.Mesleğimin daha ilk yıllarında vuku bulan ciddiyetsiz tavırlarım, daha orta yaşlarıma varmadan; devletin üstlendiği karanlık roller sebebiyle yerini derin bir boşluğa bırakmıştı. Biz vatan evlatlarının ödediği en büyük bedel buydu. Vatanın ve milletin bütünlülüğü için devletin en çirkin yanlarına tanık olup inandığımız bütün değerlerin yalan olduğu gerçeği. Bizler bu gerçeğin boyunduruğu altında milletin bekası için çabalamaya, gerekirse bir an bile şüphe etmeden canımızı feda etmeye hazırdık.
Devletin derinliği bir kara delik gibi beni içine çekmişti. İstihbaratçı olarak bulunduğum 5 sene ruhumda ve kalbimde geçen binlerce ömüre denk gelmişti. Bu ufak yüreğim içerisinde nice ihaneti, vazgeçişi belki de yenilgiyi barındırmıştı.İnsanlığın geleceği için hayatımızı ortaya koyarken belki de ben insanlığımı yitirmiştim. MİT'e katılmaya karar verdiğim ilk an aklımda sadece: Hayatı olmayan bir çocuğun en azından ölümünün faydalı olması vardı. Lakin çok daha sonra fark edecektim, içinde bulunduğum durumun bundan çok daha önemli bir amacının olduğunu. Hayır, hiç pişman değildim teşkilata katıldığımdan. Ben yapmasam bile biri yapmak zorundaydı. En azından ardımda benim için ağlayacak biri olmayacaktı.
.......Ankara'da bar ve restaurantların sık olduğu bir mahallede önceden planlanan konumumda hazır bir şekilde bekliyordum. Çevrede bulunan her bir çatının tepesinde hedefime ateş etmek için konumlanmış adamlar bekliyordu. Hava oldukça açık, her şey olağandı. Yanaklarımı esnetip az sonra sergileyeceğim muhteşem oyunculuğa hazırlanmaya çalışıyordum.
" Devrim durum raporu ver, her an bayılacak gibi görünüyorsun."
Belki de hayattaki tek dostum Çetin, çaprazımdaki binanın tepesinde silahının dürbünü güneşten parıl parıl parlarken bana laf yetiştirmeye çalışıyordu.
" Çetin açıktasın konum değiştir."
Aradan geçen kısa bir zamandan sonra hedefim sokağın başında görülmeye başlandı. Sokaktan geçen insanlara baktım. Gündüz vakti olduğu için pek kalabalık değildi, burada hayat gece başlardı. Onlar bilmese de az sonra dönecek oyunumuzda büyük önem arz ediyorlardı. Burada genelde normal bir insanın işi olmazdı. Bu cadde uyuşturucu, fuhuş, mafya tüm işlerin döndüğü bir yerdi. Özellikle kafes dövüşleriyle meşhurdu. Benim de bu oyunda rolüm kafes dövüşçüsü sert bir kızdı. Yani en azından hedefim öyle sanacaktı. Son bir defa üzerimi kontrol ettim. Tamamen siyahlara bürünmüştüm. Abartılı siyah makyajımla buranın sıradan kekolarına ayak uydurmuştum. Herkesin yerini teyit ettikten sonra emri verdim.
" Hazırsanız, başlıyoruz! "
Köşesine sindiğim binadan çıkıp kaldırımda yürümeye başladım. Kulağımdaki kulaklık, ağzımda sakızım, anlımı yok edercesine çattığım kaşlarımla etrafa verdiğim rahatsızlık maximum seviyeydi. Tam planlandığı gibi hedefim aramızda az bir mesafe kala cipinden indi. Yanında sadece 3 tane koruması vardı. Anlaşılan buraların kralı gibi bir şey olduğu için, kimsenin kendisine saldıracağını düşünmüyordu. Bu Çetini çok üzmüş olmalı ki kulaklıktan küfür sesi geliyordu. Ona hak vermiştim, hazır buradayken birkaç kişiyi temizlesek çok zevkli olacaktı.
Tam karşımdaki yaşlı moruğa 3 adım kalmışken etrafı kurusıkı sesi sarmaya başladı. Aynı anda sokaktakiler çığlık atarak etrafta koşuşturuyordu. Bense hemen hedefimin yanında, arabanın kenarına çökmüş bekliyordum. Mafyamız Ömercik , arabanın kapısını kendine siper etmiş; korumalarını yanına çağırıyordu. Patronlarını korumak için ayağa kalkan bütün itler tek tek alınlarından vurulup yere seriliyordu. Kulağıma Ömer'in küfürlerinin arasında Çetin'le ekipten Ali'nin o sonuncu leşi kimin vurduğuyla ilgili tartışma sesleri geliyordu. Yanımdaki adam görmeden kulaklığı çıkarıp ceketimin iç cebine sakladım. Seslerine daha fazla katlanamayacaktım, profesyonel dışı davranışları için ikisi de iyi bir cezayı hak etmişti.