Rutenyadan, İstanbula giden bir gemideydim. Ahşap olan duvaran belimi yasladım, dizlerimi büktüm ve kollarımı bacaklarıma sardım. Üstüm başım dağınık, ağladıktan sonra beyaz olduğu için kızaran yüzüm.
Zar zor nefes alıyordum, gözlerimi tek bir yere dikmiştim. Neredeyse gözlerimi kırpmıyordum bile. Saatlerdir süren ağlamadan sonra bünyem hayliyle bitkin düştü.
Aklıma annem, babam ve kardeşim geldi...
Onlar geldiği an dudaklarım büzüldü, kaşlarımı çattım ve gözlerim kısıldı. Ağlamalı bir inilti çıkararak başımı geriye verdim. Derin nefes alıp vermeye çalıştım.Kaç kişinin kederi sığmıştı bu gemiye? Kaç kişi kederini alıpta derin deniz sulara atmak istedi? Ailemi öldüren bu vicdansızlar özür dileyipte bu acının geçeceğini mi zannediyorlardı? Ama koparılan bir çiçeği suya koymak kadar gereksizdir kalbe sunulan özür.
Unutmayı diledim, ailemin ve diğer masum insanların akıtılan kanlarını. İşte bu yüzden benim için güçlü bir hafıza, ağır bir cezadır. Gerçi, kim olsa unutamazdı ne kadar yıllar geçse dahi.
Bir kızın sesini duydum biraz uzağımda. Ona çevirdim başımı. Bir şeyler sayıklıyordu, "hepimiz öleceğiz, hepimiz öleceğiz..", garipti biraz. İleri geri sallanıyordu, o da gözlerini bir yere dikmiş bakıyordu. Kıza acıyarak baktım, dayanamadım ve yanına gittim.
Kız beni fark etmemiş gibiydi. Ellerimi iki omzuna uzattım ve başımı ona eğerek, "şşt, ağlama.", dedim. Kız birden sustu. Sallanması durdu, ama bakışları ve yüz ifadeso değişmedi. Onun yanına iyice uerleştim ve daha da yaklaştım.
"Bana ismini söyler misin?", diye sordum kıza. Kupkuru ve çatlamış dudaklarını araladı ve, "M-maria", dedi kekeleyerek.
"Ben Ulina. Söyle bana, ne yaptılar sana?", diye sordum. Bana baktı şişmiş gözleriyle, sanki haftalardır uyumamış gibiydi.
"B-ben öldüm... benim ailem öldü...", dedi ve kendini tutamayarak ağlamaya başladı. Başını aldım ve omuzuma koydum, elini tuttumm ve şefkat dolu hareketlerle nazikçe okşamaya başladım. Gözlerim doldu, başımı yukarı kaldırdım ve derin bir nefes aldım, ister istemez alt dudağımı ısırdım.
Büyük bir sallantı oldu gemide. Çoğu kişi uykusundan uyanıp etrafa bakındı. Maria'nın da ağlaması kesildi. Herkes şaşkınlıkla etrafına bakınmaya başladı. İçeri geminin bazı çalışanları girdi.
"Kalkın, kalkın, çabuk! Hazırlanın! İstanbulaa vardık!", Dedi birisi. Ardından hepsi çıktılar. Kız kucağımdan uzaklaştı. Hepimiz kalktık ve çıkmaya hazırlandık. Teker teker merdivenlerden çıkıp ardından gemiden atladık ve saraya kadar yürüdük. Saraya doğru giderken az da olsa çarşıyı görebilmiştik. Bizim gibi kızlar pazarlarda bir mal gibi satılıyorlardı. Şimdi tekrar sorguladım kendimi, şanslı mıydım yoksa?
Saraya geldiğimizde apar topar harem dedikleri yere girdik. Yaşlı bir kadın ve iki tane orta yaşlarda adamlar vardı. Harem ağaları olsa gerek. Ve bir kadın daha vardı, diğer somurtkan yaşlı kadına göre bu daha güler yüzlüydü. Ama yine kendi otoritesini koruyup gerektiğinde emir veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Anahtarı
Ficção Histórica18 yaşında genç bir kız olan Ulina, 1540 yılında, ailesinden koparılarak, rutenyadan, topkapı sarayına getirildi. Onunla beraber bu saraya gelen kızlar, şehzadenin gözdesi olmak için sıraya girerken, o bir köşede durardı. Fakat bir gün ona, Hürrem s...