•{Giriş}•

13 5 15
                                    

Güneş odaya getirilmiş olmalıydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Güneş odaya getirilmiş olmalıydı. Etraf öylesine parlaktı ki gözlerimi açamayışımın başka bir sebebini düşleyemiyordum. Çabamdan ötürü başım zonkluyordu, gözlerim yanıyordu fakat içgüdülerim bana gözlerimi açmam gerektiğini fısıldıyordu. Geçen birkaç dakikanın ardından etrafımı süzecek kadar gözlerimi açabilmiştim. Kalkmayı denedim ancak bunun iyi bir fikir olmadığını anlamam birkaç saniyemi aldı; her yerim, özellikle de başım bir an daha çabalarsam öbür dünyayı boylayacakmış gibi ağrıyordu.

Yanımda kitap okuyan kadın, hemşireye benziyordu, hastanede olmalıydım, hareketlendiğimi fark ettiği anda kitaptaki yerini işaretlemeksizin yanıma koştu ve elini yumuşakça göğsüme koyup hareket etme çabamı engelledi.

"Lütfen yerinizde kalın hanımefendi, bir süre daha hareket etmemelisiniz," dedi hızlı ancak sakin bir biçimde. Hareket etmemem gerektiğini ben de anlamıştım, bu acıyla anlamamam mümkün değildi zaten.

"Lütfen yatmaya devam edin, ben doktoru çağıracağım," diye ekledi ve ardından seri bir biçimde odadan çıktı. Bu sırada anlama kabiliyetimin yavaşça yüklendiğini hissediyordum, düşünceler mantıklı bir düzleme girmeye başlamıştı. Emredildiği üzere gram hareket etmeden, daha doğrusu buna cesaret edemeyerek gözlerimle az önce kadının oturduğu yerden başlayarak etrafı taramaya başladım.

Oda genel olarak krem renklerle ev hissi verilmeye çalışılmış ancak medikal malzemelerin mavi/beyaz temalı renkleriyle hastane olduğu gizlenememiş bir odaydı. Sol tarafımda tekli bir koltuk ve puf, sağımdaysa pencere vardı. Henüz bulutlu zihnimle tam bir değerlendirme yapamazken bile buranın minik mutfağı ve hatta televizyonuyla işlevsel bir hastane odası olduğunu görebiliyordum. Çıkan kadının okuduğu şeyi merak edip adını görmek için doğrulmaya çalıştım ancak uyandığım zamankinden çok daha net hissedebildiğim acıyla yerime çakıldım, keskin acı kendime bakmayı akıl etmemi sağlamıştı.

Doğru ya, hastanedeydim. Hasta olmalıydım.

Vücudumun görebildiğim kadarından anladığım kadarıyla, görmemi engelleyen şeyler vardı; hasta değil, kazazede gibi bir şey olmalıydım.

Hissedebildiğim kadarıyla sol kolum ve bacağım kırıktı, nefes almanın da canımı yaktığını fark ettim ama ağzımda oksijen veren tüplerden yoktu, bu yüzden sorunun kaburgalarımla alakalı olduğuna kanaat getirdim. Susamıştım fakat bu mevcut sorunlarımı düşündüğümde fazla önemli gelmemişti. En büyük acı başımdaydı. Sağlam elimle dokunmaya çalıştığımda onca sargının altından bile acıyan kafamla alakalı ciddi korkularım vardı.

Bir noktada çok korktuğum, tüm bu kendini-tarama esnasında sürekli olarak görmezden geldiğim soru kaçınılmaz oldu: Bu nasıl olmuştu?

Bunu sorduğum anda kapkaranlık bir boşlukla karşı karşıya kaldım, o ana dek sorunsuzca akan düşüncelerim bu soruyla karşı karşıya kaldığında bir anda yanık ip gibi kesiliveriyordu. Önemsiz bir şeyi unutmak gibi değildi bu, besbelli büyük bir olay olmuştu ve bunu hatırlayamıyordum. Bir an sonra fark ettiğim şey şokla iç çekmeme ve dolayısıyla canımın yanmasına sebep oldu: Hatırlayamadığım tek şey bundan ibaret değildi.

İntihara Meyilli HatıralarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin