"Yavaş! Düşeceksin bak şimdi" kıkırdayarak,topuklu ayakkabılarının üzerin de su birikintisine zıpladı tekrardan.
Hızlıca dengesini kaybedip kaymasın diye elimi beline koydum. Sarhoşluğun verdiği etkiyle oldukça rahat davranıyordu. Onu ilk kez durmadan gülerken görüyordum.
"Şurada ki çizgiye basarsam ölecekmişim" kendisini ellerimin arasından kurtarıp dediğini yaptı ve tekrar atladı.
"Şu haline bak,ıslandın hep" omuzundan düşüp duran kol çantasını sonunda dayanamayıp yere fırlattığın da ne olduğunu anlayamadan olduğu yerde topuklu ayakkabıları üzerine çöktü.
"Kusucam...kusma Yibo...kusucam...hayır kusma! Midem yükseliyor kusucam ben buraya" sanki kendisi başka birisiymiş gibi konuşmasına daha fazla dayanamayıp boş sokak da kahkaha attım.
Birlikte yediğimiz güzel bir yemekten sonra alkolü fazlasıyla uyarmama rağmen kaçırmıştı. Restoran da en son bağırarak şarkı söylemeye başladığında ise kapı dışarı edilmiştik. Yer de duran çantasını daha fazla kirlenmemesi adına alıp omuzuma astım diğer elimle de belinden kavrayıp kaldırmaya çalıştım.
"Şşş bağırma insanlar rahatsız olabilir" gözünün önüne dökülen saçlarını geriye doğru ittim "yüzünü yıkayalım olur mu? Seni bu şekilde evine bırakamam"
"Hayır! Makyajım hep akar!"
"Makyajını da temizleriz. Bak araba şurada hadi ge-"
"Lalalalala duymuyorum seni. Makyajımı asla çıkartmam. Çirkin olurum" elini göğsüme koyup itti beni. Adımlarını ters istikamete doğru çevirince oflayıp peşinden koştum.
Sanki mümkünmüş gibi söylemesi yokmuydu. Kendisine benim gözümden bakmalıydı. Mavi saçları,kızaran yanakları,daima renkli duran dudakları o kadar güzeldi ki kafayı yedirecekti bana.
"Xiao Zhan beni görebiliyormusun? Neredeyim söyle hadi?" Alnımı ovmayı bırakıp sesin geldiği yere bakındım. Siyah arabanın arkasında saklanmış, azıcık kenardan bana bakıyordu. Karanlık sokak da mavi saçları ışıl ışıl parlıyordu.
"Göremiyorum. Nerede acaba Wang Yibo? Hm yoksa şu kırmızı arabanın arkasında mı?" Kıkırtı sesi kulaklarıma dolduğunda istemsizce gülümsedim.
Kırmızı arabaya doğru ilerleyip onu arıyormuş gibi hallere bürünüyor bazen adını sesleniyordum. Saat gece yarısı bire geliyordu. Yibo'yu biran önce ikna edip evine bırakmalıydım ama öyle bir çocuktu ki ne zaman arabaya yönelsek kollarım arasından sıvışıyor arkasına baka baka koşuyordu.
Oyunun bitmesi gerektiğini düşündüğümden siyah arabanın arkasına ilerledim sessiz adımlarla. Arkası dönük bir şekilde ayakkabılarının üzerine çökmüş,ellerini gülmemek için ağzına kapatarak benim olduğum noktaya bakıyordu. Hızlıca elimi beline atıp, bacaklarının altından kavradım ve kucağıma aldım onu.
"Yakalandın! Şimdi nereye kaçacaksın ha söyle?" Yaptığım ani hamle yüzünden ağzından çığlık kaçmış ellerini korkuyla boynuma sarlamıştı. Kucağımda zıplatıp tam yerleştirdim yerine onu.
"Hile yaptın! Kandırdın beni resmen,bırak. Hainsin sen..." Başımı düz yoldan ayırıp anlık ona baktığımda aşağıdan aşağıdan beni izliyordu. "Bakma bana çek gözlerini!" Ellerini gözlerime kapattı. "Öpüşmek istiyormuş gibi bakıyorsun!" Burnumdan derince soludum.
"Gözlerimi kapatırsan düşeriz ama"
"Düşersen kızarım. Bırak beni kendim yürümek istiyorum" ayaklarını inmek için hızlı hızlı sallamaya başlasa da umursamadım. Bırakmayacağımı anlayınca ellerini indirdi gözlerimden. İnadı buraya kadardı işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi| Yizhan
FanfictionWang Yibo: pembe, tüylü kalemimi sen mi çaldın? Tüm hakları Wang Yibo ve Xiao Zhan'ın kalbinde saklıdır Texting,düz yazı Feminen Wang Yibo içerir