Gözlerimin yarısını açtım, bir ses şunları diyordu. "Feride uyan, Feride." Sesin Ahmet olduğuna yemin edebilirdim. Gözlerimi ovuşturdum ve adama baktım, Ahmet'ti. Tahminim doğruydu. "Kalk mı? Uykum var." Dedim kısık bir sesle, Ahmet güldü ve beni belimden sararak kendisine çekti. "Evinde uyursun." Evinde mi? Orası benim evim değil ki? "Orası benim evim değil." Kısık bir sesle, "çocuklarımızın evi olacak" diyordu, sonrasın da bana cevabımı verdi. "Burası benimde evim değil, asıl evim İzmir'de. Ailemin evi." Hm hm, diyerek cevapladım. "Kalkacak mısın ben mi seni götüreyim?" Yine hm hm diye cevapladım. Ahmet cevabını almıştı ki beni kucağına alıp evden çıktı, ev denir mi bilmem.. "ağır değilsin? Yemek yemiyor musun sen hiç?" Dedi, "yemek yemeyi sevmem." Diyerek yanıtladım. Ahmet bir eve girmişti, ev dediğime bakmayın konak. Bugün benim kalktığım konak. İçeri girdiğimiz de gördüğümüz tek şey, Kıvırcık saçlı adamın, Mert'in oyun oynaması, Sıla'nın ise telefonunu kurcalamasıydı. Ahmet pek durmadan üst kata gidip beni kendisinin yatağına yatırdı, "çok fazla uyuyorsun." Dedi bana. "Yani?" Dedim, "uyumak çok güzel." Gülerek cevap verdi. "Çok fazla uyuyorsun." Dedi tekrardan. Bu döngü bitmeyeceği için arkamı döndüm.
Gözümü açtım, yanıma döndüm. Kimse yoktu, ayağa kalktım. Odadan çıkıp aşağı indim, "günaydın Feride hanım." Dedi Sıla dalga geçercesine. "Size sinirliyim, bana bulaşmayın." Dedim bende. Ama birbirimizle şakalaşıyorduk, Sıla ile çok yakın olmuştuk kısa bir sürede. Ahmet'in yanına gittim. Üç kişi oyun oynuyorlardı. "Kıvırcık" dedim. Saçları kıvırcık olan çocuk bana döndü, "sebze miyim ben?" Evet demek isterdim ama diyemedim. "Değilsin, ismin ne?" Diye sordum. "Enes" dedi. Kafamı sallayarak cevap verdim.
"Bir şey içmek ister misiniz?" Dedim, Mert cevap verdi, "ben limonata alırım ye-" bir kelime daha söyleyecekti ama Ahmet dirseğini karnına geçirdi. "Ben limonata alayım." Başımı salladım. "Enes sen?" Enes cevap verdi "aynısından." Sıla'ya döndüm, "ben bir şey içmem ama, soğuk su olabilir." Başımı sallayarak mutfağa gittim. "Bana neden sormadın?" Ahmet'ti bunu diyen. "Sabah akşam kahve içiyorsun odanda, ne içeceğini tahmin etmek zor olmuyor." Hepsi beraber güldüler. İlk olarak Mert'in kini hazırladım, limonları dilimledim, içinde ki çekirdekleri çıkardım, soğuk buzlu bir suya sıktım, biraz şeker ekledim ve bitti. Sonrasın da Enes'in kini yapmaya başladım. Enes'inki de bittikten sonra buzluktan buz çıkartıp buzları kalıbından söktüm, bir bardak alıp içine su koydum, buzları da içine koydum. Sıla'nın ki de hazırdı. Sıra gelmişti Ahmet'e. "Ahmet bey acaba kahvenizi nasıl istersiniz?" Ahmet gülerek cevap verdi, "sade Feride hanım." Ahmet'in de sade kahvesini hazırladıktan sonra bütün hepsini bir tepsiye koyup onlara doğru götürdüm. Herkese içeceğini teslin ettim. "İşte bunlar." Diyerek tepsiyi mutfağa götürdüm. Enes bir yudum aldı,"enfes! Yarın bizim eve gel aşçı olarak çalışmaya başla!" Mert'te tattı, "bu limonlar cennetten düşmüş galiba," gülümsedim. "Şey ben yukarıdayım," dedim, Ahmet kahvesinden bir yudum alarak konuştu. "Bu akşam izmire gidiyoruz, istersen duş al." Dedi. Ben gelmiyorum? Gelmiyeceğim yani. Sen karar veremezdim. "Ben gelmeyeceğim." Diyerek sinirli gözlerle Ahmet'e baktım, "geleceksin" dedi. "Gelmiyorum." Dedim tekrardan, "babanın evinde dövülürken de öyle dersin tamam mı?" İşte bu sözden sonra yutkundum, başımı olumlu şekilde salladım ve koşarak yukarı çıtkım. Üstümü felan giyinmeyecektim, Ahmet'in odasını kurculayacaktım.Ahmet'in odasına girdim ve bir kaç dakika etrafıma bakındım, hayallerimde ki gibiydi. Yani biraz benzerdi. Duvarda ki bir tablo dikkatimi çekti. Sadece mavi ve beyaz boyadan yapılan bir tabloydu, sadece renkler vardı. Ve kötü vuruş darbeleri. Ama hoşuma gitmişti nedense, güzel gözüküyordu. Yani bana göre