Eşitlik ne demek?
Aynı tür, aynı canlı olan insanların kıdem üstünlüğüyle ayrılması değil.
Ormanın kralı maymun da olur; aslan kafese tutsaksa.
...
Ya dünya büyük bir kargaşa içindeydi ve bombalar, silahlar ardı ardına patlıyordu ya da patlamak üzere zonklayan beynim bana oyunlar oynuyordu.
Bam.
Kan. Dört bir duvar kanla kaplıydı. Tavansız bir odadaydım. Yukarısı sonsuzluğa açılıyordu. Aşağıya baktım. Zemin yoktu, cam üzerinde öylece duruyordum. Karşımdaki duvara baktım. Tablolar vardı. 4 büyük adım attım ve tablolarda göz gezdirdim. Tam ortada olan en büyüğüydü. Kenarları kırmızı bir şeyle çevriliydi ve bu nedensizce muazzam bir görüntü vermişti. Elimi tablonun kenarlarında gezdirdim ve inceledim. Bir kaç tane silüet vardı. Fakat hiç birinin kafası yoktu. Sanki yanık iziyle başları yok edilmiş gibiydi. En önde iki kişi vardı. Bacakları resimde görünmüyordu, bellerinden yukarısı vardı sadece. İkisinin de bir elinde tabanca, diğer elinde bıçak vardı ve bu bıçaklar diğerinin göğüsüne saplanmıştı. Tüylerim ürperdi.
Gözlerimi tablodaki diğer vücutlara çevirdim. Onların da başları yoktu. Bir tanesi kendi boğazını sıkarken başka iki tane kişi birbirlerini öldürüyorlardı. Diğerlerini incelerken en önde olan iki kişinin üstünde bir bebek olduğunu fark ettim. O tamamen bütün bir şekilde duruyordu. Bebeğin aniden gözleri açıldı. Kapkaraydı. Gözlerinin beyazı olması gereken yer bile siyahtı. Çığlık atmaya çalıştım, ağzım sonuna kadar, acıyana kadar açıldı fakat ses tellerim kopmuş gibi en ufak bir ses çıkaramadım. Geriye kaçmaya çalıştım ama altımdaki cam kırıldı. Ben düşmedim. Korkuyla tabloya baktım. Bebek bana döndü ve kulaklarımı patlatacak derecede tiz ve yüksek bir sesle çığlık attı. Benim sesimle. Attığı çığlık benim sesimdi. Tablonun içinden bir el uzandı ve beni tıpkı orada birbirine saldıran insanlar gibi boğazımdan asılıp kendine çekti. Ne kadar dirensem de geri çekilemiyordum.
Her yer bir kaç saniyeliğine beyazdı. Ta ki ben geldiğim yerde, az önce olanları hatırlayıncaya kadar. Gözlerimi kırpıp açtığımda her yer siyaha bürünmüştü. Bebeğin gözleri gibi. Yüzümde soğuk, sıvı bir şey hissetmemle ellerimi yüzüme götürdüm. Tam o anda bulunduğum yerde hastane ışığına benzer beyaz bir ışık açıldı ve kulaklarımı korkunç bir kahkaha doldurdu. Ellerime baktım. Ellerime siyah bir sıvı bulaşmıştı. Hızla arkama döndüm, karşımda ayna, aynanın içinde ben vardım ve gördüğüm şeyle delireceğimi hissettim. Beyazları bile olmayan, siyaha bürünmüş gözlerim akıyordu.
Çığlık atamadım. Yine boğazlarım yırtılırcasına acıdı. Aynanın yansımasından tanıdık bir sima gördüm. Arkama yanaştı ve kulağıma eğildi. Hiç beklemediğim bir anda son sesiyle attığı çığlıkla bilincimi kaybettiğimi hissettim. Gül. Onun Gül olduğundan emindim.
Aniden yerimden sıçradım. Ter içinde kalmıştım. Sıkıca tutunduğum yumuşak şey hastane yatağıydı. Saç tellerim yüzüme gelmiş, görüş açıma giriyorlardı. Az önce gördüğüm kabusu unutmaya çalıştım. Gerçek dünyaya geçiş yaparken hastanede ne işim olduğunu düşündüm ve üstümdeki çarşafı itip ayaklarımı aşağıya salladım. Yere baktım fakat ayakkabılarımı göremedim. Boş verip ayağa kalktım ve bir adım attım. Adımımı atar atmaz karnıma giren acı ile elim oraya gitti. Tekrar adım attım. Bu sefer daha çok acıyan karnım sayesnde acıyla inledim ve zorlukla yatağa oturdum. Sırtımı başlığa dayayıp kazağımı kaldırdım ve karnımdaki kanlı sargıyı gördüm. Bana ne olmuştu böyle? Yatağın kenarlarına bakındım ve hemşire çağırmak için olan düğmeyi görünce uzandım ve bastım.

YOU ARE READING
Aşiret Dızlamak
Teen FictionHer şey bana gelen mektupla başlamıştı. Ufacık bir not kağıdında yazan şeyler büyük olaylara ve hayatımın değişmesine yol açmıştı. Ben kendimden emin bir kız olarak kafama koymuş ve karışıklıkların hepsini çok yanlış yöntemlerle çözmeye çalışmıştım.