Bölüm 1

113 16 30
                                    


1 Şubat 1918

-Faustschlag Harekatından 17 gün önce-

Pskov Yakınları

Alman – Rus Cephe Hattı


Ekim ayında olan devrimden beri Rus cephesi neredeyse tamamen susmuştu. Almanların karşısında pek fazla şansları olmadığını bilen Ruslar takvimler Şubat 1918'i gösterdiğinde barış için en sonunda bir şans yakalamış ve Almanlarla müzakerelere nihayet başlamışlardı.

General Maximiliam Holfman elleri sinirden titrerken karşısında bekleyen askerin yüzüne bile bakmak istemiyordu. O asker her ne kadar onun oğlu Frederick olsa da.

"Bana bak Frederick!" dedi öfkeyle.

"Gerçek bir erkek ağlayan bir kadının arkasına saklanmaz! Batı cephesindeki çarpışmalara artık dayanamadığını annene yazmışsın. O da bana yazdı. Senin barış görüşmeleri sürerken doğu cephesinde olman için yalvardı bana! Ne sefilce bir evlat! Yiğitlik ve cesaret beklerken sen bir kız gibi annene mektuplar yazıyorsun! Kan, çamur ve vahşet içinde geçen günler bir erkeği sadece daha iyi bir adam yapar Frederick. Olması gereken de budur. Erkekler ancak böylece gerçekten bir adam olur. Adam anlıyor musun? Ama o erkek ağlayarak mektuplar yazıyorsa bazı şeylerden şüphe ederim!"

"Baba ben..."

"KES SESİNİ!"

General Holfman ellerini masasına hiddetle vurup ayağa kalkmıştı bir anda.

"Burada baban yok! Komutanın var ve komutanın sana soru sormadan bir daha konuşursan diğer askerlere ne ceza vereceksem onu veririm sana da! Anladın mı?"

Frederick birkaç saniye ne diyeceğini bilmeden öylece kekeledi. Bu devam ederse babasından tıpkı çocukluk günlerindeki gibi sağlam bir dayak yiyeceğini ise adı gibi biliyordu. Hemen kendini toparladı.

"Siz nasıl emrederseniz komutanım!"

Bu cevap üzerine biraz olsun sakinleşmiş gibi görünen General Holfman yavaşça pencereye doğru yöneldi. Birkaç kez oğluna kaçamak bakışlar atsa da esas dikkati dışarıda dolaşan askerlerin üzerindeydi.

"Şunlara bak! Aptal köylü çocukları işte! Müzakereler başladığından beri Ruslarla arkadaş oldular sanki! Barış görüşmeleriymiş!" sesi tükürür gibi çıkıyordu. "Şuna emin olabilirsin asker." diye devam etti sonra. "Bu barış bir yalandan başka bir şey değil! Yakında yeniden gerçeklerin sesini duyacaksın!"

Bu cümlelerin üzerinde o an fazla durmamıştı Frederick. Babasının böyle bilmece gibi konuşmalarına çoktan alışmış, onun cümlelerinde gizli anlamları aramaktan ise çoktan vazgeçmişti. Hâlâ oğluna sırtı dönükken birden yumuşak ve kısık bir sesle yeniden konuşmaya başladı General Holfman.

"Hiç kimse benim oğlum olduğunu bilmeyecek. İnsanlara korkak oğlumu annesinin zırlaması yüzünden doğu cephesine aldırdığımı söylemek istemiyorum. Ne büyük utanç. İsmin bundan böyle Frederick Holfman değil. Bu cephede olduğun müddetçe Sebastian Schmit ismine düzenlenmiş bir kimlik taşıyacaksın. Herkes oğlumun batı cephesinde kahramanca savaştığını düşünmeli."

"Emredersiniz Komutanım!"

O an Frederick'in söylediği cümle bu olsa da içinden geçirdikleri onu vatan haini bile ilan etmeye yetebilirdi. En yakın dostlarının parçalanmış bedenlerini çamurların içinden toplamıştı Frederick. Çocukluk arkadaşı Herman yanına düşen top mermisi yüzünden parçalanıp dört bir yana savrulduğunda hemen oradaydı. 4 yaşında bir oğlu olan Erwin, çocuğunun doğum gününde bir uçaktan atılan bomba yüzünden belinden ikiye ayrılıp havaya savrulduğunda onun son çığlıklarına Frederick şahit olmuştu. Henüz yetişkin bile sayılamayacak askerlerin birer birer ateş hattına sürülüp adeta telef edilmelerini ilk zamanlarında asla affedemeyeceği bir günah olarak görüyordu. Lakin 4 senelik savaşın ardından bunun bu dünyanın gerçeği olduğunu kabullenmişti bile. Asla değiştirmeye gücünün yetmeyeceği bir gerçek. İhtiyarlar planlar yapar ve gençler ölürdü. Ölmeleri beklenirdi. Bunun için adeta teşvik edilirlerdi. Nefret ve öfkeyle doldurulurlar ve birbirlerini öldürmeleri en yüksek erdem olarak pazarlanırdı.

Kar ve AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin