Sabahın erken saatlerinde, zaten neredeyse hiç uyumamış olan iki öğretmen, öğrenciler için büyük bir kahvaltı düzenlenmişti. Jungkook, içsel duygularını gizlemek için büyük bir çaba sarf ediyordu. Taehyung'un kendisindeki değişimi fark etmesini istemiyor ve aralarındaki ilişkinin sadece iş odaklı olduğunu hissettirmek istiyordu. Çünkü ona daha fazla koz verirse zavallı imajı çizebileceğinden endişeleniyordu.
Yarın olup da kahvaltı zamanı geldiğinde öğrenciler enerjik bir şekilde etrafa dağılıp kendilerine her çeşitten yiyecek alırken, öğretmenler sessizce bir köşeye çekilmişlerdi. Taehyung, Jungkook'un davranışlarında bir değişiklik hissediyordu dün sahildeki geceden sonra ancak sesini çıkarmamıştı. Düne kadar rekabet dolu ve hırslı olan eski sevgilisinin şimdi daha yumuşak ve samimi bir tavır sergilediği herkes tarafından görülüyordu. Bu durum onu içten içe rahatsız etmemiş de değildi çünkü geçmişteki acıları unutup sadece arkadaşça davranmasının gerçek olup olmadığını tartıyordu kafasında.
Jungkook ise dışarıdan sakin ve profesyonel görünmeye çalışıyor, onun gözlerini üzerinde hissettiği her an içsel karmaşasını bastırmak için ekstra çaba sarf ediyordu. Şu an için en önemli olan şey, Taehyung'un kendisine karşı duygusal bir ilgi beslemediğini düşünmesini sağlamaktı.
Kahvaltı sonrasında planlanan ödül avı öncesi iki öğretmen kura ile ekibine alacakları öğrencileri belirlemeye çalışıyordu. Seçim işi bittiğinde ise öğrenciler önden heyecanla giderken o ikisi yan yana sessiz bir şekilde yürüyorlardı. Ancak Taehyung bu sessizliğe daha fazla dayanamayarak yumuşak bir ses tonuyla konuştu: "Bugün biraz değişik gibisin."
Jungkook hafifçe gülümsedi ve başını salladı: "Evet, belki biraz değiştim. Öğrenciler için iyi bir deneyim sunmak istiyorum, sadece bu."
Taehyung, içinden geçenleri anlamaya çalışarak, gülümsedi ve konuyu değiştirdi: "Evet, umarım herkes için unutulmaz bir tatil olur."
Yarışmanın başlayacağı tepeye nihayet ulaştıklarında öğretmenler önde öğrenciler arkada olacak şekilde iki grup halinde sıraya dizildiler. Hepsinin elinde ödüllerin nerede olduğunu gösteren haritalardan vardı ve tüm ödülleri toplayıp aynı tepeye en kısa zamanda varacak olan takım oyunu kazanacaktı. Jungkook ekibine her ne kadar güvense de bu sefer hırsına yenik düşmemeye karar vermiş ve geçmişe dönmenin umurunda olmadığını göstermek istemişti eski sevgilisine.
Oyunun başladığını işaret eden düdük çaldığında bir takım sağa diğeri ise sola dağıldı, herkes kazanmak istediğinden dolayı çalıların hızla ezilme sesleri kulakları dolduruyordu. Bol bol koşuşturma, kaçak büyü ve yardımlaşmalarla geçen oyun kırk dakikanın ardından sona ermiş ve Jungkook'un takımı bitiş tepesine ulaşmıştı. Fakat herkesten aynı anda bir 'off' nidası yükseldi çünkü gittiklerinde Taehyung'un takımı orada gülerek bayrak sallıyordu. Hayır, bu mağlubiyet onun kanında karıncalanmaya sebep olmadı, tamamen olgunca karşılamıştı. Nefeslerini kontrol etmeye çalışarak eski sevgilisinin yanına gitti ve elini uzattı ona.
"Tebrik ederim."
Taehyung ise kafa karışıklığıyla gülümsedi ve başını salladı. "Teşekkürler. Öğrenciler için unutulmaz bir deneyim oldu."
Ancak bozuntuya vermeyen bu sözlerine rağmen içinde, Jungkook'un değişen tavırlarının altında yatan gerçek duyguları sorgulama isteği vardı. Neden bu kadar sakin ve kabullenici olduğunu anlamaya çalışıyordu. Öğrencilerin sevinci arasında, Taehyung ve Jungkook arasında geçen bu sessiz an, ikisinin de derin düşünce ve duygularını keşfetme sürecinin başlangıcı olacaktı.
"Duş alacağım, müsaade edersen tabii."
"Tabii ki."
Jungkook gülümsemek için kendini zorlayan surat ifadesini serbest bıraktı ve hızlı adımlarla bungalova gittikten sonra oturma odasına doğru ilerleyip kendini attı yumuşak kanepenin üzerine. Gözleri odada dolaşırken ise Taehyung'un açıkta duran valizinden sarkan bir tişörtü fark etti. Şüphelendiği şey olup olmadığını anlayabilmek için yerinden yavaşça kalkıp valize ulaştı ve tişörtün ucundan çekti net görebilmek adına. Gözlerine inanamadı ancak o tişört, ilişkilerinin birinci yılı için gittikleri bir tatil beldesinden beraber aldıkları tişörttü, çift tişörtü.
Kalbi hızla atmaya başladı, çünkü bir zamanlar en yakın olduğu kişiye dair anıları canlandırmıştı o an elinde tuttuğu tişört. Fakat bunu görmek içindeki zaten karışık olan duyguları daha karışık hale getirmişti, ne düşüneceğini nasıl davranacağını bilemez hale gelmek kafayı yemesine sebep olacaktı. Ya da gidip Taehyung'un omzuna vura vura ne olsun istiyorsun diye bağırdıktan sonra dudaklarına yapışmasına...
Bir süre daha elindekine bakıp sessizce düşüncelere daldıktan sonra, derin bir nefes aldı ve duygusal dalgalanmalarını içinde tutmaya çalıştı. Kendini toparladıktan sonra ise odayı terk etmeye karar verdi ancak her şey için biraz geç kalmıştı. Ansızın içeri giren Taehyung, odadaki sessizliği ve Jungkook'un endişeli görüntüsünü fark etti. Gözünü önce açıkta duran valize, sonra ise karşısındaki genç adama çevirdi ve hafifçe kaşlarını çattı. Bir sürenin ardından sessizliği artık bozmalıymış gibi hissediyordu.
"Jungkook, sen duşa girmeyecek miydin? Ne yapıyorsun?"
Jungkook, bir an şaşkınlıkla bakıp sonra gülümsedi: "Oh, sadece dinleniyordum. Yorgun düşmüştüm, koltukta biraz zaman geçirmek istedim."
Taehyung hâlâ içinde şüpheyle birlikte başını onaylarcasına yavaşça aşağı yukarı sallayıp kenara çekildi eski sevgilisinin geçebilmesi için fakat sonrasında kendini tutamayıp dile geldi. "Gördün mü?"
"Efendim?" dedi Jungkook tam gidecekken, arkasına dönüp yüz yüze bile gelememişti. Ne yaptığının anlaşılması onu utandırmıştı doğal olarak. "Neyi?"
"İkimiz de neyden bahsettiğimi biliyoruz bence. Gördün mü?"
"Bak." diye cevaplayıp hemen ona doğru bir adım attı Jungkook. "İsteyerek olmadı, sadece gözüm takıldı bir anlığına ve kendimi orada ona bakarken buldum. Eşyalarını kurcalamayı amaçlamamıştım tamam mı, merakıma yenik düştüm ve onu gördüm ama tabii ki anlam yüklememiş olabilirsin normal bir tişört gibi görüp yanına almış olabilirsin gerçekten hiçbir sakıncası yok ben öz-"
"Jungkook. Nefes al."
Gerçekten nefes almayı unuttuğunu fark eden genç adam mahcup bakışları eşliğinde nefesini düzenlemeye çalıştı, empati yaptığında kendisi bu olaya nasıl bir tepki verir bilemiyordu. Bazı zamanlar Taehyung'un sakin ve biraz aldırışsız oluşuna ihtiyacı vardı sanırım.
"Kızmıyorum baktığın için. Şimdi iyi misin?"
"Of... Evet, evet iyiyim ve üzgünüm."
"Valizimi kurcaladığın için mi üzgünsün yoksa onu gördüğün için mi?"
"Şey... Sanırım ikisi için de."
Taehyung güldü, "Benim bildiğim Jungkook da böyleydi zaten. Neyse sorun yok, dediğim gibi, kızmadım."
"Peki... Neden getirdin onu buraya? Sıradanlaştığı için öylesine valize atıp mı geldin?"
"Hayır." diyip derin bir nefes aldı genç adam, birazdan söyleyeceği şeyleri eski sevgilisinin duyacak olması nasıl bir duruma yol açar bilmiyordu ama madem yakalanmıştı, öyleyse bir açıklama yapmalıydı. "Oldum olası onu giyip uyumak beni rahatlattı, yine böyle bir durumda kullanabilmek için yanımda getirdim. Kötü hissettirdiyse asıl ben özür dilerim."
Kafası karışan Jungkook, içine düştükleri bu garip durumu daha fazla uzatmamak adına yalnızca başını onaylarcasına salladı ve kaçırdı bakışlarını. Konuşmaya yeltendiğinde ise boğazının düğümlendiğini hissetmişti.
"Sorun değil. Ben... Ben duşa gireyim."
"Jungkook." diye seslendi, o henüz merdivenleri adımlamamışken.
"Hm?"
"Dün sahilde konuştuğumuz konu yüzünden mi böylesin?"
"Nasılım?"
"Yani, arkadaş gibi davranmaya başlamandan bahsediyorum."
"Çoktan bitmiş gitmiş, ondan geriye sadece tişörtün kaldığı bir şey için fazla katı davrandığımı fark ettim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
firecougars lovers
Fanfictionyazan: miashibal prompt sahibi: ankseliyete Deniz suyu iyi gelir. Saça, hastalıklara, depresyona... Bir de firecougars aşıklarına.