Göksu'yla tanışmamız, onun en yakın arkadaşının kaan'a duyduğu hoşlantı vesilesiyle oldu. elif adında bir kızdı, ceylan gözleri ve altın sarısı saçları vardı. bıcır bıcır, her zaman neşeli bir genç kızdı. kaan'ı okuldan atılmasından önceden beri tanıyordu ve tanıdığı zamandan itibaren ondan özenle hoşlanıyordu. ben, hoşlantısının sadece kızın mantığıyla çalıştığının farkındaydım. demek istediğim şudur: kaan gayet uzun boylu, yapılı, zeki, yakışıklı ve herkesin hakkında -iyi ya da kötü- konuştuğu biriydi; yani elif gibi kızların ondan hoşlanmaması için hiçbir sebep yoktu. burada amacım elif gibi olanlara karşı bir aşağılama değil, aksine, o yaştaki kızlar için makul olan onların hayatıydı. onun gibi kızların dertleri boylarını aşmazdı ve stabil hayatlarına neyin aksiyon getireceğine kendi karar verirlerdi. bu sebeple, bence elif'in hoşlanacak kişi olarak kaan'ı seçmesi kolayca anlaşılır bir durumdu.
elif, kaan'a giden yolun benden geçeceğini sanarak benimle tanışmayı denedi. benden bir yaş büyüklerdi ve görece popülerlerdi, çünkü benim lisedeki ilk dönemimdi. onu büyük bir hoşgörüyle karşıladım ve arkadaşlığını kabul ettim ama kaan'ın numarasını ona vermeyeceğimi en başından söyledim. bu sebepten zamanla aramız açıldıysa da göksu beni bir yerlerde gördüğünde tatlı tatlı gülümsüyor, küçük elini havaya kaldırıp bana doğru sallıyordu. okuldaki çoğu kişiden zengin bir ailenin kızıydı, idealleri ve pahalı zevkleri vardı. kaan'ın hayatı boyunca sahip olmak için çabalayıp didineceği şeyler ona kendiliğinden aitti. aralarındaki fark göze batmaya başladıkça sorunlar ortaya çıkacaktı ve sonunda, aşk onları bir arada tutmaya yetecek gücünü de kaybedecekti. ayrılıkları boyunca birkaç kez göksu'yu dışarılarda görmüştüm, makyaj yapmayı bırakmış, özensiz ve sadece kaan'dan kalan bol tişörtleri giyip çıkan hali hiç o'na benzemiyordu. çoğunlukla o beni görmedi, ben onu uzaktan izledim ama bir kez beni fark ettiğinde direkt ağlamaya başladı ve mecburen yanına gidip ona sarıldım, özürler diledim.
benim kayıtsızlığım elif'i durdurmaya yetmemişti. fırsatını yakaladığında kaan'a açıldı, ondan hoşlandığını büyük bir heyecanla anlattı. kaan'ın tam olarak ne cevap verdiğini elif'ten başka kimse hâlâ bilmiyor ama, kızın bir daha kaan'dan hoşlanmakla ilgili konuştuğunu asla duymadım. yine de, kaan'ın adından kötü bahsetmiyor, onu konuşurken gözlerinin içi gülmeye devam ediyordu. kaan ne dediyse onu bu yersiz hoşlantısından vazgeçirmişti ve kız özgürlüğüne tekrardan kavuştuğu gibi, kendine hoşlanacak yeni bir profil çizdi. bu sefer kriterleri arasına "okuldan atılmamış, akademik kariyerinde başarılı" gibi maddeler eklendiğini başka kızlardan duymuştum. onun kendince intikamı da bununla sınırlı kaldı. kaan, hakkında konuşulanları çoğu zaman ya duymaz ya umursamazdı ama bunu duysaydı tek tepkisi muhtemelen "aferim, iyi yapmış, haklı valla" falan olurdu.
kaan, elif hakkında abuk subuk konuştuğunu yakaladığı birkaç oğlanı tek başına yere serdiğinde aralarında bir dostluk kuruldu. elif bu hareketinden etkilenmişti kaan'ın, hiçbir alakaları olmamasına rağmen onu koruması hoşuna gitmiş olmalıydı. kaan böyle biriydi, yaptıklarında bir karşılık beklemezdi. ben başta kızdım, kaan durduk yere birilerini dövmüş gibi görünüyordu çünkü. sonradan duyduğum üzere aslında oğlanların elif hakkında, "o da vermiştir kaan'a, peşinde geziyordu nasıl olsa, ilk fırsatta yatmıştır altına" dediklerini öğrenişimden sonra kaan'ın onları nasıl dövdüğünü detaylarıyla tekrar tekrar dinleyene kadar içim soğumadı. sonra gidip bunları elif'e anlatan ve dolayısıyla aralarında bir samimiyet oluşmasını sağlayan bendim. onlarınki basit bir arkadaşlıktan ibaret kaldı ama belki ben kaan'ın dövüş hikayesini gidip onlara anlatmasaydım, göksu ve kaan birbirini hiç tanımayacaktı.
buradan itibaren her karşılaştığımızda onlarla selamlaşır olduk. göksu çoğunlukla sadece bana selam veriyordu, kaan zaten onu görmüyordu bile. bazen elif'i de unuttuğunda ben ona hatırlatıyordum, misafirlikte çocuğuna akrabalarının teker teker kim olduklarını sayan bir anne edasıyla azarlıyordum. bir gün kaykay parkında, en hızlı yorulan ikimiz olduğumuz için köşeye geçmiş, oturmuştuk. çok alakasız, hiç beklemediğim bir anda başını dizime yaslayıp uzandı. orada uyuyacak sandım, saçlarını okşamak istedim ama elimi tutarak beni durdurdu. "bebek gibi olan kız," diyiverdi bir anda, "beni onunla tanıştır." benden ilk defa böyle bir şey istediği için ağzım bir karış açık kaldı, elini uzatıp dudaklarımı mıncırdıktan sonra ekledi, "ayrıca sakın bu konu hakkında tek kelime daha etme." tehdit ederken bile ses tonu çok sakindi. benim tanıdığım kaan, devrim'im, her zaman sakindi ve kontrollüydü, bilerek incitmek istediği herkes için bir sebebi vardı. arkadaş arasında dövdüğü de olurdu, zavallı biriciğim metehan mesela çok kez dayağını yemişti ama kaan o zaman bile kendini tutacağı yeri bilirdi, gerçekten canını yakmazdı. kaan'a canavar gözüyle bakanları hiçbir zaman anlamadım, aynı şekilde onu sadece görünüşüyle sevenleri de. bunları düşündükçe göksu'ya içime sokana kadar sarılmak istiyorum çünkü o kaan'ı gerçekten sevdi, aşkını tüm saflığıyla ona ait kıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜNZEVİ
General Fiction"oğlum biz, insanların duymaya katlanamadığı hayatları yaşıyoruz! anlatsan, duyurmaya çalışsan da inanmazlar; giderler, kutsallarındaki adaleti beklerler yalnızca; biz de bir kurtuluş umuduyla beklerken daha ölmemiş bedenlerimiz çürür, hiç bilinmemi...