. Bu kendi aramızda yaptığımız ikonik bir hareketti.

"Ta kendisi fıstık." dedi. Benim aksine o benimle karşılaştığına şaşırmıyor gibiydi.

Daha dün hatırlıyordum çocukluğumuzu ve şu an geçmişimden birisi karşımdaydı benim acı geçmişimde  olan tek dostumdu.

"İnanmıyorum O kadar yıl sonra seninle tesadüfen karşılaştığımıza" daha fazla gizleyemedim  şaşkınlığımı.

Charles sırıttı
"Senide görmek güzel Fıstığım."
" Ne yapıyorsun burada  böyle?"
"Asıl sen ne yapıyorsun sen sevmezsin böyle yerleri. "
"Çok uzun hikâye." dedim alayla.
"O zaman dinlerim seni, geçen yılları yad ederiz gel istersen. Bir şeyler ısmarlarım hem de."

Aslında onunla oraya girmek istemiyordum çünkü kendi ideolojimle çatışmış olurdum.

"Hayır gelemem çok üzgünüm"
dedim ama içimde bir belki havası vardı.
Charles hiç beklemediğim bir anda elimi tutup;
"Hadi ama büyü artık Karina !  Ne olur bir kerecikten" diye söylendi.

DENEY'İMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin