"Abi ben geldim" dedi Çoban'ın kardeşi. Bir süre konuşamadı Çoban. "Anne korktum biryere gittin diye" "Oğlum ben nasıl gidi verem gardaşın geli verildi götürdü beni" "Niye geldin sen" dedi Çoban sinirli bir tavırla. "Abi özür dilerim herşeyi anlatacağım sana" dedi Jeongin abisine. "Anamı beni bırakıp giderken hiçmi düşünmedin bizi?" "Para hırslı alıp götürmüş seni haline bak" dedi Çoban kardeşine. "Abi herşey size daha iyi bakabilmek içindi beni göndermessin gurbete diye kaçtım." "Evet izin vermezdim Jeongin. Babam şehit oldu gurbette senin gitmene asla izin vermezdim." "Oğlum lütfen durun eve götürün beni dayanamıyorum" dedi anneleri. "Minho istersen ben gideyim konuşacaklarınız vardır." dede Han. "Hayır gitmene gerek yok. Ailemizden biri gibisin zaten." "Tamam" "Baban yurt dışından ne zaman dönecek?" "Bilmiyorum bana hiçbirşey söylemedi ama genelde gittiği zamanlarda bir ay duruyor orada işlerini halledip geliyor." "Han dikkat et endişeleniyorum Hyunjine çok güvenme." "Evet bende endişeleniyorum ama Hyunjin'i yıllardır gördüğüm kadarıyla iyi birisi" "Abi yardım ette annemi eve götürelim"
dedi Jeongin. "Geliyorum" Minho ve Jeongin kapının eşiğinden annelerini geçirmişlerdi. Kadının hayali gerçekleşmişti oğlu sayesinde. Jeongin ona bir tekerlekli sandalye almış gezdirmişti annesini.~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
2 yıl önce
"Jeongin gelmez şimdi sikkesi yoktur" demişti Jungwoon. "Hayır var ama ders çalışıcam." diye bağırdı Jeongin. "Yalan söyleme bari Jeongin abin Çoban babanda yok zaten gurbette." "Babamı ve abimi işin içine katma pislik" "Katarsam ne olur Çoban abin dövermi beni" dedi Jungwoon. Jeongin daha fazla dayanamayıp çekip gitti. Gözlerinden yaş süzülüyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Anca kaçarsın" diye arkasından bağırdı Jungwoon. Jeongin eve gidene kadar perişan olmuştu. Yağmur yağıyordu, topraklar çamur olmuştu. Oldukça eski ayakkabısının kenarları birbirinden ayrılmıştı. Ayakkabıları ve paçaları çamur olmuştu. Eve girince ayakkabısını çıkardığıyla annesine görünmeden hızlıca yırtık çantasına kıyafetlerini, abisiyle ve annesiyle olan fotoğraflarını, anılarını çantaya koydu. Sessizce evden çıktı. "Jeongin oğlum senmisin" "Minho oğlum senmi geldin"
diye annesinin sesini duymuştu kapıyı kapattıktan sonra. İçi sızlamıştı Jeongin'in ama gurbette belki bir iş bulabilir kendi ayakları üzerinde durabilirdi. Ağlamaya devam ediyordu gözleri kızarmıştı. Meydana inmişti o sırada Şehremini ve oğlu ile karşılaştı. "Neyin var senin" dedi Şehremini. "Birşeyim yok efendim" Han endişeli gözlerle ona bakıyordu. Han çok severdi Jeongin'i. Sormak istiyordu ama soramıyordu. Teselli olmak istiyordu ama olamıyordu. "Sana soru sordum." diye sesini yükseltti Şehremini. Cevap vermek zorunda kaldı Jeongin. "Efendim ben gurbete gideceğim ailemle geçim sağlayamıyoruz. Abim çobanlık yapıyor ama kuru ekmeği zor alıyoruz çalışıp onlara destek olmak istiyorum." "Anladım senin yol giderlerini ben karşılayacağım. Aynı zamanda bir iş ayarlatacağım gideceğin yere." Jeongin'in yüzünde güller açmıştı. Birden solmuş olan yüzü parlamıştı. "Gerçektenmi efendim" diye coşkulu bir şekilde bağırdı. "Angora'ya(Ankara) göndereceğim seni işini sen giderken ayarlatacağım birisi seni gelip otogardan alır." "Çok teşekkürler efendim ne kadar teşekkür etsem az" "Tamam uzatma" "Şey annem ve abime söylemeyin lütfen." "Tamam geç otobüsün gelir" dedi Şehremini. Han Jeongin'e göz kırpmıştı gülerek. Gülmüşlerdi birbirlerine çaktırmadan. Otobüs gelmişti artık gitme vakti gelmişti.