"Değerli Firecougars sakinleri, ortak salona lütfen!"
Duvara monte edilmiş megafonlardan aynı anda büyük bir gürültüyle duyulan çağrı, tüm okulu mum gibi ayağa dikmişti. Çünkü ortak salona çağrıların sebebi genelde son derece tehlikeli durum haberi vermek olurdu, ya da aylık altın öğrenci seçimi. Evet, sanırım bu seçim, ay sonu öğrenciler deli gibi büyü çalıştıkları için birden artan fare ve birden azalan kurbağa sayısını açıklar nitelikteydi. Kabaca.
Öğrenciler on dakika içinde eksiksiz bir şekilde salona gittiğinde okul müdürü Bay Min'in kürsüye çıkmasıyla tüm ses kesilmiş, gözler onun üzerine çevrilmişti. Bay Min her zamanki ciddi bakışları, bir çizgi halini almış dudakları ve geriye yatırdığı gri saçlarıyla gerçekten de korkulmayacak gibi değildi. Kendi öğrencilik zamanında dönemler boyu üst üste altın çocuk seçilip hiç arkadaş edinemeyişi çok şaşırtıcı gelmiyordu kulağa. Bay Min insan sevmezdi fakat son derece güçlü etik ahlaki yapısı, eşitlik anlayışı, kritik kararlar verme, üstün yönetim yeteneğiyle ondan başka bir müdürü kimse hayal dahi edemiyordu.
"Buraya toplanma sebebimiz bir seçim ya da tehlike uyarısı değil." Herkes derin derin aldıkları nefesi rahatlıkla geri verirken müdür konuşmaya devam etti. "Okulun, belirli öğrenciler için düzenlediği tatil haberini duymak için buradasınız."
Belirli öğrenciler lafı her ne kadar büyük çoğunluğun modunu düşürmüş olsa da Müdür Min'in karar ve düşüncelerine güvendikleri için umutlarını tamamen kesmemişlerdi. Tatile gitmeye hak kazanacak bu kişilerin, altın çocuk seçilmeyle alakası olmayacağı belliydi çünkü.
"Hepinizin de bildiği üzere okul dışına çıktığınız süre yalnızca yıl sonu, iki aylığına oluyor. Büyü yapmak yasak, büyü hayvanını götürmek yasak ve benzeri bir sürü kurala da tabi tutuluyorsunuz. Fakat ayarladığımız bu on beş günlük tatilde zararlı olmadığı sürece istediğiniz kadar büyü yapabilir, yardımcı hayvanınızı yanınıza alabilir ve kendinize lord gibi bir dönem yaratabilirsiniz."
Herkes duyduklarıyla şok olup sevinçle yerlerinde kıpırdanırken gözler birkaç saniye sonra tekrar müdürü bulmuş ve lafının bitmesini sabırsızlıkla beklemişlerdi.
"Bu imkanı yakalayabilmek için tek yapmanız gereken, bir ay sonra düzenlenecek yarışmada ilk yirmiye girmeniz. Yarışma konusu ise... Tamamen size kalmış."
Meraklı bakışlar üzerine konuşmasındaki arayı hiç uzatmadan devam etti Bay Min.
"Hangi alanda iyiyseniz, ne yönden değerlendirilmek istiyorsanız birazdan güvercinlerin size getireceği kağıtlara yazın ve önümde duran kutuya atın. Aynı veya benzer istekler, alanında uzman kişiler tarafından değerlendirilecek ve kazananlar seçilecek. Hepinize iyi şanslar dilerim, dağılabilirsiniz."
— 1 ay sonra —
Tatil alanına geldikleri ilk günün gecesi, hava serin ve yıldızlıydı. Okulun düzenlediği bungalov tatili öğrenciler ve öğretmenler arasında büyük bir heyecan yaratmıştı. Geniş bir çim alanının ortasında kurulan ışıklandırmalar ve müzik sistemiyle tanışma partisi için her şey hazırdı.
Jungkook kalabalığın arasında dolaşarak düzenlemelerin son kontrollerini yapıyor, öğrenciler özene bezene giydikleri kıyafetler eşliğinde yavaş yavaş toplanmış, arkadan çalan hafif müzikle tanışmaya başlıyor Taehyung ise rahat tavrıyla öğrencilere gülümseyip kısa kısa sohbetler ediyordu.
Parti hız kazandıkça, saatler ilerleyip sarhoşluklar baş gösterince Taehyung'un etrafında bir grup öğrenci toplanmıştı. Sohbetleri esnasında, minyon, sevecen fakat biraz da burnu havada gibi görünen bir gencin dikkatlice öğretmenine yaklaştığı fark edildi.
"Merhaba Bay Kim," dedi, sesinde hafif bir heyecanla. "Konuşmak için bir dakikanız var mı?"
"Tabii, ne hakkında konuşmak istiyorsun?"
Öğrenci, Taehyung'un yanına biraz daha yaklaşıp samimi bir şekilde konuşmaya başladı. "Aslında, sizi hep örnek alıyorum. İşinize duyduğunuz tutku gerçekten ilham verici."
Taehyung, öğrencinin ilgisine karşılık olarak daha dikkatli dinlemeye başladı, yüzünde hafif bir tebessüm bile oluşturmuştu bu cümleler. "Bu benim için çok anlamlı, teşekkürler. Ve... Senin de tutkularını, hedeflerini duymak isterim."
Öğrenci, konuşurken hafifçe Taehyung'un koluna dokundu. "Evet, aslında sizinle daha fazla vakit geçirmek ve bazı tavsiyelerinizi almak istiyorum. Sizin gibi olmak istiyorum."
Bu sırada öğrenci, etraftaki kimseyi umursamadığını gösteren tavırlarla Taehyung'a biraz daha yaklaşarak aralarındaki mesafeyi kapatmaya çalışıyordu. Konuşurken gözlerinin derinliğinde bir şeyler saklıydı, sanki söylediklerinin ötesinde bir anlam var gibiydi.
Taehyung ise öğrencinin bu davranışlarını fark etti ancak belli etmemeye çalıştı. "Bu harika, ne konuda yardıma ihtiyacın varsa konuşabiliriz."
Öğrenci hafifçe gülümseyerek Taehyung'un gözlerine baktı. "Teşekkürler hocam, bu benim için çok önemli," dedi ve parmaklarını hafifçe Taehyung'un kolunda gezdirdi.
Bu samimi an, Jungkook'un uzak bir köşeden durumu gözlemleyip kaşlarını çatarak Taehyung'un kolundan tutup onu hızla kenara çekmesine neden oldu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" diye hışımla sordu, aynı zamanda alandan biraz daha uzaklaşmaya çalışıyordu. "Öğrencilerle böyle yakınlaşmanın doğru olmadığını bilmiyor musun?"
Taehyung, sakin bir şekilde gülümsedi. "Ne demek istiyorsun, Jungkook? Sadece sohbet ediyordum."
Jungkook'un yüzü daha da sertleşti. "Beni aptal yerine koyma. Görüntüye dikkat etmen gerek."
Taehyung omuz silkti. "Her zaman böyle dramatik olmak zorunda mısın? Belki de biraz rahatlamalısındır, hm?"
"Senin rahatlığın yüzünden biz ayrıldık, hatırlıyor musun? Senin umursamazlığın yüzünden!" diye cevap verdi dişlerini sıkarak. Ayrılıklarının konusunu açmak bile istemezken bu cümlelerin dilinden dökülüşüne lanet etti.
Taehyung'un yüzü ise beklemediği konudan gelen bu tepki üzerine bir anlığına ciddileşti, ancak sonra tekrar gülümsedi. "Evet, hatırlıyorum. Senin işkolikliğin yüzünden biz ayrıldık, hatırlıyor musun? Ben sadece hayatımı yaşıyorum."
Tam o anda, partideki hoparlörlerden yavaş bir şarkı çalmaya başladı. Bu, yıllar önce sahilde sarhoş halde uzanırlarken dinledikleri, ikisinin de favorisi olan şarkıydı. İkisi de bir anda duraksadı, gözleri birbirine kilitlendi. Şarkının melodisi, geçmişteki güzel anıları birer birer gözlerinin önüne getirmişti. Çalma listesini kim hazırlamıştı sahiden? Böyle bir anda bu şarkı çalmak zorunda mıydı?
Jungkook derin bir nefes aldı ve gözlerini yere indirdi. "Bu şarkı..." dedi kısık bir sesle, kelimeleri tamamlayamadan. Hoş, o kadar sessiz konuşmuştu ki kendi bile duymakta zorlandı.
Taehyung da gözlerini sabır dilercesine kapatarak derin bir nefes aldı. "Bu şarkı..." dedi. Ama ardından hemen toparlandı. "Bak, tartışmanın bir anlamı yok. Geçmişte kaldı."
Jungkook başını kaldırdı ve Taehyung'a baktı. "Belki de gerçekten önemli olan şu an ne yapacağımız," dedi aceleyle, duygularını bastırarak. "Geçmişle uğraşmak yerine işimize odaklanalım."
Taehyung bir an duraksadı, sonra başını salladı. "Tabii. Şu an önemli olan sadece işimiz."
Şarkının son notaları havada süzülürken, ikisi de o anın büyüsünde kaybolmuş, tartışmayı bir kenara bırakmak zorunda kalmıştı. Ancak, içlerinde hala çözülmemiş duygular ve geçmişin izleri vardı, bu sessiz anlaşmazlık onları yavaşça ayrı düşürdü. Birlikte geçirdikleri güzel günlerin hatırası, aralarındaki soğukluğun ve kırgınlığın ağır yükü altında eziliyordu.
Bu an, hem geçmişin hem de geleceğin belirsizliği içinde kaybolan iki kalbin sessiz çığlığıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
firecougars lovers
Fanfictionyazan: miashibal prompt sahibi: ankseliyete Deniz suyu iyi gelir. Saça, hastalıklara, depresyona... Bir de firecougars aşıklarına.