güzel gözüküyordu. Sonra Ahmet'in dolabı ilgimi çekti. Siyah şeyler nasıl ilgimi çeke biliyordu? Anlayamıyordum. Gerçekten bazı şeyler mantık hatası doluydu. En azından benim için. Dolabı açtım, Ahmet'in o güzel kokusu her tarafımı sardı. Kokuyu ilk içime çektim, sonrasında bir tişört dikkatimi çekti, beyazdı. Siyah çizgileri olan bir tişörttü. Tişörtü kokladım ve yine değişen bir şey yoktu. Mükemmeldi. Biraz daha kurcaladıktan sonra dolaptan da ayrıldım. İlgimi çeken bir kaç detay vardı. Bu kadar günlüğü Ahmet ne yapıyordu? Ve neden mafya olmak istemişti? Neden insanlara acı çektiriyordu? Bunların hepsinin cevabını bulmam lazımdı. Hemde hemen. Ahmet'in banyosunda girdim, yine o kokuyu içime çektim. El yıkama yerine geldim, Ayna'da kendime baktım. Bir kaç sivilcem vardı ama umrumda değildi. Aynanın yanında ki kapağı açtım, bir kaç krem, parfüm, şampuan, krem, ve yine krem. Parfümünden birisini alıp sıkmaya başladım, çok güzel kokuyordu gerçekten. Ahmet'in kokusunu duyduğum an onun Ahmet olduğunu anlardım. "Feride nerdesin? " kimin sesi olduğunu çıkartamadan çekmeceyi kapatıp bir yere saklandım. "feride! " Ahmet'in sesiydi galiba, ama korkuyordum. Ya bana kızarsa? Bu yüzden hiç bir şey diyemedim! Ahmet buraya yaklaşıyordu, seslerden anlaşılıyordu. Gözlerimi elimle kapadım, "Feride neredesin, son kez soruyorum! " korkmuştım, yutkundum. "Eğer bulursam çok kötü şeyler olur! " yine yutkundum. Ahmet şuan banyadaydı. Olduğum yerdeydi. Gözlerimi açtığımda önümdeydi, "Feride? " dedi, "Ahmet." dedim. Ahmet'le biraz bakıştıktan sonra Ahmet beni kolumdan tutarak ortaya çıkardı. "Neden saklandın?" dedi, boğuk sesiyle. "Korktum." diyebildim sadece. "Neyden korktun? " dedi. Ne diyebilirim Ahmet bey? "Yanda ki evde ki odada duyduklarımdan, bırada olduğumu duyunca bana kızmandan. " Ahmet bana sinirle bakıyordu, "her şeyi öğrendin mi? " kafamı salladım. Gülerek beni banyodan dışarı çıkardı, oradanda çıktık. Beni biraz kokladı, "benim parfümüm mü? " korkuyla durmuştum, "özür dilerim. " demek isterdim ama demeden önce parmaklarıyla ağzımı kapattı. "Seni sevdiğimi de biliyorsun değil mi? O çekmeceyi de açtın. " kafamı salladım. "Açtım, biliyorum." dedim. "Bugün benimle İzmir'e geliyorsun, annem ile babama nasıl gelinlerinin olduğunu göstereceğim. Emin ol sevecekler seni. " dedikleri karşısında şok olmuştum, ama bir şeyde diyememiştim. Gülerek beni Sıla'nın odasına koydu ve kendiside aşağı indi. Sıla'nın odasında ne yapacağımı bilmiyordum, bu yüzden yere oturup beklemeye başladım.
Hapşuu!
Hapşu mu? Hapşırıyor muydum ben? Doğru ya soğuk suyla banyo yapmıştım. Çok kurcalama dan yanda ki masa da duran kitabı alıp okumaya başladım.
Hapşuu!
Tekrardan mı? Şu hapşırık yüzünden bir kelime bile okuyamıyordum, Kendini hapşırıklarıma bıraktım, kitabı da masaya. Gözlerimi kapadım. Dünya da ki en güzel şeylerden biri uyumaktı bence. Mükemmeldi. Tabii Ahmet'in önüne geçemezdi. Neler diyordum ben? Kapa gözünü Feride!
***
Gözünü açtığımda bir arabadaydım, Sıla onzuma yatmış şekilde uyuyordu. Ahmet'te araba kullanıyordu. Sıla'yı rahatsız etmeden şunları dedim, "Ahmet neden buradayız? " kısık bir sesle, "İzmir'e gidiyoruz dedim ya. Gidiyoruz işte. " gülümsedim ve camdan dışarı baktım. Gerçekten mükemmeldi. Hava, deniz, kular, dağlar.. Her şey mükemmeldi. Her şey. Ahmet'e baktım, beni dik izliyormuş gibi izliyordu. Yanaklarımın kızarmasıyla utandığımı anlamıştım. "Sevdim dimi beni? " dedi Ahmet. "Kim sevemez seni? " demedim, "sevmedim seni. " dedim gıcıklığıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Aşk | Ahfer Fic
FanficFeride Özdinç ve Ahmet Can Dündar'ın olduğu bir fic hikayesidir, sonsuz aşk hikayesini okurken: onsuz aşk, tattım ölümü, bana onlar gibi davranma dinlemeniz önerilir. Zaten bildiğiniz üzere bunlar ACD'nin şarkıları. . . Babasından şiddete maruz kal...