göt bile iki parçayken biz niye yalnızız grubundan:
muslera: saat kaç oldu lan nerede kaldınız?
berkan: abi sadece barış gelmedi
kaan: haberiniz var mı gecikmezdi o antrenmanlara
kerem: dün akşama doğru çıktı evden sonra konuşmadık
abdülkerim: aradım açmadı
kerem: dur bir de ben arayayım
—
art arda çalan telefonla gözlerimi aralamış etrafa bakınmıştım. dün gece barış bizde kalmıştı ve geç saatlere kadar oturup birbirimizden haber alamıyorken neler yaptığımızı konuşmuştuk.
hayli biraz ağlamıştık ve gözlerimiz şişmişti.
barış'a döndüğümde yatağın yarısından fazlasını kaplamış, yüksek sesle horluyordu. çalan telefonun onun olduğunu fark ettiğimde yerden alıp kim olduğuna baktım. kerem arıyordu.
başladım barış'ı dürtüklemeye.
"barış, barış, barış."
"hığ?" kaşlarımı çattım.
"ne hığsı lan? kerem arıyor kalk."
"meşgule at uyuyorum." cümlesini tamamlamasıyla telefon kapanmış, yerine hayran olduğum adam, muslera aramıştı.
düşünsenize geceyi barış alper yılmaz'la geçirip sabahında kerem aktürkoğlu ve fernando muslera'nın aramasıyla uyanıyorsunuz.
"barış." barış yine aynı sesi çıkardığında bu sefer mırıldanarak "muslera arıyor." demiştim.
barış bu sefer hızla ayaklandı.
telefonu elimden alıp kulağına tuttu.
"şey."
"alo? nando?"
"açmadın çalıyor hala." uyku sersemiyken ne kadar tatlı olduğunu düşünerek yanağını öpmüştüm. yüzünde hala yastık izi vardı ve saçları dağınıktı.
"hazırım zaten 5 dakikaya geliyorum abi." barış'ın hızla yataktan kalkıp etrafı incelemesiyle merakla sordum.
"ne oluyor be?"
"nando ağzıma sıçacak antrenmana geciktim." kıkırdayarak üzerinde kırışmış olan polo yakasına ve her ne kadar bol olsa da bileğine kadar büzüşen pantolonuna baktım.
"100 şınavla başlatmazsa adam değilim." hızla komodinin üstünden arabasının anahtarını alarak bana döndü.
"ben kaçıyorum, ararım akşam." kafa salladım ve ayaklanıp yola vurmak için yerdeki battaniyelere basıp düşmeden yürümeye çalıştım.
kapıya geldiğimizde ayakkabılarını giyindi ve tam kapıdan çıkarken geri dönüp yanağımı öptü.
"dikkat et."
"sende kıvırcık." barış evden çıktığında kapıyı kapatıp sırıtarak bizi izleyen belemir'e döndüm.
"anlat."
"neyi be?"
"nasıl sarılarak uyuyacak vaziyete geldiniz onu soruyorum anlat."
"e bir kahve yap da bari." keyifle otururken aynı keyifle belemir mutfağa koştu.
2-3 dakika sonra iki fincan türk kahvesiyle döndüğünde hızla yanıma oturup heyecanla dinlemeye başladı.
aynı heyecanla anlattım olanları.
—
barış:
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.